Arama

İsmail Güleç
Mayıs 5, 2022
Kafeler kahvehanenin yerini tutar mı?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Yaklaşık bir sene belki de daha fazla bir süre önce "Türk Kahvesi ile cappuccino bir midir?" başlıklı bir yazı yazmış idim. Kimi arkadaşlar bunun kahvehane ile kafeden bahsedenini ne zaman yazacaksın diye sormuşlardı. Ben de ''ilk fırsatta'' demiştim. Bu bayram nihayet o fırsatı bulabildim.

Tarih kitapları, İstanbul'da ilk kahvehanenin fetihten 100 yıl sonra açıldığından bahseder. Bir Halepli ile Şamlının – o zaman Halep ve Şam Türk yurdu idi- Tahtakale'de açtığı bu kahvehaneden sonraki otuz yıl içinde sayı elliye ulaşır. Sonraki yüzyılın sonuna gelindiğinde ise binleri aşar. Eskiye dair ne varsa kendisinden öğrendiğimiz Evliya Çelebi, neredeyse her sokak başında bir kahvehanenin olduğunu söylerken abartmaz.

Kahvehaneler, erkeklerin sosyalleşme mekanlarından biri olarak toplumun bir ihtiyacını karşılar. Devlet sohbeti adı verilen erkeklerin arasında yaptıkları dedikodu ve söylentilerin merkezi olan kahvehanelerde devletin hoşuna gitmeyecek şeyler konuşulmaya başlanınca tedbir olsun diye kapatılır ancak her zaman olduğu gibi yasaklamak çözüm olmaz ve halkın bağlılığı daha da artar. Son kez 1633'de IV. Murad döneminde Kadızadelilerin baskısıyla kapanır lakin o yasak da uzun sürmez.

Devlet, kahvehaneleri kapatmanın bir işe yaramadığını anlamış olacak ki o gün bugün kahvehaneleri bir daha kapatmaz.19. yüzyıldan sonra kahvenin yerini çay alsa da ismi hep kahvehane olarak kaldı.

Mekteb-i İrfân

Sayesinde devrin ulemasından ve kitaplarından haberdar olduğumuz 17. Yüzyılın bir diğer çelebisi Kâtip Çelebi, kahvehanelere "Mekteb-i irfan" ve "Medresetü'l-ulemâ" denildiğinden bahseder. Yazılı kültürün henüz yaygın olmadığı geleneksel Osmanlı toplumunda kahvehaneler şifahi kültürün aktarıldığı en önemli mekanlardan biriydi. İlk kuruldukları 1653'ten itibaren müdavimleri için kıraathane olarak da hizmet vermişti. Tarihçi İbrâhim Peçevî, devrin mürekkep yalamışları arasında sosyal hayatı sevenlerin küçük gruplar halinde kahvehanelerde toplanıp birbirleriyle okuyup yazdıklarını ve düşündüklerini paylaştıklarını anlatır. Bir gece önce yazdıkları şiirleri birine okumak için sabırsızlanan şair adayları kahvehanelerin diğer müdavimleridir. Onlar da kendileri gibi şiir meraklılarıyla oturup şiir üzerine sohbet ederler.

Kütüphanelerde bir rafı doldurmaycak birkaç kitap olurdu. Burada Muhammediyye, Battalnâme ve Hamzanâme gibi kahramanlık hikayelerinin yanı sıra kahvecinin zevkine göre ya Niyazî Mısrî ya da Aşık Ömer divanı bulunurdu.

Kahvehaneler devrin gösteri sanatçılarının izhar-i san'at eyledikleri mekandı. Başta Karagöz ve meddah olmak üzere seyirlik oyunlar sergileyenlerin ve âşıkların ispat-ı vücut ettikleri ve şöhret buldukları en önemli mekândı. Âşık ve meddah dediğimiz kişiler sadece sanatlarını icra etmezlerdi, aynı zamanda dinleyenlere tarihi, dini ve kültürel birikimlerini de aktarırlardı. Dolayısıyla düzenli bir kahve müdavimi orta mektep mezunu bilgi birikimine sahip olurdu.

Her seherde besmeleyle açılır kahvehanemiz

Geleneksel meslek sahipleri mesleklerini mübarek bir zat ile başlatırlar ve ilk başlatana da pir derler. Kahveciler de mesleklerinin piri olarak Şazeli şeyhi Hasanü'l-Şâzelî'yi görürler. O yüzden kahvehane duvarlarında genellikle şu beyit yazılıp asılır:

Her seherde besmeleyle açılır kahvehanemiz
Hazret-i Şâzelî'dir pîrimiz, üstâdımız

M. Kayahan Özgül üstadımızın Seke Seke Ben Geldim adıyla şimdilik beş ciltlik okuması çok keyifli ilginç bir kitabı var. Orada kahvehanelerde görülen birkaç şiirden bahseder. Onlardan biri şu:

Hoş geldin vatandaş kahvemize
Çay mı kahve mi istersiniz vereyim size
Parayı da bırakınız tepsimize
Allah bereket versin kesenize

Çaydan bahsettiğine göre geç dönem kahvehanesi olmalı. Bu dörtlükte nezaketle para istemenin usulünü görüyoruz. Hâlen de devam eder kimi kahvehanelerde. İçilen çayın parası kahve tabağının kenarına bırakılır. Böylece müşteri ile para konusunda yüz göz olunmaz. Bu durum kahvehaneleri ticarethane olmaktan çıkarıp daha özel bir mekana dönüştürür.

Bir başka kahvehanede asılı bir diğer şiir:

Mâdem ki gelmişiz köhne cihâne
Derdimizi çeksin şu virân hâne
Gönül ne kahve ister ne kahvehâne
Gönül ahbâb ister kahve bahâne

Köhne cihan bu dünya olduğunu anlamışsınızdır hemen. Viran hâne ile hem dünyayı hem kahvehaneyi kastediyor. Kahvehaneye gelmenin sebebi ise bir dost ile edilecek muhabbetin zevki. Bu dünyaya gelmenin sebebi ise yâr-ı hakîkî olan mürşit bir kâmil bulup onunla halvet olmak, sohbet-i manevîsi ile olgunlaşmak. Bu durumda kahvehaneler dünya, çay aşk şerbeti, çay içen-derviş, birlikte çay içilen dostlar ise ihvan oluyor.

Ehl-i keyfe kahve verse tâzeler
Ehl-i keyfin keyfini yelpâzeler

Kahve keyif ehlinin keyfini tazeler, bu durumda kahvehaneler ehl-i keyfin gözde mekânı oluyor. Keyfi kaçanın aradığı saadeti bulacağı yer kahvehane oluyor. Bir örnek daha verelim:

Bî-tâb iseniz keşmekeş-i derd-i fenadan
Bir kahve için dest-i nedîmân-ı Hüdâ'dan
Merdân-ı Hüdâ kahvesi şehd-âb-ı hayâtdır
Şehd-âb-ı hayât nûş ediniz dest-i vefadan

Bu dünya derdinin keşmekeşi karşısında harap ve bitap düştü iseniz, çaresiz kaldı iseniz Allah adına hizmet eden kahvecilerin elinden bir kahve içiniz. Allah erinin elinden içilen kahve hayatın bal şerbetidir. Ey dostlar, siz de Allah'ın vefalı kulunun elinden bal şerbeti gibi hayat veren, derdi kederi unutturan kahve içiniz de içinde bulunduğunuz keşmekeşten kurtulun.

Şimdi başlıktaki sorumuzu hatırlayalım:

Sual: Kafeler kahvehanelerin yerini tutar mı?

El-cevâp: Allah'ın eri ve hizmetkârı bir barista tarafından hazırlanmış ve sunulmuşsa, bir dost-ı hakîkî ile içilmişse ve içildikten sonra Allah'a şükür, baristaya da teşekkür edilmişse tutar.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN