Arama

Film karesine sızan hayatlar

Film karesine sızan hayatlar

İngiliz Lawrence hem bir bilim adamı ve hem de İngiliz devleti için çalışan bir ajandır. Bu çift kimlik ona ajanlık hayatında büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Bu özelliğini çok iyi bilen İngiliz İstihbarat Müdürlüğü Lawrence'ı uzman olduğu Arapların yanına gönderir. Bedeviler, Lawrence'ın ve İngilizlerin Osmanlı'ya karşı savaşma teklifini hemen kabul edecek ve aldığı desteğe sımsıkı sarılacaktır. Amacı Osmanlı'dan hoşnut olmayan aşiretleri de kendi safına çekerek Osmanlı askerlerine saldırmaktır. Amacına ulaşsa da Lawrence, savaştan sonra Araplara verdiği tek bir Arap devleti sözünü tutmadığını ve bunun yerine onlarca Arap devletinin kurulduğunu görecek, Ait olduğu İngilizlerin, Arapları nasıl kandırdığını ve kendi amacı için kullandıktan sonra nasıl onları bölüp kaderine terk ettiğini görecektir.

Film karesine sızan hayatlar

RAGING BULL – KIZGIN BOĞA (1980)

1980 yapımı olan Kızgın Boğa yönetmenliğini Martin Scorsese'nin yaptığı boksör Jake LaMotta'nın hayatını anlatan Raging Bull: My Story'den uyarlanmış biyografik bir filmdir. En İyi Film Akademi Ödülü dâhil sekiz dalda Oscar'a aday olmuş bunlarda ikisini kazanmıştır.

Film karesine sızan hayatlar

LaMotta'yı canlandıran Robert De Niro'ya Oscar ödülü getiren Raging Bull filmi ünlü boksörün eşine duyduğu kıskançlığı, ona karşı acımasızlığını ve ringdeki tutkusunu gözler önüne seriyor…

Film karesine sızan hayatlar

AMADEUS (1984)

Miloš Forman tarafından yönetilen, Peter Shaffer'in sahneye koyduğu, Amadeus oyununa dayanan ve on sekizinci yüzyılda Viyana'da yaşayan besteciler Wolfgang Amadeus Mozart ile Antonio Salieri'nin başından geçenleri anlatan yapım olan Amadeus 8 dalda Oscar ödülü kazanmayı başarmıştır.

Bir dâhinin (Mozart'ın) deliliğine izleyiciyi şahit tutan Milos Forman, sıra dışı olanın deli doluluğuna vurgu yapar. Öte yandan bu deli dolu hâli küçümseyen, dâhiye ve Tanrı'ya düşman kesilen bir adamın (Salieri) takıntısıyla deliliğe varışını gözler önüne serer. Filmin Salieri'den dinlemeye başladığımız hikâyesi, yine onun dilinde başladığı yerde biter: akıl hastanesinde. Forman, on sekizinci yüzyılda Batı'da akıl yitiminin nasıl tahkir edildiğini, "deli görülen" insanların (el ve ayaklarından zincire vurulmak, üzerinde bir giysi olmaksızın yaşamak gibi) nasıl insanlık dışı muamelelere maruz bırakıldıklarını da filmin başlangıç ve bitiş sahnelerinde betimler.

Film karesine sızan hayatlar

Şüphesiz bu Forman'ın yolumuzu akıl hastanesinden ilk defa geçirişi değildir. 1974 yapımı Guguk Kuşu (One Flew over the Cuckoo's Nest) filminde de Forman, fazlasıyla akıllı sayılabilecek bir adamın/mahkûmun, akıl hastanesinde delilerle zaruri olarak geçirdiği bir zaman dilimini anlatır; hastaların, otorite tarafından nasıl pasifleştirildiğini ve iyileşmeleri yönünde değil de uysallaşmaları, sorgusuz sualsiz itaat etmeleri yönünde nasıl çaba sarf edildiğini gösterir. 1999 yapımı Aydaki Adam (Man on the Moon) ve 2006 yapımı Goya'nın Hayaletleri (Goya's Ghosts) filmlerinde de sırasıyla ironi ve anomali üzerinden deliliği anlatır Forman. Bu bağlamda delilik türevlerinin Forman için bir çıkış noktası olduğu ve bunu çeşitli şekillerde kurgulamaktan keyif aldığı söylenebilir. Belki Erasmus'un Deliliğe Övgü eserinde değindiği gibi Forman da "Bütün insan ömrü, deliliğin yarattığı bir hayalden ibarettir." ifadesi üzerinden filmografisine biçim vermeyi yeğler.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN