Arama

Mustafa Özcan
Mayıs 5, 2024
Gönül frekansında buluşanlar

Uzaktan bakıldığında Şerif Mardin'i andırıyor. Yakından bakıldığında ise sadece kendisine benziyor. Bahse konu İsam Attar neredeyse bir asrı deviriyordu. İslam davasının ulu çınarlarından olan aziz kaybımız çile dolu bir hayatın ardından 97 yaşında bu dünyaya veda etti. Bir ideal ve tutku adamıydı. Ahlak timsali idi. Suladığı idealleri vardı. Uğruna eşini şehit verdi ve Hak ile birlikte sürgünde yaşamayı tercih etti. 60 yılı mütemadiyen sürgünde geçti. Acıların adamıydı. Eşinin babası ve Arap edebiyatının mümtaz simalarından Mekke mücaviri merhum Ali Tantavi'nin kızı Benan Tantavi'yi Esat'ın cellatlarına kurban verdi. 1981yılının Mart ayında yani Hama olaylarından bir yıl kadar önce kendisini öldürmek için pusuya yatmış ve hazırlanmış ölüm timi/mangası kapıyı açan masumiyet timseli eşini 5 kurşunla öldürmüştü. Belki de acıların en büyüklerinden birisi kız kardeşi Necah Attar'ı rejimin dişlilerine kaptırmasıydı. Necah Attar, Hafız Esat'ın bakanlarından birisi olmuştu. Buseyne Şaban gibi. Bu bir asabiyet kavgası değil iman-küfür cephelerinin karşılaşmasıydı. Şam rejimi terminatör gibiydi, önüne geleni yutuyordu! Bu kavgada kadınlar da yerlerini almışlardı. İdealleri uğruna pazarlıktan mevki ve makam hesabı yapmaktan uzak durdu. O ideallerin adamıydı. Öyle de kaldı ve öyle de göçtü! Dünyalıkları elinin tersiyle iten ve onlardan vazgeçen eşine hitaben Benan Tantavi şöyle diyecektir:

"Allah rızası için makamları ve bakanlıkları reddettiğinizde, nefsimde makamlardan, bakanlıklardan ve dünyanın bütün süslerinden daha değerli ve aziz oldunuz, o halde dilediğiniz gibi özgür ve bağımsız İslami yolunuzda ilerleyin, ondan sapmayın, şaşmayın; bu şart ve ahval altında ben her zaman sizin yanınızda olacağım. Ne benim gözümde, ne de kalbimde daha değerli bir şey olacak ve seninle, herhangi bir yerde, zamanda ve şartta, en basit, en zor ve en çetin hayatı yaşamaktan hiçbir şey beni daha mutlu kılmayacaktır. İdeallerim uğruna seninle dünyanın öteki ucuna gitmeye hazırım. Bütün bunlar Cenab-ı Hakk'ın rızası için, İslam'ın ve Müslümanların menfaati içindir." Bu dünya hayatında kör bir kurşun onları birbirinden ayırdı. İdealleri toprağa düştü.

İsam Attar çile adamıydı. Edip Çiçekli iktidarı sırasında geçici olarak Mısır'a gitti. Burada Seyyid Kutup gibi ihvan liderleriyle tanıştı. Yine selefilerden madut sayılan İskenderiye alimlerinden Mahmut Muhammed Şakir ile buluştu. Belki de bu buluşma nedeniyle -ve belki de ilave nedenlerden dolayı- İhvan kanatları arasında selefi akıma nispet edilmiştir. 1964 yılında hacca gitmişti, dönüşte ülkesinin kapıları kendisine kapandı. Oradan Lübnan'a ardından da Brüksel'e gitti. Orada felç geçirdi. Müteakiben ailecek Almanya'ya yerleşti. 1963 yılında iktidara gelen Baas rejimi onu ülkesine girmekten men etmişti. O tarihten itibaren çok sevdiği ülkesinin yüzünü bir daha göremedi. Şam gönlünde hasret olarak kaldı.

İdeal yüklü bir edip ve şair olarak ölünceye kadar yeryüzünün fecri cedit ile buluşmasını gözledi. Düşmanları hakkında bile yaralayıcı konuşmadı. Şiddetsiz direnişi ve pasif direnişi yeğlemiştir. Daima kalbinden konuşmuştur. Suriye Devrimiyle alakalı olarak Türkiye'ye gelip gittiği demlerde kendisine ve konuşmalarına İlgiyi gören dostumuz Nasır Sengi nasıl olup da bu şekilde kalpleri ve gönülleri esir alabildiğini sormuştur. Cevabı şu olur: Kardeşlerime, dostlarıma ve kız kardeşlerime her zaman yürekten konuşuyorum. Hiç gönül frekansının dışına çıkmadım.

Münir Gadban gibi yaşayarak demokrasinin faziletlerini idrak etmiştir. Demokrasinin özgürlüğe açılan medeni bir kapı olduğunu fark etmiştir. Bütün ruhuyla Baas rejimine isyan etmiştir. Bir ömür boyu istibdadın her rengine karşı mücadele vermiştir. Dünyayı daha yaşanır kılmak için gayret sarf etmiştir. Uzun yıllar Almanya'nın Aachen şehrinde, Bilal Camii'nde çıkardığı aylık er-Raid dergisini takip ettim. Orada Salahaddin Niğdeli gibi diğer yazarların ürünlerini de tanıdım. Yolumun Almanya'ya düştüğü münasebetlerden birinde kendisini görmek istedim ve Aachen şehrine gittim ve orada Bilal Camii'ni de ziyaret ettim. Lakin kendisi adresinde bulunmuyordu. Nasip 2011 yılında ayağıma kadar geldi. O tarihte Pendik'te yapılan Suriye ile ilgili toplantının konukları arasında bulunuyordu. Orada görüştük. 13 yıl sonra da vefat haberiyle karşılaştım. Gözü açık gitti. Muhtemelen 'naaşımı Şam istikametine uzatın' diye vasiyet etmiş olmalıdır. En azından bana öyle geliyor. Dünya hasreti dinmedi, bitmedi kavuşmak sonraki durağa kaldı. Rahmet çilekeş adamın yaveri olsun.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN