Arama

Ekrem Demirli
Şubat 21, 2024
Ben ve İdeal Ben arasında daralan nefesimiz: Ahlak kendini sevebilmektir
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Oldum olası insanın kendini sevmesini -şayet buna muvaffak olabilirse- ahlakın gayesi görmüşümdür. Böyle bir kanaate nereden vardığımı hatırlamaya çalışmanın bir gereği yok lakin tespitimin farklı okumalar eşliğinde şekillenen tefekkürümle hali hazırda tam bir mutabakat içinde olduğunu belirtmem gerekir. Üstelik sadece ahlakın değil dindarlığın amacı da insanın kendini sevebileceği bir zihin ve idrak haline varabilmektir. Vakıa insanın kendini sevebilmesi, kendini değerli addederek var olmanın lütfunu ve kadrini idrak edebilmesi düşünmenin ve düşünmeyle ulaşılabilecek ahlakın gayesi olabilir ancak. Bununla birlikte kendini sevmenin başarılması neredeyse imkansız en azından çetin bir iş olduğunu da akılda tutmak gerekir. Bunun başlıca nedeni kendini sevmek hakkında işin başında taşıdığımız vehimler, boş ve anlamsız iddialar, ön yargılar, bilhassa da insan varlığı hakkındaki menfi hükümlerdir. Bir çok insan için kendini sevmek diye bir sorun yoktur, 'apriori' bir sevgiyle kendini seviyor diye zanneder insanlar. Bencillik doğamızda en yerleşik huy ise insanın kendini sevmesi niye çabayla ulaşılması gereken ahlak olsun ki?

Ahlakın amacı ön yargıları, kuruntuları, doğadan gelen duygularını aşarak doğru düşünmeyi öğretmek ise tahlil edilmesi gereken ilk şey, insanın kendini sevdiği hakkındaki 'apriori' yanılsaması olmalıdır. Gerçekten de bu tam anlamıyla bir yanılsamadır ve tahlil edilmeye başlandığında ortada sevgi namına bir şey olmadığı hemen fark edilecektir. Bu yanılsama yani insanın kendisi hakkında doğuştan getirdiğini sandığı "sevgimsi şey", sevginin yokluk hali olarak kabul edilebilir. Böyle bir halde insan bir şeyi seviyor mudur veya sevmiyor mudur sorunu bir yana kendini ve varlığını hiçbir şekilde sevmediği kesindir. Bununla birlikte bu yaygın tutum ahlakın ve dinin insanla ilişkisinde öteden beri bir karamsar dilin oluşmasına yol açmıştır. Öyle zannedilir ki sanki din ve ahlak bencilliği kınarken insanın kendini sevmesini yasaklamış, diğerkamlığı telkin ederek insanı kendi ücrasına taşımak istemiştir. Doğru bir tahlil ile meseleye bakınca fark ederiz ki gerçek böyle değildir. Din ve ahlak teorileri bencilliği sahte bir sevgi daha doğrusu bir sevmeme hali olduğu için yasaklamış, insanı bu yanılsamadan kurtarmak için uyarmış, gerçek sevgiye ulaştırmak için insanın önüne 'öteki insanı' bir merhale olarak yerleştirmiştir.

Bununla birlikte insan kendi içinde büyük bir çatışma yaşar, kendisiyle ilgili kınayıcı bir üslup ve dil oluşturur. Böyle bir dilin oluşmasının birinci nedeni insanın kendisiyle yaşadığı çatışmadır. İnsanın 'kendisi' ile tasarladığı beni arasında mesafe ortaya çıktığında bu dil en baskıcı ve şiddetli halini kazanır. Biz ailede, çevrede eğitimle ve başka yollarla sürekli ben ile ideal ben arasındaki mesafenin büyüdüğünü, kendimizle aramızda engellerin ortaya çıktığını fark ederiz. Düşüncenin en müstesna hallerinden birisidir, zihnin kendisini ikiye bölerek, ben ve olması gereken ben ayrımıyla ahlakı ele almış olması. Hiç kuşkusuz bunu esastan reddetmek, ideal beni yok saymak doğru değildir. Kültürden kültüre değişiklik arz etse bile, mutlaka bir ideal ben vardır ve o ben henüz burada değildir. Üstelik o bene doğru gidebilmek için mücadele etmek bir görevdir. Belki temeddün dediğimiz şey insanın kendisiyle yaptığı bu savaşın neticesinde ulaşılan bir insanlık seviyesidir. Bu ideal ben uğruna insan kendini kınar, hali hazır durumunu beğenmez, daha iyi ve daha doğru olduğunu düşündüğü şeye doğru amansız bir mücadele verir. Hali hazırda mevcut ben ile ideal ben arasındaki ayrım ahlakın ve düşüncenin kadim konusunu teşkil eder. Düşünürler bu ayrımı potansiyel ve fiil arasındaki ayrım ile ifade eder, insanın sürekli bir yolculuk dahilinde ideal bene terakki etmesinden söz ederler. Bu terakki bir yandan zihinsel öte yandan ameli ve ahlaki bir döşüm üzerine kurulu uygulamalarla gerçekleşir. Bu bakımdan ben ile ideal ben arasındaki ayrımı büyültenlerin başında ahlakçılar, düşünürler ve bilhassa da din gelir. Bunun sonucunda ise ben ile ideal ben arasındaki kavga büyür, zihin ile ben sürekli çatışır, o ideal ben uğruna hali hazır beni hırpalarız. Bir çok insan bilir ki, insanın dış dünyayla kavgasının temelinde benin iptidai hali ile ideal hali arasındaki gerilim yer alır. Bu durumla baş edemediğimizde veya çevre ve eğitim koşulları el vermediğinde benden kaçak yaşar, benden korkar en çok da benden utanırız. Bu sahte ben sevgisinin ortaya çıkma nedenlerinin başında bu durum yatar. O zaman buradan başlayarak insanın bir savunma mekanizması olarak başvurduğu bur çareyi anlamak gerekir: İnsan zayıftır, zayıf doğar, hali hazırda yaşaması bile bir çok ihtiyaca bağlı iken bir de ideal ben uğruna bir baskı hissedince, bencillikle, kendini daha iyi daha güçlü hissedebileceği bir takım araç ve gereçlerle beni korumak ister.

Benciliğimizin temel nedeni doğuştan gelen zayıflıkla beslenen güvensizliğimizdir.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN