Arama

Zekeriya Erdim
Ağustos 11, 2023
Cuma, Cumartesi, Pazar
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Efendim, bu başlığı, haftanın günlerini saymak için değil; eskiden beri konuşulup tartışılan bir mesele hakkında, yeniden mim koymak için seçtik. Yıllardır kanayan bir yaranın, artık tedavi edilmesi gerektiğini hatırlatmak istedik.

Tarih boyunca, hak ve batıl dinlerin tamamı; bazı günleri, haftaları, ayları "kutsal zaman" ilan etmişler. İcaplarını yerine getirmeye, yasaklarından imtina etmeye özen göstermiş; diğer zamanlardan ayrı tutmuşlar.

Cuma, Cumartesi, Pazar günlerinin de böyle bir geçmişi var. Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar için farklı ama önemli anlamlar ve değerler ifade ediyorlar.

Kronolojik sıraya göre tahlil edelim. Her birinin kaynağına bakalım, ana kurgularını özetleyelim.

Tahrif edilmiş Tevrat ve İncil metinlerinde, aslı gibi korunmuş Kur'an ayetlerinde bir "kutsal gün" ifadesi geçiyor. Sözlüklerde, ansiklopedilerde "Haftalık ibadet ve istirahat zamanı" olarak tarif ediliyor.

Yahudiler bunu, "Cumartesi" olarak adlandırmışlar. Değerini, önemini Tevrat'ta geçen ifadelere dayandırmışlar.

Onlara göre Allah (cc) yerleri ve gökleri, Pazar ile Cuma arasına denk gelen altı günde var etmiştir. Yedinci gün olan Cumartesi ara vermiş; istirahate çekilmiştir.

İşte bu yüzden Yahudiler de bu günde dünya işlerine ara verirler. İstirahate çekilir ve ibadet ederek değerlendirilirler.

Geçmiş zamanlarda aykırı davrananlara, ağır cezalar verildiği hatırlatılır. Yasağa uymayıp balık tutanlar ile onları uyarmayanların, engel olmayanların; hor ve hakir maymunlara dönüştürüldükleri anlatılır.

Bu anlayış ve yaşayış; şimdiki zamanda da aynen devam etmektedir. Yahudi toplumunda, Cumartesi günleri dünya işleriyle meşgul olmak; "ayıp, günah, suç" görülmektedir.

Hristiyanlar, istirahat ve ibadet için "Pazar" gününü tercih etmişler. Ona uygun bir kültür ve medeniyet geleneği oluşturmuşlar, geliştirmişler.

Onlar da bunu, İncil'de geçen metinlere dayandırıyorlar. Hz. İsa'nın, Pazar günü dirildiğine inanıyorlar.

Dinlerinin temelini, bu inanç oluşturmuş. Haftanın yedinci günü Pazar, kilisede buluşulup, "Kutsal Ayin" yapılarak ihya edilir olmuş.

Altı aşamalı bir uygulama yapılıyor. En sonunda haç işareti ile takdis edilerek, topluca günah çıkarılıyor.

İslam âlimleri, konuyla ilgili Kur'an ayetlerinin ve Peygamber hadislerinin manalarından hareketle her dinde, insanların ibadet amacıyla bir araya gelmeleri için "özel gün" tahsis edildiğinin altını çizmişler. Ayrıca, aslında bu günün "Cuma" olduğu noktasında birleşmişler.

Haftalık toplu ibadet ve istirahat günü; sevinç ve coşku içinde değerlendirmesi bakımından "bayram", dünya işlerine ara verilmesi açısından "tatil" ilan edilmiş. Bir hadis-i şerifte; "üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün olduğu" belirtilmiş.

Hayatın merkezi "cami", caminin ve cemaatin odak noktası "Cuma" olmuş. O güzel günde icra edilen özel namazın; cemaatle kılınması şart koşulmuş.

Hutbeler; devlet ile toplum arasındaki buluşmanın, konuşmanın, danışmanın, kaynaşmanın, mesajlaşmanın aracı haline gelmiş. Lehte ve aleyhte önem taşıyan olaylar, durumlar; orada ilân edilmiş.

Gel gör ki; Batı kültür ve medeniyetinin hegemonyasına girdiğimiz günlerden bu yana, diğer kutsal değerlerimiz gibi, Cuma tatilimiz yahut bayramımız da elimizden alınmış. Tamamına yakını Müslüman olan bir toplum; Hristiyan adetlerine göre yaşamak zorunda bırakılmış.

Bugün halen Yahudi cemaati Cumartesi gününü, Hristiyan cemaati Pazar gününü, "haftalık istirahat ve ibadet günü" olarak koruyor. Müslümanların Cuma günleri ise iki arada, bir derede heder oluyor.

Bunu bize dayatanlar; kendileri için istedikleri şeyleri, bizim için asla istemiyorlar. Bir de hiç utanmadan, sıkılmadan; "temel insan hakları" yahut "din ve vicdan hürriyeti" gibi evrensel değerlerden söz ediyorlar.

Hani, "deniz verdiğini geri alır" diye bir söz var ya; bu insanlar ve toplumlar için de geçerlidir. Elimizden alınan her ne varsa; ya geri alınır yahut geri verilir.

Aksi takdirde; "toplumsal uzlaşma" veya "kalıcı barış" söylemleri suya düşer. Ruhumuzun arşa çıkan avazı da yüreğimizde kök salan sızı da kıyamete kadar devam eder.

Bu vesileyle; "Herkes için huzurlu ve güvenli olmayan bir dünya, hiç kimse için huzurlu ve güvenli değildir" diye özetlediğimiz sihirli formülü tekrar ediyoruz. Kimsenin dininde, devletinde, vatanında, milletinde gözümüz yok amma; bizden alınanların, çalınanların, artık "iade-i itibar" seferberliği ile geri verilmesini bekliyoruz.

Buna, haftalık istirahat ve ibadet günümüz olan "Cuma" da şehit kanları ile kurduğumuz "Birinci Cumhuriyet" de dâhildir. Bizim ahir ömrümüz yetmez, yetişmezse; oğullarımıza ve kızlarımıza, "kutsal emanet" olarak bırakılıp vasiyet edilir.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN