Arama

Zekeriya Erdim
Temmuz 26, 2023
Dinler ile dindarlar arasındaki mesafe

Bir insanın ahlakının ve ahvalinin nasıl olduğunu merak ediyorsanız; Allah ile arasının nasıl olduğuna bakınız. Orada sorun varsa, onunla arası bozuksa başka bir şeye bakmayı bırakınız.

Bu durum; ülkeler, toplumlar ve bütün dünya için de geçerlidir. "Kutsallar" ile "kullar" arasındaki mesafe açılmışsa, hal ve gidiş iyi değildir.

Bozulmuş, tahrif edilmiş olanlarla birlikte; "Müslümanlık, Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Hinduizm" gibi dinler ve mensupları, müntesipleri var. İlahi kökenli kutsalları reddedip, kendilerini "ateist" olarak tanımlayanlar bile "demokrasi" yahut "insan hakları" gibi beşeri kutsallar oluşturup, onlara göre amel ettiklerini söylüyorlar.

Ancak, bütün bu dinler ile dindarları arasında kopma noktasına doğru giden mesafeler olduğunu görüyoruz. Kabul ettiklerini söyledikleri kutsalların mesajına, muhtevasına aykırı olarak; dünyayı kan gölüne, yangın yerine dönüştürdüklerine şahit oluyoruz.

Bazı günahlar, bütün dinlerde yasaklanmış. Yapılması suç sayılmış, cezai müeyyidelere bağlanmış.

Yaratılmışların en şereflisi ve hayatın ana unsuru olan insan; korunması gereken değerlerin başında geliyor. Dünyaya ve insanlık âlemine huzur, güven getirme amacına yönelik ilahi yahut beşeri kökenli bütün metinlerde; "adam öldürme" fiili "büyük günah" ya da "ağır suç" sayılıp, şiddetle reddediliyor.

Müslümanların kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'in muhtelif surelerinde geçen değişik ayetlerinde; "haksız yere adam öldürmek" yasaklanmış ve büyük günahlardan olduğu belirtilmiştir. Maide Suresi ayet 32'de ise; öldürme ya da yaşatma fiili şöyle tarif edilmiştir:

"Bir cana kıymanın veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmanın cezası olmaksızın, kim bir kimseyi öldürürse; sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa; sanki bütün insanların hayatını kurtarmış gibi sayılır."

Hristiyanların kutsal kitabı İncil'e göre de adam öldürmek büyük günahlardandır. Luka 6/31'de, "İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın" emri; Matta 5/44'te, "Düşmanlarınızı bile sevin, size zulmedenlere siz dua edin" talimatı vardır.

Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'a göre Hz. Musa'ya gelen on emirden biri, "Öldürmeyeceksin" şeklindedir. Levililer 24/17'de, "adam öldürenin kesinlikle öldürüleceği" yani kısas uygulanarak ölüm cezası ile cezalandırılacağı belirtilir.

"İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" olarak bilinen metni, "genel kurul kararı" ile onaylayan Birleşmiş Milletler örgütünün; ülkeler bazında, 193 üyesi vardır. Temel hakları sayıp sıralayan söz konusu metnin 3. Maddesinde "yaşama hakkı" yer alır.

Peki, bütün bunlara rağmen; niçin milyonlarca insan haksız yere öldürülür? Neden, toplu katliamlar bile meşru görülür?

Açlıktan, susuzluktan ölenler; yurtlarını, yuvalarını terk etmek zorunda kalıp göç yollarında telef olanlar; çocuk yaşta iken, başlarına bombalar yağdırılıp vücudu parçalananlar; kimyasal silah gibi kullanılan gıdalarla ve ilaçlarla sağlığı bozulup, yaşama hakkı kısıtlananlar var. Dünyanın hâkim güçleri, ülkeleri ve toplumları sömürerek; azınlığın varlığını artırdıkça artırıyor, çoğunluğu yokluğa mahkûm ediyorlar.

Tarih sayfalarında, farklı dinlere mensup devletlerin-toplumların yaptıkları yahut yaptırdıkları katliamlara ilave olarak; aynı dinden ama farklı mezheplerden, meşreplerden olanların birbirlerini öldürmeleriyle ilgili örnekler, öyküler yer aldı. İnsanların canlarına, mallarına, namuslarına kastedip telafisi imkânsız zararlara yol açtılar; geride, bir türlü kapanmayan derin yaralar kaldı.

Savaşlar, iç savaşlar, terör saldırıları, soykırımlar, açlıklar, susuzluklar, ilaçsızlıklar, kurgusal salgın hastalıklar bitmedi, bitmiyor, bugün de aynen devam ediyor. Dünya denizinde yüzen insanlık gemisi; alabora olup batmaya doğru gidiyor.

Bütün bu vahşet tablolarının ortak sebebi; dinler ile dindarlar arasındaki mesafenin açılmış olması. İlahi ya da insani değerlerin yerini, şeytani değerlerin alması.

Müslümanlar, korunmuş Kur'an ayetlerine; Hristiyanlar, tahrif edilmiş İncil öğretilerine; Yahudiler, ideolojik hale getirilmiş Tevrat metinlerine; sömürü düzeninin devamını sağlayan emperyalist güçler, kabul ve ilan ettikleri beyannamelere hakkıyla uymuyorlar. Allah'ın muradını da kulların feryadını da görmüyorlar, duymuyorlar.

Çaresi, çözümü ise; yüzümüzü de, özümüzü de Allah'a dönmek. Yeniden, ilahi öğretinin dosdoğru yoluna girmek.

Bunun için son hak dinin mensupları olan Müslümanların Kitabı ve Sünneti doğru anlamaları, kavramaları, yaşamaları gerekir. Mesajı sahih, muamelatı sağlam olan bu din; ifrat ve tefrit düzeyindeki yanlış anlayışların, yaşayışların tezgâhından-tuzağından kurtarılarak, doğru temsil ve tebliğ edilmelidir.

O zaman, yeniden, bütün dünyanın ve insanlık âleminin hidayet kaynağı haline gelecek; "kâfir" olanlar "müslim" olmaya, müslim olanlar "mümin" olmaya, mümin olanlar "muhsin" olmaya doğru yol alacaktır. Zulme ve haksızlığa uğrayan herkes; huzuru ve güveni, İslam inancında ve yaşayışında bulacaktır.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN