Arama

Selahaddin E. Çakırgil
Nisan 4, 2022
Sesli dinlemek için tıklayınız.

O dönemdeki yazışmalara bakılırsa.. 1920-21 yıllarında, Enver Paşa'nın Anadolu'ya geçmesi ihtimalinin, Ankara'dakileri ciddî sûrette rahatsız ettiği, özellikle de Karabekir, M. Kemal ve Fevzi Paşa'lar arasında uzuuun-uzuuun devam eden şifreli yazışmalardan anlaşılıyor. İsmet Paşa'nın, Enver Paşa'nın Başkumandan Vekili ve Harbiye Nâzırı olduğu sırada, onun karargâhında ve emrinde çalışmış olması hasebiyle olsa gerek, sözünü ettiğimiz şifreli yazışmalarda başlangıçta ismi pek az geçiyor ve sonra ise, Enver Paşa'nın Anadolu'ya gelmesi ihtimali rivayeti güçlenince Mustafa Kemal, Fevzî ve Karabekir Paşalar arasındaki yazışmalarda İsmet Paşa da aynı suçlayıcı ifadelerle koroya katılıyor. Ancak, İsmet Paşa en azından daha sonraki dönemlerde, hâtırâtını yazarken, Enver Paşa hakkında, diğerlerinin yapmadıkları derecede saygılı ifadeler kullanıyor..

Ki, İsmet Paşa'nın, Enver Paşa hakkında hâtırâtında yazdıkları bir hayli ilginçtir:

'Enver Paşa ihtilâlden önce, ahlâk, cesaret ve kahramanlık misali tanınmıştır. Enver'e, en çetin kıta hizmetleri, tam ve itibarla emniyet edilmiştir. (…)

Enver Paşa Harbiye Nâzırı olunca, evvelâ yeni orduyu kurdu. Hakikî bir tasfiye ve temizlik yaptı. Balkan Harbi öncesinde orduya giren siyaseti, ordudan çıkardı. Orduda siyasetten ayrılmamak isteyenleri, ordudan ayırdı. Orduyu tam ve cezrî mânada kudretli bir hale getirdi. Orduyu gençleştirdi. Geniş birliklere, meselâ tümenlere, kaymakamlar (yarbaylar) kumanda eder oldular.

Böylece Türk ordusu, yeni bir hüviyetle kuruldu. Orduda almanlarla hoca ve talebe ilişkileri meydana geldi. Birinci Dünya Harbinde müşterek imtihan verildi. Bu harbde Türk subayı, başlı başına kanaati, görüşü ve icra gücü olan bir varlık haline geldi. Ama, ne var ki Enver Paşa, evvelden kaybedilmiş bir harbe girdi. Biz Türkler ittifakımıza sâdıktık. Ama, Almanlarla aynı hakta anlaşmalar yapılamıyordu. Fakat, Enver Paşa, sonuna kadar orduya hâkim oldu. Kudretli bir adamdı..

(…) Enver Paşa harbe girişte takdir hatası işlemişti ama, âmir olarak metâneti ve tesiri çok güçlüydü. Hulâsa, daha alt kademede askerî vazifelerde, muvaffakiyet kazanarak yetişti. Fakat başkumandanlıkta, yetişme yetersizliğinin ve askerî kültürünün zaafı aşikârdır. (…) Ama, kahramanlığını, cesaretini, gözü pekliğini tekrar belirtmeliyim.

Büyük emeller gütmüştür. Meselâ, belki de Timurlenk'i düşünmüştür. (Şevket Süreyya Aydemir, 'ENVER PAŞA' - s. 439)

(…) Balkan Harbi sırasında bir ihtilalin başına geçti, (Bâb-ı Âli Baskını) sonunda muzaffer oldu. Bir hükûmet darbesinin kahramanı olarak da, Edirne'nin kurtarılışında ön plâna geçti.

Harbiye Nâzırı olduğu zaman, yeni orduyu kurmak için, radikal tasfiyeci olarak, fevkalâde cesaretli hareket etti ve hareketleri başarılı oldu..

Kumandan olarak, diğer vasıflarının üstünde kumanda vasıfları gösteremedi. Stratejik anlayışı ve sevk-idare bakımından anlayışı yüksek değildi. (…)'

*İsmet Paşa'nın bu tesbitlerinden sonra, Karabekir Paşa ve diğerlerinin yazışmalarına dönebiliriz:

*

Ancak, kendisinin Cemal Paşa tarafından -kendi deyimiyle- 'şuûrsuzca', Divan-ı Harb'e gönderilip ağır şekilde cezalandırılmak istenmesine rağmen, Enver Paşa'nın o dosyayı yok ederek askerliğini devam ettirdiğini ve bundan dolayı Enver'e minnettarlığını açıklayan (sh.169) bir Karabekir'in, 'Envercilik' cereyanının derinden meşgul ettiği, M. Kemal ve Fevzi Paşa'lar ve diğer kumandanlarla yazışmaları, 100 yıl öncesinin o karanlık günlerinde, -bazan karşılıklı yardımlaşma ihtimallerinin bulunup bulunmadığının yoklanmasına da rastlansa bile-, asıl mücadelenin şahıslar arası hesaplaşmalara dönüştüğünü göstermesi açısından acı olduğu kadar ibret verici olduğundan, o konuya biraz daha eğilmek gerekiyor:

Ama, önce, (İttihadçı'ların 3 ünlü paşasının üçüncüsü olan) Cemâl Paşa'nın Afganistan'a geçtiğini burada zikretmek gerekiyor. Karabekir Paşa, Enver Paşa'nın 7 senedir Hindistan ve Çin'e vazifeli olarak gönderdiği Hacı Sami'den gelen bir ilginç notu aktarıyor:

'Bugün Cemal Paşa'nın Mustafa Kemal Paşa'ya ve Enver Paşa'ya yazdığı mektupların sûretleri (kopyaları) geldi: ' (…) Türkistan hakkında mâlûmat veriyor, direktif istiyor. Bu mektubun şâyân-ı dikkat yeri, 'Ferganalıları ve Buhara'lıları isyana teşvik eden, İngilizlerdir..' malûmatıdır. Bütün münevverleri halk, kendileri imha ediyor. Hiç şüphe yoktur ki, münevverleri de pek ileri gitmek için teşvik eden yine İngilizlerdi. Bir taraftan münevverleri, bir taraftan mutaassıb halk kütlesini birbiri aleyhine tahrikle o memleketi mahvettirmek en fecî bir iştir. 'Uyuşmuş, âdeta felce uğramış olan İslâm cesedinin kan almak menzilesinde olduğu için, mucib-i teessüf olsa da zarar yerine faide bahşedecek hadisâttandır' diyerek Cemal Paşa'nın mütalaası ise ayrı bir faciadır. Münevverler şuûrsuz hareketleri ile halk kitlesinden ayrılırlarsa, netice böyle olur diyerek bir ibret levhası göstereceğine, faide-bahş olur diyor. Senelerin yetiştirdiği münevver kütle imha olunuyor da hâlâ bu memleketlerin istikbaline bu işin faydasını düşünüyor.. (…)

Cemal Paşa, Afganistan'da bakalım neler yapacak. Vaktiyle, 'kuvvetimizi ve nakdimizi Anadolu'ya teksif edelim, günün birinde yolsuz ve harabezârdan ibaret bir Anadolu'da, parasız bir avuç türk'le istiklâlimiz için çarpışmayı düşünmek lâzımdır' dedim diye beni Balkan Harbi'nin akabinde tevkıf etmek isteyen ve 'Divân-ı Harb-i Örfî'de hakkımda pek ağır -nisbet-i askeriyemin kat'ı ile memleketten ihraç - bir karar verdiren bu Cemal Paşa acaba benim ismimi ve vazifemi düşündükçe titrer mi?' diyen Karabekir Paşa , daha sonra Enver Paşa'nın bir mektubuna Cemal Paşa'nın cevaben yazdığı 20 Ağustos 1336 tarihli mektubunun 'Şark Cebhesi Kumandanlığına..' diyerek kendisine de ulaştırılan sahifelerce uzuuun metni aktarıyor. Ki, bugün için de düşündürücü olan ve bizlerin fazla bilmediğimiz o müslüman coğrafyalarından ilginç ve tafsilatlı bilgiler sunuyor..

Enver Paşa'ya gönderdiği bu uzun mektubunda Cemal Paşa, özetle şöyle diyor: 'Türkistan Cumhuriyeti Rus Şûrâlar Cumhuriyeti Federasyonu içine dâhil ve nîm (yarı) muhtar (özerk) bir cumhuriyettir.' (…) Türkistan Cumhuriyeti'nin hududu dahilinde Fergana vilâyeti denilen bir kısım vardır. Bu kısmın merkezi, maruf Hokand şehridir. Bolşevik hükümetinin ibtidâ-i teşekkülünde (kuruluşunun başlangıcında) Türkistan ahalisi merkezi Hokant olmak üzere müstakil ve demokratik bir cumhuriyet tesis etmişler. O zaman Türkistan'da eski Rus müsta'mirlerinin (sömürgeci Genel Valilerin) nâfiz (etkili) olduğu diğer bir cumhuriyet de Taşkent'te bulunuyormuş.. Bu cumhuriyet, komünist tarzında bulunduğu için, Moskova'nın da mazhâr-ı muaveneti (yardımına lâyık) olmuş, Hokant cumhuriyetini ateş ve kan içinde boğmuş, Hokant tahrib edilmiş, pek çok münevver gençler ve yaşlılar heder olup gitmiş. Gerçi Fergana, nîm-muhtariyet Türkistan Cumhuriyetinin bir vilâyeti ise de eski halk cumhuriyetinin müsellâhası (silâhlı elemanları) Fergana dağlarına çekilmişlerdir. Kat'iyyen hiç kimsenin emrine tâbi olmayarak Bolşeviklere karşı çete muharebelerine devam ediyorlar.. Son zamanlarca bunların ahvâl-i umûmiyesi (genel durumları) tamamı ile tebeddül etmiş (değişmiş) evvelce millî ve ahrârâne (hürriyetçi) bir gaye takib eden bu (h.l.l.h.ş.t) rüesâsından (reislerinden) olan gençler ve münevverler (l.t.h.h), bir kısmı da kendileri tarafından öldürülünce, aralarına karışan bir takım câhil ahâlinin tesiri ile şimdi bunlar, gayet mutaassıb Müslümancı olmuşlar , yine kendi vatandaşlarından olan Müslümanlar için de mektebde okuyan çocuklara varıncaya kadar bütün münevverleri bilâ merhamet (acımasızca) öldürüyorlar. (…) Benim Taşkent'e geldiğimi haber almışlar. Buna inanmamışlar ve beni birisi İstanbul'da görmüş olduğundan (…) tanımışlar.. Hülâsa, türklerin en cesur ve en kahraman evladları olan biçare Ferganalılar gerek yekdiğeri elinde ve gerek Hükümet-i askeriye elinde yok olup gidiyorlar. Buna tedbir-i âcil bulmak, bu biçareleri tarik-i sevaba (sevab yoluna, doğru yola) getirmek için bazı tedabire müracaat etmek niyetindeyim. Fakat, vaziyet o kadar naziktir ki, eger müdebbirâne (tedbirli) hareket edilmeyecek olursa, her teşebbüs netâyic-i muzırra (zararlı sonuçlar) verebilir. Bu zavallı âsî Ferganalıların müşevvikleri, (teşvikçileri) kimdir bilir misiniz, yine bizim mâhut İngilizler.. Mel'ûn herifler dünyanın neresinde kan ve ateş var ise, mutlaka onun yangıncısı (…) bunlardır.

Burada bir de Buhara Hanlığı var. Bu hanlık da mahut İngilizlerin eline yakasını vermiş.. Alimet denilen bir sürü câhil ve sefil insanların eline bırakarak, İslâm'ın esareti bir yuva halini almış.. Bundan iki sene evvel, güyâ bir meşrutiyetî idare ilân etmiş ve fakat üç ay sonra, münevver ve müteceddid gençlerden üç bin tanesini envaı zulüm ve itisaf ile katliâm etmişler Şimdi Buhara gençleri yeni bir hareket-i inkılabiyye için hazırlanmaktadırlar. Fakat, maalesef, başlarında kendi işini kendi görecek kadar ilim ve tecrübeye mâlik kimse olmadığı için ne yaptıklarını bilmiyorlar.

Hulâsa, Buhara'da hazırlanmakta olan ahval yine müslüman kanından pek çoğunun dökülmek üzere olduğuna hiç şübhe bırakmıyor. Maahaza, ben diyorum ki, bunlar uyuşmuş, adetâ felce uğramış olan İslâm cesedinin kan almak menzilesinde olduğu için, mucib-i teessüf olsa da, zarar yerine faide bahşedecek hadisâttandır. (…)

Eski Hive hanlığı şimdi Harzem cumhuriyeti unvanını almış, meşrutî bir Cumhuriyet-i müstakille Rus Şûrâlar (Sovyetler) Cumhuriyeti dahilinde değil, bilkülliye müstakil.. (…) Civarda bulunan İslâm hükümetlerinden birisi de Afganistan Emaretidir. (Yani, bugün Tâlibân'ın ilan ettiği Emâret /Emirlik, lafzının tarihî temeli o zaman da vardı.) Afganistan ahiren ilân-ı istiklâl etmiştir. Emîr-i Cedîd (Yeni Emir) İngiliz düşmanlığı ile şöhret salmıştır. (…) (Amma) Emîrîn kayınbiraderi ile birçok nâzırları İngiliz dostlarıdır. (…) Emir-i hâzırın (halihazırdaki Emîr'in) pederi Habibullah Han, Celâlâbâd'da (…) uyurken katledilmiş.. (…) O sırada, büyük oğlu da Celâlâbâd'da imiş. Küçük oğlu Emanullah Han Kabil'de bulunuyormuş.. (….) Celâlâbâd'da bulunan asker vesaire, usûlen, veliahd olan biraderine tebaiyet etmişler, fakat, Han-ı maktulün küçük oğlu Emanullah Han, amcası ve büyük biraderinin pederinin katlinde zîmedhal olduklarını (dahlinin bulunduğunu) iddia ederek, hakk-ı verasetten mahrum olmaları lâzım geleceğini ileri sürmüş ve (…) amcası ve büyük biraderini tevkıf ettirmiş ve kezâ (kendi) Emaretini ilân etmiş.. ve İngilizler aleyhine harb ilan etmiş, pek az devam eden bu muharebeyi müteakib, bir mütareke aktedilmiş, İngilizler Afganistan'ın istiklâl-i kâmilini tasdik etmişler. (…)'

(Cemal Paşa'nın Enver Paşa'ya yazdığı bu tafsilatlı mektubun devamını biraz özetleyerek verelim: 'Afganistan istiklâlini ilân ettikten sonra, Sovyet Cumhuriyetiyle iyi komşuluk ilişkileri içinde bir münasebet kurmak için Moskova'ya bir heyet göndermiş.. Ancak, Çarlık Hükümetinin 50-60 sene öncelerde ele geçirdiği Kuşka mıntıkası ile Merv şehrinin iadesini isteyince müzakereler netice vermemiş..'

Cemal Paşa, Enver Paşa'ya mektubunda, ayrıca, Afgan Emîri'nin, Buhara ve Hive'nin de Afganistan'a ilhakıyla büyük bir 'Asya'yı- Vustâ (Orta Asya) İmparatorluğu' kurmak hayali ve 'İttihad-i İslâm gayesi takib ettiği'ne dair uyanan bir kanaati de aktarıyor ve bu durumdan İngilizlerin, Müslümanlarla Bolşevikler arasında bir düşmanlık oluşturmak için faydalanmak isteyeceğine ve böylece Hind, Rus ve Türk ihtilalcilerinin Afganistan'da yerleşmelerine engel olmayı plânladığına dikkati çekiyor.

Cemal Paşa, bu arada, Buhara Emiri'nin İran'ın Meşhed şehrine bir heyet göndererek, İngiliz temsilcilerine, 'Bolşevikler bize saldırsa, bize yardım eder misiniz?' diye sorduklarını, İngilizlerin de maddeten ve mânen destekleyecekleri, top, tüfek, cephane ve hattâ tank ve tayyareler göndereceklerini' söylediklerini aktarıyor. Ve, böylelikle de, İngilizlerin, ihtilalci Müslümanları Hind ve Afganistan Müslümanlarından uzak tutmayı plânladığına dair kanaatini ifadeyle, 'Bakalım, hangimiz muvaffak olacağız..' diyor. Cemal Paşa bu tesbitleri yaptıktan sonra Enver Paşa'dan, Afganistan Emiri'ne kendisini teyid edecek şekilde bir tebligat göndermesinin kendisini orada oldukça güçlendireceğini' de belirtiyor.

Bu mektupların, Enver Paşa'nın Türkistan'a gitmek için zemin yoklaması mahiyetinde bilgileri ihtiva ettiği de açıktır..

Cemal Paşa, Taşkent'ten yazdığı ve Büyük Millet Meclisi'ne ve Şark Cebhesine (kumandanlığına) arz edilen bu mektuplarından birinde de, posta hizmetlerinin çok gecikmeli olduğundan, İstanbul ve Türkiye'den doğru dürüst haber alamadığından yakınıyor ve Moskova'nın Türkistan Cebhe Kumandanı Arkadaş (Yoldaş) Kürütze ile dostluğunun pek yerinde olduğundan, onun kendisine bir çerkez kılıcı hediye ettiğinden bahisle, ayrıca Mustafa Kemal Paşa'ya yazdığı bir mektubun sûretini kendisine de gönderdiğini belirtiyor.

Cemal Paşa'nın bu mektuplarını aktaran Karabekir Paşa, o günlerde, (14 Teşrinisâni 1336'da) Gümrü şarkındaki Ermeni Ordusuna taarruzla mağlub ettiğini ve Ermenilerin Karakilise tarafına doğru geri çekildiklerini ve Ermenilerle Gümrü'de yapılan sulh müzakerelerinde , Ermeni Hükümetine, 'Sevr Muahedesi'ndeki imzasını geri aldırttığını' da belirtiyor.

Karabekir Paşa, ayrıca, 'İrtibat memuru olarak gönderdiğimiz Doktor Fuad Sâbit'in mektubunun geldiğinden bahisle, 'Mustafa Subhi heyeti de bir takım marifetler yapmış ve yapacakmış.' notunu da düşüyor..

Karabekir Paşa, ayrıca, Dr. Fuad Sâbit'in kendisine yazdığı mektubun muhteviyatını da aktarıyor. Dr. Fuad Sâbit, 'Mustafa Subhî ile birlikte çalışamayışına ve ihtilafları'na da değiniyor ve Ermenilerin de, Bolşeviklerle Türklerin arasını da açmaya çalıştığına dikkati çekiyor ve ayrıca, 'Rus inkılab mehafilinde Türklerin hakkında büyük bir şübhe mevcuddur..' diyerek, bu şübhenin izale edilmesi gerektiğini belirtiyor.

Karabekir Paşa bu arada, Cemal Paşa'nın Enver Paşa'ya yazdığı mektupta değindiği ve Mustafa Kemal Paşa'ya da gönderdiği mektubunun bir sûretinin kendisine de geldiğini belirtiyor.

'Kardeşim Mustafa Kemal Paşa' diye başlayıp, 'Kemal-i hasret ve iştiyak ile gözlerinizi öperim , kardeşim..' diye son bulan bu mektubunda, Cemal Paşa, 'Afgan Emiri'nin kendisinden bir Osmanlı zâbitan heyeti gönderilmesini istediğini, ve bu ricanın kabul edilip, muktedir bir erkân-ı harb subayının riyasetinde, 25 zâbitlik bir heyetin gönderilmesi ve Afganistan'da mükemmel bir ordu vücuda getirmenin gelecek açısından çok isabetli olacağını' ifadeyle, 'Şarkta yapmak istediğim işlerde muvaffak olabilirsem, İngiliz dostlarımızın başına belâ olacağıma ve sizin yükünüzü tahfif edebileceğime (hafifletebileceğime) eminim. (…) Çalışmak sizden ve bizden, muvaffakiyet Allah'tan..' diyordu.

Ve o sırada Enver Paşa'nın Karabekir Paşa'ya 14 Kânun-i evvel 336 (1336) tarihli mektubu da ulaşmıştır.

Enver Paşa,

'Kâzım Paşa Hazretlerine..

Şark Cebhesi Kumandanı,

Aziz kardeşim efendim' hitabıyla başlayan bu mektubunda şöyle diyordu:

'….Haber aldığınız gibi Ruslar Almanya'dan kendilerine esliha (silâh) vesaire gelmezse, sizlere yardım edemiyeceklerini ileri sürerek bir defa daha Almanya'ya seyahat mecburiyetini göze aldırmama sebeb oldular. İbrahim Talî Bey anlatacağı gibi maahaza bu seyahatden büyük bir netice olmadı. Fakat ümidsiz de değilim. Rusya'da iken başlayan Şark harekâtının muvaffakiyet-i tammenizle (kesin muvaffakiyetinizle) neticelendiğine fevkalhad (hadsiz) sevindim. İnşaallah neticesi vatan için hayırlı olur. Bence Bolşevikler İslâm ve Şark milletleri için Bakû kongresinde milliyet esasını kabul ettiklerine, Ermenistan'ın Sovyet olmasıyla tahaddüs eden yeni vaziyet bizim millî şeklimize tesir etmez kanaatindeyim. Ve Mustafa Kemal Paşa biraderime de, İngilizlere, her türlü vaadlerine rağmen pek bel bağlanmayarak, Sovyetler'le bir ihtilaf çıkarılmamasını, maamafih büsbütün de onların elinde oyuncak şekline atılmamasını tavsiye ettim. Ben, her halde, Moskova'da işi idare edenlerin oldukça sert ve sözlerine inanılır adamlar olduğuna kaniim. Maamafih onların, bizim, İngilizlerin elinde günün birinde kendilerine karşı hareket edebilmemiz hususundaki korkularını takviye etmemek lâzım gelir, fikrindeyim.

Ben şimdilik Moskova'ya dönmek üzreyim. (…) Cemal Paşa Kabil'dedir. Ve kendisi pek ziyade hüsn-i kabule mazhar olmuştur.

Şimdilik hepinizin gözlerinden öper, Allah'ın birliğine emanet ederim kardeşim efendim..

Enver'

*

Enver Paşa'nın, mektubunda, daha fazla mâlumatı anlatacağını söylediği İbrahim Talî'nin Karabekir Paşa'ya ulaştırdığı bilgiler ne ola ki?

Bunu Karabekir Paşa'nın Kars'tan, 22.3.1337 tarihli ve (zâta mahsus) kaydıyla gönderdiği bilgi notundan öğreniyoruz:

'Büyük Millet Meclisi Reisi

Mustafa Kemal Paşa Hazreteleri'ne

Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi

Fevzi Paşa Hazretleri'ne..

  1. Doktor Miralay İbrahim Talî Bey'in Tuapse'den yazdığı 25 Kanun-i sâni 1337 tarihli bir mektupta paşalar ve rüfekasına dair verdiği mâlumatın hülâsası âtide arzedilmiştir.
  1. Enver Paşa, Ruslar kendisine bir müslüman ordusu verip memlekete yardım göndermezlerse, yalnızca memlekete gelerek bir fert gibi çalışmak fikrinde idi. Ruslar ordu vermiyeceklerini söylediler. (….) Müşarünileyhi İ'tilâf'a karşı bir âlet gibi kullanmak tedbiri ile oyalıyorlar. Yoksa ciddî bir ordu verecekleri me'mul değildir.

Kendisine memleketin bugünkü vahdet ve sükûnetini muhafaza etmesi için hariçte mümkün olduğu kadar çalışılması tavsiyesinde bulundum.

(….)

d) Enver Paşa Berlin'de 'Sultan Efendi'nin (Saray'a mensub hanımının) varidatı ile ve biraz müzayaka (darlık) ile geçiniyor.

Kendisine hükümetimiz tarafında ayda üç- dört bin kuruşluk bir tahsisat itâsına arzu göstermiştir. Sihhati de muhteldir, göğsü biraz rahatsızdır. Tal'ât Paşa ise, bil'akis müsrifâne yaşıyor.. (…)

g) Ricâl-i sabıkanın (önceki dönemin seçkin ricalinin) muhtelif vesilelerle herhangi bir fırsatta Anadolu'ya geçmek hususundaki fikir ve arzularına nazaran, (…) ihtiyatî bir tedbir cümlesinden olarak (…) ikametlerine müsaade edilmeyerek, (…) yekdiğerleriyle irtibatlarının men'edilmesini münasib görmekteyim. Arz eylerim. (…)

Şark Cebhesi Kumandanı

Kâzım Karabekir'

*

Ve Enver Paşa'dan, 24 Şubat 1921 tarihinde Moskova'dan, 'Anadolu Erkân-ı Harbiye Riyaseti'ne yazılan bir mektup, 29 Mart 1337 tarihinde Karabekir Paşa'ya ulaşıyor.

Enver Paşa, bu mektubunda şöyle diyor, özetle: '(…) Ruslar Moskova'da eğer Almanya'dan kendilerine silah vesaire gelmezse, Anadolu'ya muaveneti (yardımı) tezyid edemiyeceklerini (artıramıyacaklarını) söylediklerinden Berlin'e avdet ettimdi. Giderken. Moskova bana İtalya'dan derhal bu husus için, (…) istenildiği kadar para verileceğini vaad etmişti. (…) Fakat, Bolşevikler para vermediler ve işi salladılar. Hattâ Azerbaycanlılar tarafından arkadaşlara muavenet olmak üzere bana hediye edilen paranın bile, tam almışlar iken, cüz'î bir kısmını verdilerdi. (…)'

(Enver Paşa, daha sonra, 'Almanya'dan hattâ İstanbul Hükümetine değil, Anadolu Hükümeti namına da silah vesairenin gönderilebileceğini, bunula ilgili olarak, tanıdığı almanlardan bir komite teşkil ettiğini belirterek, 'Para olunca bunlar her şeyi yapmaya hazırdırlar..' demekte..)

(Evet, Paşalar arasındaki mektuplaşmalara devam ederiz inşallah…)

Selahaddin Eş / Çakırgil

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN