Arama

Mustafa Özcan
Ocak 9, 2020
Büyük şeytanla yatağa girmek!

İran, 2003 yılı ve sonrasında Irak'ta büyük şeytanla yatağa girdi. İsmet İnönü'nün ifadesiyle 'büyük devletlerle yatağa girmek ayı ile yatağa girmeye benzer.' Nitekim de öyle olmuştur. Çıkarlar çatallaştığında elbette büyük devletler ahde vefa gözetmez ve dinlemezler. Kaldı ki Irak'ta İran ABD'nin ayağına basmıştır. Irak'taki vekilleri üzerinden İran rejimi 2003 sonrasında bu ülkede artıya geçti ve Amerikan nüfuzunu gölgeledi. İkili veya çifte işgal İran'ın kefesinin ağır basmasıyla sonuçlanmıştır. ABD çaresiz olarak jeopolitiğin değişmesine seyirci kaldı. Bununla birlikte beklenmedik bir gelişme oldu; ABD ile İran arasına kara kedi girdi. Daha doğrusu ABD lehine, değişen denklemi yeniden kurmak, düzenlemek mümkün hale geldi. Kayan balans ayarını Ekim (Teşrin) devrimiyle birlikte yeniden düzenlemek kabil oldu. Kitlelerin İran nüfuzunu geriletmesi sonuçta ABD'ye toparlanma fırsatı verebilirdi. Kürtler üzerinden zaten kuzeyde bir avantajı bulunuyordu. İşte burada Ala Fezza gibi analizcilerin de işaret ettiği gibi, İran Irak halkını sindirmek ve sokaktan çekmek için ABD ile 'escalation' adı verilen sürtüşme ve tırmandırma politikasını seçti, devreye soktu. Halk hareketini, ABD ile gerilim üzerinden tavsatmak istiyordu. Gündemi ve denklemi değiştirmek istiyordu. Gerçekten de plan tıkır tıkır işliyordu. Bu politikanın mimarı Ala Fezza'ya göre bizzat Kasım Süleymani 'nin kendisi idi. 'Kılıç çeken kılıçla ölür' kaidesince bu sürecin kabağı bizzat kurgulayanı Kasım Süleymani'nin başına patlamıştır. Sürecin kurbanı olmuştur. Kerbela şehidi H. Hüseyin (R.Anhu) benzetilmiştir. Tırmandırma eylemlerinin başında Haşd-i Şabi milisleri tarafından düzenlenen taarruzla Amerikalı sözleşmeli veya akitli personel Nurs Hamid öldürüldü, diğer bazıları da yaralandı. Esasında İran'ın daha önce kabarık siciline bakarak bu eylem de pekala ABD'nin dikkatini veya ötesinde öfkesini çekmeyebilirdi. Sineye çekebilirdi. Lakin ABD hesapları bozan bir karşılık verdi. Bu Kemal veya Suriye'de de Irak Hizbullah Bölüklerine yönelik bir taarruzda bulundu ve yaklaşık 25 unsurunu bertaraf etti. ABD daha önce de Suriye'nin kuzeyinde bu şekilde Wagner unsurlarını tenkil etmiştir.

Ama neden? İran'ın bu salvoları veya nabız yoklamaları karşısında Trump yönetimi alttan alamaz mıydı? Elbette alırdı lakin kurulu dengeleri unutan veya Muhammed Muhtar eş Şankiti'nin ifadesiyle pervasızlığıyla Kasım Süleymani kendi sonunu hazırlamış oldu ve ayağına Trump dolandı. Benzeri bir olayda Cemal Kaşıkçı olayını hatırlarsak; Muhammed Bin Selman da pervasız davranmış ve Türkiye ile ilişkileri sarsmış ve dünyadaki imajına kötü bir leke sürmüştür. Gerçi Hafter örneğinde olduğu gibi dünya kötüleri seviyor, bağrına basıyor ama nereye kadar? Bunun da bir sınırı var.

Haşd-i Şabi veya onu oluşturanlar arasında yer alan Hizbullah Bölüklerine yönelik saldırı İran'ı acıtmış ve tırmandırma şeridinde bir adım daha atmıştır. Haşd-i Şabi milisleri ve onların yakınları Yeşil Hat bölgesinde yer alan Amerikan Elçiliğini kuşatma eylemi gerçekleştirmişler ve bu da Trump idaresini karar alma aşamasına getirmiştir. Elçilik kuşatması hemen kaldırılsa bile Beyaz Saray'ı hafakanlar basmış, travmatik geçmiş Trump'ın gözünün önüne gelmiştir. Zira İran'da devrimden sonra talebeler Amerikan Elçiliğini basmış ve baskın 444 gün devam etmiştir. Carter başarısız bir biçimde rehineleri kurtarma girişimi başlatmış ama başarısızlık siyasi kariyerine mal olmuştur. O sıralarda İran rejimi aracılar üzerinden Reagan'ın ekibiyle ve bilhassa baba Bush ile temas halindedir. Mollalar Demokratlar yerine Cumhuriyetçilere yani şahinlere oynuyorlardı. Arada pazarlıklar sürüyordu. Böylece elçilik eylemi Beyaz Saray'ın yeni patronunu da belirledi. Kısaca Reagan'ın kazanmasını İran olayları belirlemişti. Şimdi ise İran Demokratların yeniden Beyaz Saray'a gelmesini dört gözle bekliyor ve bunu kolaylaştıracak formüller arıyor. Mollalar Demokratların dümene geçmesi ve geri dönmesi halinde 2015 nükleer anlaşmaya geri dönülebileceği umudunu taşımaktadır. Trump ise İsrail'in hesaplarını da dikkate alarak daha sıkı bir anlaşmaya varma taraftarı görünüyor. Bunun için İran'ı ambargo ve cezalandırmalarla sıkıştırıyor. Trump'a Irak'ta çelme atmak bu nedenle hem Irak'ta sokak-İran itişmesini değiştirecek hem de Trump'ın seçim kazanma şansını zayıflatacaktı. İran ya da Süleymani bir taşla sürü vuracaktı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Trump hesapları altüst etti ve Kasım Süleymani'yi katletti. Beyaz Saray'ın şahinleri Mike'lar; Pompeo ile Pence ve Trump CIA ve Pentagon'un tavsiyelerini hiçe sayarak infaz kararını aldılar. Trump rakibi Hillary Clinton'ın Libya'daki elçilerinin ölümünden sorumlu tutularak seçimleri kaybettiğini biliyordu. Ya da kaybetmesindeki tek unsur olmasa da unsurlardan birisi olmuştu.

Tırmandırmadan tavsatmaya

Irak Ekim Devrimini etkisiz hale getirmek için İran'ın tek yanlı hamlesi karşılıklı tırmandırmaya neden olmuştur. Bu ise beklenmedik sonuçlar doğurmuştur. İki taraf da şimdi bu sonuçları kontrol etmeye çalışıyor. İran'ın Aynu'l Esad ile Erbil'deki Amerikan üslerine yönelik misillemesi esasında fiyasko ile sonuçlanmıştır. İran bu saldırılarda 80 kadar Amerikan askerini öldürdüklerini iddia etse de bu iddia teyit edilememiştir. Amerikan tarafı ise herhangi bir hasarın olmadığını savunmuştur. Atılan 15 füzenin yerli yerine isabet edip etmediği meçhul. Füzeler konusunda iki husus var. Bunlardan birisi Irak hükümetine ya da ABD'ye önceden bilgi vermesi ve ABD'nin üslerde tedbir alması. İkincisi de füzelerin boş araziye yönlendirilmesi. Kısaca Amerikan askerlerinin burnu kanamıyor. Bir başka husus da İranlılar reddetse de aynı gün düşen Ukrayna'ya ait bir yolcu uçağının sakar füzelerden birisi tarafından vurulması iddiasıdır. Bu doğru çıkarsa Ukrayna semalarında 2014 yılında düşürülen Malezya uçağının akıbetine benzeyecektir.

Lakin İran son dönemde gerçekten de bir felaketler dizisi, yumağı yaşıyor. Ukrayna uçağının düşmesi 1988 yılında ABD tarafından İran'a ait bir Airbus yolcu uçağının düşürülmesine benziyor. Aynı gün Buşehir havzasında orta ölçekte bir de deprem yaşanıyor. Bir de Kasım Süleymani'nin defin işlemi sırasında onlarca kişi arbedede ölüyor!

Kısaca İran misillemede bulunduğunu (retaliate )ve öcünü aldığını iddia ediyor. Atlan füzelerin cevap olup olmadığı ise belli değil ötesinde kimileri atılan füzelerin şike ürünü olduğunu ve misillemeden ziyade mesaj amacı taşıdığını düşünüyor. İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif'in de ifade ettiği gibi İran hesaplaşmanın bu noktada bittiğine veya karşılıklı dondurulması gerektiğine inanıyor ve gerginlik veya tırmandırma politikasına son verilmesini istiyor. Hamaney, ABD ile ne savaş ne de müzakere istediklerini birkaç defa söylemişti. ABD de bu kadarla yani Kasım Süleymani'nin katli ile iktifa edebilir. Nitekim, Trump 8 Ocak 2020 tarihinde Türkiye saatiyle 19 00 sularında yaptığı açıklamada İran'ın da istediği gibi tırmandırma politikasının yerine sakinleştirme politikasına yöneldiklerini duyurmuştur. Çünkü boş alanlara düşmüş füzelerin misillemesi veya intikamı olamaz. Dr. Lika Mekki gibi kimileri de tırmandırmama ve gerilimi düşürme noktasında ABD ile İran arasında bir muvazaa yani tertibin varlığına işaret ediyor. 'Biz vurmuş gibi yapalım, siz de tırmandırmayın!' İran Trump tarafından yeni bir tırmandırma aşamasında Hayfa ile Dubai'yi hedef alacaklarını söylemiştir. Bununla birlikte ABD yangına benzinle gitmekten imtina ediyor.

İran'ın rövanşı veya misillemesi ne kadar gerçekçi veya acı verici olursa olsun sonuçta Kasım Süleymani'yi geri getirmeyecektir. Zarif'in iddia ettiği gibi iki misilleme arasında bir orantı yoktur (proportionate ). Kısaca taraflar tırmandırma/ escalation politikasından gerilimi düşürme/de escaliation politikasına yöneliyorlar. Her iki taraf da savaş istemiyor. Yol kazasına bir nokta koymak istiyor.

Bununla birlikte bu denklemde en zayıf kanat, halka İran'dır. Zira sahada doğrudan ABD'yi dövebilecek bir pozisyonu yok. ' Ama bölgeyi ABD'ye dar ederiz ve vekillerini vururuz' mesajı veriyor. Ruhani daha ileri giderek şunları söylemiştir: "Onlar, Süleymani'nin elini kestiler. Bunun intikamı, onların ayaklarını bölgeden kesmemiz olacaktır." Bu ifadeler Sokullu'nun sözlerini hatırlatıyor. İnebahtı yenilgisi ile Kıbrıs'ın alınmasını karşılaştıran Sokullu Mehmet Paşa: "Biz sizin elinizi kestik siz de bizim sakalımızı tıraş ettiniz!" demiştir.

Elbette karşılıklı zarar vermek mümkün. Lakin İran istese de ABD'nin özüne zarar veremez. ABD ise isterse bunu yapabilir.

Burada olayın dalgalanma seyrinde veya artçılarında en üzücü taraf Kasım Süleymani'nin toprağa verilmesi sırasında onlarca insanın izdiham ve sıkışıklıkta hayatını kaybetmesidir. Bu örnekte maalesef bölgemizde insan kanının çok ucuz olduğunu görebiliyoruz. İkincisi, çılgınlığın aklı örttüğünü de sezebiliyoruz. Bu tablodan sağlıklı bir sonucun çıkması pek mümkün değil. Zira bu görüntü geçici bir durum olmayıp, sistematiktir. Nitekim, Humeyni'nin cenazesinde de taşkınlık yapılmış ve tabutu açılmış ve ayakları saçılmıştır. İran'da matem kültürü hayatı gölgeliyor. Akıl tutulması ve ölçüsüz tepkiler nedeniyle İran halkının ve kitlelerin kolay maniple edilebilecekleri farz edilebilir.

Yılanla tamahkar oduncunun ilişkisinde olduğu gibi bundan böyle iki taraf arasında normal ilişkiler kurulabilir mi? Yoksa, ' sende kuyruk acısı bende de evlat acısı oldukça bu ilişkiler düzelmez, yeniden kurulamaz mı?' derler. Bilemeyiz ama bu riyakar ortamda mürüvvet aramamak gerekir.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN