Arama

Divan şiirinde İstanbul

İstanbul, her dönemde edebiyatın vazgeçilmez ilham kaynağı olmuş, yazarlar ve şairler İstanbul'un ihtişamını eserlerinde büyük bir titizlikle işlemişlerdir. Osmanlı tarihinde İstanbul'un başkent oluşu ile Divan şiirinde İstanbul dönemi başlamış ve şairler yüzyıllarca, İstanbul'u doğal güzellikleriyle birlikte eserlerine konu edinmişlerdir. Biz de bu minvalde Divan şiirinden şairlerin önemli İstanbul şiirlerini derledik.

Divan şiirinde İstanbul

Bâki, bir gazelinde, "Dil-rübâlarla aceb kesereti var her yolun/Geçemez hûblarından gönül İstanbûlun" derken, Hoca Sa'deddin Efendi, İstanbul'un benzersiz güzelliğini, "Aceb yer var mı Istanbûla benzer/Ki yeksan ola anda h'ak ile zer" beyti ile yüceltir.

Bahtî mahlasını kullanan III. Ahmed bir gazelinde kenti önceki payitaht Edirne ile karşılaştırır: "Edirnê şehri gîbî gerçi şehr-'ı bedel olmaz/Yinê ammâ bu dünyâda Sitanbûlâ bdel olmaz."

Sultan IV. Mehmed'in de Boğaz'ı sevdiğini, ancak onun tercihinin Hisar olduğunu kendisinin bir beytinden anlıyoruz: "Gönül ne Göksu'ya mâil ne Sârıyâra gider/Sipâh-ı gamdan emin olmağa Hisâra gider…"

Divan şiirinde İstanbul

KARAMANLI AYNÎ

Aynî, son Karaman Beyi Kasım (1474-1483) ile onun saltanat mücadelesinde desteklediği Karaman Valisi Cem Sultan'ın (ö. 1495) meclislerinde bulunmuş. Şair olarak asıl ününü ise İstanbul'un fethi vesilesiyle kaleme aldığı şiir ile kazanmıştır.

Şehr-i âzam kim binâsı gerçi mâ u tıyndedür
Ya anun üstündedür cennet yahud altındadur
Bu haber kim söylenür hem zâhir ü bâtındadur
Revnakı bu kâ'inâtun şehr-i Konstantindedür

Ger sala Sultan Muhammed Zülfikâr-ı Hayderî
Misl-i Hayberdür güşâd ide bu yedi kişveri
Dir melekler nutka geldikçe felekler dilberi
Revnakı bu kâ'inâtun şehr-i Konstantindedür

Misl-i dünyâdur anın içindeki camileri
Zeyn olur hem cum'a gün huffâz ile mahfilleri
Gûşe ber gûşe pür olmuşdur cihan hâmilleri
Revnakı bu kâ'inâtun şehr-i Konstantindedür

İki âlem görmeği fikr ider isen cân ile
Var Kalâtâ şehrine deryâyı geç seyrân ile
Bâde vir de ömrü nuş it bâde-i hûban ile
Revnakı bu kâ'inâtun şehr-i Konstantindedür

Şûle saldıkça zemin üstüne mâh-ı encümen
Nerkis-i ra'nâ biter hâk üzre her gûşe çemen
Dir zebân-i cân ile sorsan bu güftârı çü men
Revnakı bu kâ'inâtun şehr-i Konstantindedür

Feth idüp Sultan Muhammed anda çün câ eyledi
Kâr-i âlîler yapub firdevs-i a'lâ eyledi
Değmemiş ey Aynî pür gılman ü havrâ eyledi
Revnakı bu kâ'inâtun şehr-i Konstantindedür

Divan şiirinde İstanbul

TARİH DÜŞÜRMEDE MAHİR SÜRURÎ

Asıl adı Seyyid Osman olan Sürurî, 1752 Adana doğumlu. Yirmili yaşlarında şiir yazmaya başlayan ve seçtiğimiz üçüncü şiirin şairi Şeyhülislam Yahyâ Efendi tarafından kabiliyetli görülüp İstanbul'a gitmesi teşvik edilen Sürurî, yazdığı ilk şiirlerde Hüznî mahlasını kullanmıştır. Daha sonraları ise, Tâhirül Mevlevî'den nakle göre, onda kabiliyet gören Yahyâ Efendi tarafından kendisine Sürurî mahlası verilmiştir. III. Selim döneminde Anadolu kazaskerliği yapan şair 1814 yılında vefat etmiştir ve vefatı üzerine pek çok şair tarih düşürmüştür. En meşhurlarından biri İzzet Molla'nın şu kıtasıdır:

"Sürûrî-i müverrih kim uyurken bulmasa târîh / Gamından bir dahi varmazdı aslâ âlem-i hâba // Teessüf eyleyip üstâdına İzzet dedi târîh / Sürûrî'nin vefatı mûcib-i hüzn oldu ahbaba…"

İstanbul ile ilgili olan şiirinde İslâmbûl lafzını kullanır:

GAZEL

Virüb revnak anâ gılmân-sıfat hûbân-ı İslâmbûl
Misal-i kasr-ı cennetdir bülend eyvân-ı İslâmbûl
Sürûşan-ı beyt-i ma'mûru tavaf eyler sanur âdem
Ki devr eyler yayan kimki ider cevlân-ı İslâmbûl
Ekalîm-i cihanda memleketler pâdişâhîdir
Olur hem mülke anınçün revân fermân-ı İslâmbûl
Hamûşândır behâr olmazsa mürgân-ı çemen ammâ
Nevâ pervâzdır her dem sühângûyân-ı İslâmbûl
Sürurî'den selâm olsun vatanda olan ahbaba
Unutdurdu sılâ fikrin anâ yârân-ı İslâmbûl

Divan şiirinde İstanbul

OSMANLI DEVLET ADAMI EŞREF PAŞA

1820 yılında Bursa'da dünyaya gelen Eşref Paşa, evvela ağabeyi olan eski Bağdat kadısı Şerif Rüşdü Efendi'den medrese usulünde ders görmüş, sonra İstanbul'a giderek Kethüdâzâde Arif Efendi'den hikemî ilimler ile Farsça öğrenmiştir. Şairliğinin yanı sıra Osmanlı Devleti'ne asker olarak hizmet etmiş ve 93 Harbi süresince Tuna cephesi kumandanı olarak görev yapmıştır ve savaş mağlubiyet ile sonuçlanınca bundan sorumlu tutulup birçok paşa ile birlikte Limni Adası'na sürgüne gönderilmiştir. Birkaç ay sonra II. Abdülhamid tarafından affedilmiş ve İstanbul'a geri dönmüştür. 1894'te vefat eden Eşref Paşa'nın kabri Merkezefendi Kabristanı'nda yer almaktadır. Büyük bir "muhibb-i âl-i abâ" olan Eşref Paşa, Nâmık Kemal'e Nâmık mahlasını veren zattır. Dîvanı Eşrefü'üş-şuarâ adıyla basılmıştır.

Gazel

Gönülde ârzûdur vuslat-i heyhât-i Istanbûl
Bir âteşdir ciğerde hasret-i mâfât-i Istanbûl
Tüter gûyâ gözümde tûtiyâdır hâk-i müşkînî
Girândır kadr-i dürden kıymet-i zerrât-ı Istanbûl
Hilâfet âsmânıdır sadâret âstânıdır
Meziyyetce nice şâhid idea isbât-ı Istanbûl
Şinâs-ı bezm-i ünsâüns vasf-i ülfet-i sahrâ
Muvâfıkdır mizâcâ mevsim ü evkât-ı Istanbûl
Mülûkâne mahaldir mecmâ-ı bahreyndir Eşref
Nolâ aynî sıfât-ı Cennet olsa zât-i Istanbûl
Şikâyet baht-i serkeşden hikâyet Niş'dendir hep
Meded ey rûh-ı âlem revnâk-ı dârât-ı Istanbûl
Reşîd-i nev'-i Âdem Mustâfâ Pâşâ-yi efhamsin
Der-i lütfunda hâsıldır bütün hâcât-ı Istanbûl
Revâ kıl hâcetim tâ kim varub ol şehr-i irfâna
Zemîn-i şa'iriyyetde idem iskât-i Istanbûl
Ümid oldur ki hakkımda zuhûr-i iltifâtınla
Medâr-ı sûret-i ikbâl olur mir'ât-ı Istanbûl

Divan şiirinde İstanbul

ŞEYH GALİB'İN MÜRİDİ ESRAR DEDE

Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye isimli eseriyle tanınan, Şeyh Galib'in müridi olan 1748 yılı doğumlu Esrar Dede isimli mutasavvıf şair, , 1797 yılında bir mirac gecesinde vefat etmiştir. Müridi ile arasında derin bir muhabbet olan Şeyh Galib, vefatı üzerine mersiye kaleme almıştır ve yine Şeyh Galib başta olmak üzere vefatına dair pek çok şair tarih düşürmüştür. Dîvan'ında Hulefâ-yi Râşidîn'e duyduğu muhabbeti "Men bende-i ahbâb-ı Resûlullâhem/ Ne Hâricîyem ne Şîî-yi gümrâhem/ Hem bende-i Bû Bekr ü Ömer Osmânem/ Hem hâk-i reh-i Alî veliyyullâhem" diyerek dile getiren Esrar Dede'nin Hazret-i Ali sevgisini anlattığı Mübarekname-i Esrar ve Fütüvvetname-i Esrar isimli iki manzumesi vardır.

GAZEL

Dildar idicek va'deyi yâhû-yi Sıtanbûl
Teng oldu yine başıma her sûy-ı Sıtanbûl
Yarin kademi bastığı yer olmasa anda
Bir dâhi harâm idi bana bûy-ı Sıtanbûl
Her semtine baksam görünür âteş-i hicrân
Dûzah bana her kûçe vü her kûy-i Sıtanbûl
Bir âh idene bin gez ider hayf selâmet
Âşık-küş olur nâsıh-ı bed-gû-yı Sıtanbûl
Gelmez mi aceb gül-i handan dahi Esrâr
Gülmez mi bugünlerde yine rûy-i Sıtanbûl

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN