Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Temmuz 7, 2023
Giordano Bruno (1548-1600)
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bruno, Katolik ve Protestan ana akımların çok dışında kalan ve 16. yüzyılın en renkli filozofudur. O, nüve halinde bulunan kozmolojiyi geliştirerek yeni astronomi ile uyumlu yeni bir evren anlayışına ulaşmıştır. Teslisi reddetti. Hristiyanlığın bazı görüşlerini kabul etmese de Allah'a inancı tamdı. Buna rağmen düşüncelerinden dolayı diri diri yakılmıştır.

Napoli Krallığına bağlı Nola şehrinde doğdu. Asil bir aileye mensuptu, oldukça kaliteli bir eğitim aldı. Bir asker olan babası onun da bir asker olmasını istediyse de Bruno, papaz olmayı tercih etti. Daha on beş yaşındayken Dominikan tarikatına girdi. Önceleri büyük bir iştiyak duyarak katıldığı ruhani hayat, Bruno'nun kafasını allak bulluk etti. Zihnindeki sualleri yönelttiği papazlar, ona "dinden sapmış" muamelesi yaptılar. Bruno, "Bir iş yanlış başladı mı öyle devam eder. Ceketin ilk düğmesini yanlış iliklediniz mi diğer düğmeler de hep öyle gider." dedi. Bu sözünü, Hıristiyanlığın teslis (üçleme), yani Tanrı, oğul, ruh-ül kudüs inancına ilk zamandan beri şüphe ile baktığı, inanmadığı için demişti. Bu yüzden tarikattan ayrıldı.

Bruno, sevgi dolu, bilgiye tutkulu ve şiirleri ile tanınmış hür düşünceli bir fikir adamıydı. Tanrı'ya ve güzelliğe olan aşkını terennüm eden eserler kaleme aldı. "Kalbimin ateşini, Kafkasya'nın karları bile söndüremez." diyordu. Onun yüz ve beden güzelliği yanında vaizlik, şairlik, astronomi ve matematik bilgisi itibariyle de yüksek ve seçkin bir durumu vardı.

Önce çocuklara ders vermeye başladı. Devamlı okuyor, kâinatı gözlüyordu. Bruno'nun ünü kadar da onu felâkete götüren; artık son günlerini yaşamakta olan skolastiğe karşı gösterdiği düşmanlık ve henüz otoritelerini kaybetmemiş olan kilise inançlarına aykırı düşünceleridir. Bruno, beşerî mutluluk için kurtarıcı saydığı düşüncelerini; şehir şehir gezerek, her üniversitede durarak, ilgisizleri kazanarak tüm dünyaya yaymak isterken başına pek çok düşman topladı. Kendisini felâkete sürükleyen tehlikeli bir faaliyete koyuldu.

Bruno, Roma engizisyon mahkemesine verilince Milano'ya, oradan Venedik ve Nis'e geçti. Kiliseye aykırı olan düşünceleri yüzünden nereye gittiyse kovuldu. Cenevre'ye, derken Lyon ve Toulouse'a geçti. Bu son iki şehirde başarıyla ders verdi. Hayatının en sakin devresinden biri, burada geçti. Fakat o, her gittiği şehrin önemli rahip ve bilginleriyle fikir tartışmasana giriyor, dostlar yanında yeni düşmanlar kazanıyordu.

1581'de Paris'e geldi. Kralın himayesi sayesinde halka ders vermeye başladı. Burada İtalyanca ve Latince bir yığın eser yazdı. Hepsinde Aristo'nun, Batlamyus'un astronomi anlayışına hücum ediyor, hoşgörüyü ve özgürlüğü savunuyordu. Paris Üniversitesi rektörüne; "Daima geçmişteki otoriteleri çağırmak, niçin? Eflatun ile Aristo arasında karar vermeye mecbur olmak niçin? Gerçeğin en güzel yargıcı, apaçık olmaktır. Apaçık olmak bizi terk ederse, duyular ve akıl seslerini kısarlarsa; düşünmeye ve şüphe etmeye çalışalım. Otoriteyi dışarda değil içimizde arayalım. Otorite, düşüncelerimizi idare ve ilham etmek için, ruhumuzda parlayan ilahi nurdur." diye yazmıştı.

Bruno, 1583'te İngiltere'ye gitmeye mecbur oldu. Fakat İngilizlerden hoşlanmadı. "Onlara yeni düşünceler anlatmak, domuzların önüne inci atmak demektir!" diyerek İngilizleri barbarlıkla suçladı.

Bununla birlikte, Oxford Üniversitesi'nde astronomi ve psikoloji teorileri okuttu. Ruh hayatının birliğini, evrenin sonsuzluğunu, arzın sayıları pek çok olan göksel cisimlerden oluştuğunu, bu cisimlerden hiçbirinin, arz da dâhil olduğu halde, merkez olmak hakkına sahip olmaksızın dönüp durduklarını anlattı. Bu düşünceler, üniversite skolastiklerini kendine düşman etti. Bruno, açık tartışmalarda onları on beş defa susmaya mecbur etti.

Tekrar Paris'e döndü. Aristo felsefesine karşı çıktı. O, artık hür düşüncenin havarisi olmuştu. Almanya'ya, oradan Prag'a geçti. Venedikli bir asilzadenin daveti üzerine Venedik'e gitti. Bu davet, felâketin başlangıcı oldu. Kendisini bir süre himaye eden bu adam, sonra bundan vazgeçti ve onu mahkemeye teslim etti. 1592'de tevkif edildi. Roma'nın büyük Engizisyon Mahkemesi, Bruno'yu istetti. Bruno, kalın zincirlerle bağlanmış halde cezaevinde 2 yıl tutuldu ve nihayet 1598'de Roma'ya teslim edildi. İki yıl süren mahkemesi esnasında her duruşmada düşüncelerinden pişmanlık duyup tövbe ederse, hayatının bağışlanacağı vaat edildiyse de Bruno, bu teklifi cesurca reddetti. Kendisini savunurken, ömrü boyunca yaymaya çalıştığı kişisel düşüncelerini ve sistemini anlattı. Bunların Hristiyanlığa aykırı olmadığını belirtmeye çalıştı. "Ben Hz. İsa'ya inanıyorum. Hristiyan'ım, ancak sizin anladığınız şekilde değil." dedi.

Yani dinsiz değildi. Buna rağmen engizisyon, Hristiyanlıktan ayrılmış olduğuna ve "olabildiğince acı duyarak ve kan dökülmeksizin öldürülmesine" karar verdi. Bu, diri diri yakılması demekti.

Bruno, Kilisenin resmi öğretisinden (Ortodoksluk) sapmadığını kanıtlamak zorunda bırakılmış, buna rağmen düşüncelerinden geri adım atmamış ve ölüm kararını okuyan zalim yargıçların yüzüne karşı, "Siz, verdiğiniz bu karardan dolayı benden daha fazla korkuyorsunuz" demiştir. Bu şekilde yargıçların, kendi savunduğu hakikatler karşısındaki korkularını yüzlerine vurmuştu.

Bruno, zalim papaz yargıçlarına "Bakıyorum siz, bu hükmü verirken benden daha çok korku içindesiniz!" diye bağırdı. Bruno, kendisine yakacak odunlar üzerinde son defa öpmesi için bir haç uzatan papazı itip, metanetle ve hiçbir ses çıkarmadan alevler içinde kaybolmadan şu sözleri haykırdı:

"Ben mücadele ettim ya; bu yeter! Zafer kaderin elindedir. Ben ne olursam olayım ve zafer kime nasip olursa olsun, gelecekteki nesiller tasdik edeceklerdir ki, Bruno ölümden korkmadı, miskin ve ölü bir candansa canlı bir ölümü tercih etti!"

Bruno, gerçekte sadece bilgisizliğin ve hoşgörüsüzlüğün değil, ruhunun sönmek bilmeyen ateşiyle de kavrulmuştu. Aslında o, hiçbir zaman ateist olmamıştı. Bruno, hakikati, düşünce özgürlüğünü, başka âlemlerde de canlılar olabileceğini, arzın hareket halinde olduğunu, üçleme (teslis) inancının mantıksızlığını savunmuştu. "Din bilgisi iyi olan papazlarla İsa Mesih'in, Tanrı değil, sadece ilahi bir insan olduğu üzerine tartışınca beni sapkınlıktan yargılamaya başladılar." diyordu. Yoksa son nefesine kadar dini duygu ve düşüncelerini kaybetmemişti.

Bruno'nun külleri havaya savruldu; fakat yakıldığı meydana 1889'da İtalya hükümeti heykelini dikerek eserlerini yeniden ve lüks bir şekilde bastırdı.

Bruno, eserleriyle Descartes, Shakespeare, Spinoza, Leibnitz, Hegel, Schelling, Bonnet ve Diderot gibi düşünürleri etkilemiştir.

Bruno'nun Görüşleri

Bruno'ya göre duyu algımız karışık, yanıltıcı ve yetersizdir. Bu sebeple bilimsel/felsefik bilginin temeli olamaz. Güneş sistemi evrenin merkezinde değildir. Dahası evrenin bir merkeze ihtiyacı da yoktur. Güneş sistemi, sonsuz sayılabilecek evrenin herhangi bir noktasında bulunabilir. Güneş, sonsuz sayılabilecek uzaya saçılmış sonsuz sayıdaki yıldızdan sadece biri olduğu düşüncesindeydi. Yalnızca Dünya değil tüm gök cisimleri, sayısız yıldızlar ve güneş Allah'ın yarattığı sonsuzluğu içinde toplu, düzenli evrende idi. Diyordu ki:

"Her bir yıldız bir biçim veya ruh ile hareket etmektedir ve her şeyde bir ruh ve hayat vardır. Tanrı her şeyi kucaklayan ve canlandıran varlık olarak sonsuz evrenin her noktasında işlev görür. Tanrı evrenin her yerinde kudretiyle bulunur. Aynı yasa ve tek bir kuvvet evrenin her yerine hâkimdir."

Bruno'nun yakılarak öldürülmesi oldukça dramatik olmuş ve gerekçe olarak Bruno'nun Hz. İsa'nın Tanrı oluşunu reddettiği için şeytani fikirlere sahip olmakla suçlanmıştır. Bruno Engizisyon karşısında görüşlerini korkusuzca ortaya koyar:

"Ben sonsuz sayılabilecek evreni, sonsuz ilahi gücün ve iyiliğin sonucu olarak görüyorum."

Prof. Dr. Sefa Saygılı

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN