Arama

Veysel Kurt
Şubat 14, 2018
Çin, Fransa ve Suriye Krizi

Uluslararası aktörlerin Suriye iştahı her geçen gün açığa çıkıyor.

Dün bir kaç saat arayla Çin ve Fransa'dan Suriye'ye yönelik açıklamalar geldi. İki ülkenin de gündemi farklı. Fakat her iki ülke de krizin yeni bir denkleme gireceği beklentisi üzerinden hareket ediyor. Çin, Esed yönetiminin kalacağı varsayımı ile ülkeye ekonomik kâr amacıyla girmeye çalışıyor. Fransa ise yeniden Esed'i sorunsallaştıran söyleme kaldığı yerden devam edeceğini gösterdi.

Önce Çin'den bir açıklama geldi. Şam büyükelçisi, Suriye'nin yeniden inşasında rol oynayabileceklerini dile getirdi. Bunu da Suriye'nin yasal yönetimi ile koordinasyon halinde gerçekleştireceklerini ifade etti. Bu açıklamada ülkenin yasal yönetiminin kim olduğuna dair bir ifade yok. Çin zaten bu tarz yaklaşımlardan özellikle kaçınıyor. Ancak büyükelçinin bu açıklamayı Şam'daki Muvasat Üniversitesi Hastanesini ziyaretinin ardından yapmış olmasından hareketle Esed'i kastettiği açık.

Çin, Suriye krizine ilişkin BM Güvenlik Konseyinde tartışılan kararların tümünde çekimser kaldı. Bu tavrı dolayısıyla da güvenlik konularında "free rider" olarak nitelendiriliyor. Rusya'nın bu kararları veto edeceğini bildiği için kendisi açık bir pozisyon almaktan kaçındı. Böylece ne ABD, ne de Rusya'yı karşısına almış oluyor. Oldukça konforlu bu pozisyonunu paraya tahvil etmek için son bir kaç aydır müzakerede bulunuyor. Şimdi de bunu açıkça deklare etmiş oldu. Beş yüz milyar dolarlık pasta Çin'in iştahını kabartması sürpriz değil tabi. Esed'in yaptığı katliamlar ve işlediği savaş suçları tıpkı Rusya ve ABD gibi Çin için de hiçbir şey ifade etmiyor. Bu pastadan ne kadar pay alır bilinmez ancak Esed rejiminin bu açıklamadan memnun kalmış olduğunu tahmin etmek zor değil.

Öte yandan Fransa uzunca bir bocalama sürecinin ardından Suriye denklemine yeniden dahil olmaya çalışıyor. Krizin başında Esed rejimine karşı açıkça pozisyon alan Fransa, ABD'nin söylemini değiştirmesine rağmen bu pozisyonunu korudu. Ancak Paris'in üst üste DEAŞ'ın saldırılarına maruz kalması sonucunda ABD'ye yakın bir çizgiye evrildi. Paris saldırısı sonrasında ülkenin en büyük savaş gemisi olan Charles de Gaulle'ü DEAŞ'a karşı savaş için Akdeniz'e gönderdi. Bu tarihten itibaren de ABD'nin DEAŞ'la savaş üzerinden kurduğu stratejinin dışına çıkmadı. Macron'un seçildikten sonra da "benim düşmanım Esed değil DEAŞ'tır, çünkü Fransa'ya DEAŞ saldırdı" açıklaması da bu durumla ilgili.

Dün yaptığı açıklamada ise Esed'i hedef aldı. Doğrudan Esed rejiminin bertaraf edilmesi yönünde bir mesaj olmasa da, kimyasal silah kullanımı durumunda Fransa'nın güç kullanacağını ifade etti. Rusya'nın artan etkinliği karşısında, ABD Esed rejimini dile getirmekten kaçınmıyor. Dahası bir savaş suçu olarak sivillerin öldürülmesi ve kimyasal gaz kullanımında Rusya'yı da suç ortağı olarak görüyor. Bu açıdan Macron'un açıklaması ABD'nin söylemi ile uyumlu olsa da aralarında önemli bir fark da mevcut. Macron ABD'ye nazaran daha dikkatli bir dil kullandı. Rusya'yı karşısına almadan Esed rejimini hedef gösterdi.

Macron'un çıkışı Türkiye'nin Suriye'deki pozisyonuna yakın duruyor. Rusya'yı sorunsallaştırmadan Esed'i hedef göstermesi, Türkiye ile Fransa'nın Suriye politikasında yeninden yakınlaşabileceğine işaret. Bu çıkış Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Fransa ziyareti sırasında Macron'un Türkiye'nin rolüne yaptığı vurgunun bir devamı olarak okunabilir.

Veysel Kurt

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN