Arama

Zekâtın Amacı Nedir: Zihni Temizleyen Bir İbadet Olarak Zekât

Zekâtın Amacı Nedir: Zihni Temizleyen Bir İbadet Olarak Zekât
Yayınlanma Tarihi: 29.3.2024 09:20:57 Güncelleme Tarihi: 29.03.2024 22:18
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Zenginler için zekât vermenin amacı yoksulların maîşetini temin etmek, kendi imkânlarıyla elde edemedikleri geçim vesilelerini onlara ulaştırmak olmamalıdır herhalde. "Bizden öncekilere yazılmış" haliyle "kurbanlar" ve sadakalar üzerinde düşününce, zekâtın esas amacının yardımlaşma olmadığı söylenebilir. Bu ibadetlerde yardımlaşma akla gelecek olsa bile yardım, başkasına değil; insanın nefsine ve korkularına karşı aklına yardım etmek olmalıdır. Başka bir anlatımla zekât, öncekilere farz kılındığı haliyle bize farz kılınmış olsaydı, ibadeti başka bir tarzda konuşuyor, başka yönden zekâta ve sadakalara yaklaşıyor olacaktık. Kur'ân-ı Kerîm'de yeryüzünde dökülen ilk kan olarak zikredilen Kâbil'in, kardeşi Hâbil'i öldürmesi hadisesi, adanan kurbanların gökten gelen ateşle yakılmasıyla başlar. Kurbanı kabul edilmeyen Kâbil kıskançlık duygusuna kapılmış, Tanrı tarafından kurbanının kabul edilmemiş olmasının yol açtığı yıkıcılıkla kardeşini katletmişti. Binaenaleyh en azından bir dönemde sadakalar (kurbanlar geniş başlığı altında) başka bir amaçla yerine getiriliyor, kişinin Tanrı'ya bağlılığını gösteren bir ibadet -bu da selbî bir eylem olmalıdır- olarak kabul ediliyordu. Zekâtın bu anlamının değişmesi için ortada bir neden görünmüyor. Üstelik zekât alarak ibadetin ifâsına iştirak eden insan için de gayenin bundan farklı olmaması gerekir. O da bir geçinme yolu olarak değil, daha büyük bir arınmanın ve temizlenmenin vesilesi olarak böyle bir sınavdan geçiyor olmalıdır. O halde bir ibadet olarak zekât, âyet-i kerîmede belirtildiği üzere, "temizlik" amacıyla yerine getirilir, her iki taraftaki yerleşik "kirler" zekâtı alarak-vererek temizlenir. Kur'ân-ı Kerîm'de "onların mallarından sadaka al, kendilerini temizle" (Tevbe, 103) denilirken bir hadis-i şerifte ise temizlenmek ile bereket arasında irtibat kurulur.

Hz. Peygamber yoksulluktan ve geçim sıkıntısından şikâyet eden sahabeye "tahârete devam edin ki rızkınız genişlesin" buyurmuştur. Doğrusu bu hadis-i şerifi büyük metafizikçi Sadreddin Konevî'nin yaklaşımından öğrenmemiş olsaydık, temizlik ve rızık arasındaki irtibatı nadiren kurabilirdik. O zaman zekât ve sadakalardan söz eden âyet-i kerimede zikredilen "temizlenmek" ile hadis-i şerifte zikredilen temizlik (tahâret) arasında bir irtibat olmalıdır. Buna bir de ilk nazil olan âyet-i kerîmelerde zikredilen "elbiseyi temizlemek" (Müddessir, 4) mealindeki ifade eklendiğinde konuya yaklaşabileceğimiz istikamet ortaya çıkar. Binaenaleyh zekâtı alan ve veren için zekâtın gayesinin "temizlenmek", temizlenmenin ise bir artış ve bereket vesilesi olduğunu tespit etmek mümkündür. O zaman hadis-i şerifte beyan edilen ile âyet-i kerîmede belirtileni birleştirerek zekâtın amacı veya amaçlarını her iki taraf için düşünmek mümkündür.

Peki zekâtın insanı temizlediği "kir" nedir ve insanı kirleten şey nedir? Öncelikle temizlenme neyle gerçekleşiyorsa kirlenmenin de onunla gerçekleştiğini düşünmek mümkündür. Kirlenme insanın acziyetini, zaaflarını ve korkularını aşmak üzere başvurduğu çarelerle gerçekleşir. Bu yönüyle insanın kirlenmesinin nedeni korkular, zaaflar, âcizliği hakkındaki sezgisiyle yaşama tutunma gayesinde başvurduğu çarelerdir. İnsan varlığını koruma güdüsüyle hareket ederken varlığını korumada kendi tedbirleriyle başarısız olabileceğini bilir. Bu durumda insan aklı kâr-zarar ilişkisi üzerinden yöneldiği dünyada sürekli tedbir aramakla varlığını güçlendirmenin yollarını soruşturur, bunun için gereken vasıtaları tedarik için canla başla mücadele eder. Bu meyanda insanın bulduğu en etkili araç ise maîşetini sürdürmesini sağlayacak rızık ile bunun araçlarıdır. Böylece insan varlık imkânlarını güçlendiren araçlarla arasında güçlü bir bağ oluşturur, bir tür zaruret ve zorunluluk duygusuyla o şeylere bağlanır. İnsanın kirlenmesi bu bağlanmanın ta kendisidir ve bağlar arttıkça kirlenme daha da artacak, kirlenmenin artması ise bağı daha da katmerli hale getirecektir. İnsanın doğuştan getirdiği âcizliği aşmak üzere ihtiyaç duyduklarıyla arasındaki bağ güçlendikçe, bu kez varlığı söz konusu şeyler üzerine kurulu, onlara dayanmış hale gelir. Bunun anlamı insanın sahip oldukları kadar anlam ve değere sahip olması, sahip oldukları ölçüsünce varlık imkânına sahip olması demektir. Genel anlamda mal veya metâ denilen bu şeyler ile arasındaki bağ ise söz konusu vasıtaların isimlendirilmesinde ortaya çıkar. "Mal", Arapçada meyilden türetilmiş bir kelimedir. Meyil ise insana doğru akan, meyleden veya insan gönlünün kendisine meylettiği şey demektir. Çocuk anlamındaki sabî kelimesinde de böyle bir akışkanlık, taşkınlık vardır. "Meyil" tabirinin zenginlik ve imkânlarda ortaya çıkan el değiştirmeler, hâlden hâle geçmelerle ilişkisi de olabilir. Bu durumda insan, gerçekte gönlünü sürekli el değiştirme özelliğine sahip geçici bir şeye bağlamış olmakla bir yanılsama içinde kalır, geçici olana bel bağlamakla kirlenmeye devam eder. Bununla birlikte insan, hayatı bu mallar olmaksızın düşünemez, mallar ve onların sağladığı güvenlik olmaksızın yaşamanın imkânsız olduğuna inanır hale gelir. "Mal canın yongasıdır" ifadesi mal ile can, mal ile insan varoluşu arasında kurulan bu irtibatın en nefis anlatımlarından biridir. Kirlenme bu halde nihai noktasına ulaşmış, insan kendisini mal ile ve malın miktarıyla özdeşleştirmiş, insan kıymetini malda bulmuş demektir. Burada malın bulunması durumunda kirlenme bir tarzda gerçekleşirken yokluğunda ise başka bir türde gerçekleşecektir. Zekâtın gayesi her iki kesim için de aynı olacaktır: Mal ile insan arasında mesafe koyarak insanın varlığını ve kıymetini dayandırdığı malla bağını zayıflatmak!Æ Zengin için bu durum elde edilmiş gözüken bir şeyden kopmayı iktiza ederken yoksul için ise onun hayalinden ve tutkusundan uzaklaşmayı ifade eder. Bu mesafe oluştuğu ölçüde ise temizlenme gerçekleşir.

Zekât ile oruç arasındaki benzerlik tam olarak bu noktada ortaya çıkar: Her ikisi de insan bedeninin varlığını sürdürmek için gerekli olan nesnelerle ilişkisini makul bir zeminde tutmak, bu ilişkiyi mutlak bir zorunluluk şeklinde düşünmeyi reddetmek, mal ve metâa karşı insan aklının özgürlüğünü koruma amacı taşır. Bu nedenle zekât, zihni temizlerken oruç insanı müstağni kılar.

Ekrem Demirli

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN