Anne Babalar Buraya

HAVADA DENİZ- YASAKLAR ADASI SİNGAPUR

- Şimdi yasakları sıralıyorum. Hazır mısınız?

Herkes bir ağızdan "Eveeeet!" diye bağırdı. Ben de arkama yaslanıp anın tadını çıkarmaya çalıştım. Bütün aile pür dikkat beni dinliyordu. İlk kez bir yerle ilgili herkesin dikkatini çekmeyi başarmıştım.

-Sakız yasak!
-Bunu duymuştum, dedi babam.
-NEEEE, dedi Derya.
-Evet sıkı durun daha bitmedi, diyerek saymaya devam ettim. Yere tükürmek, çiçek koparmak, sakız çiğnemek hatta ülkeye sakız sokmak bile yasak!
-Yoook artıııık! dedi Derya.
-Biliyor musunuz? Tuvalette sifonu çekmeden çıkmak da yasak!
-Annem ve babam kıkırdadı. Derya bastı kahkahayı ve ekledi:
-Ee bunu nasıl bilecekler ki? Peşine adam mı takıyorlarmış.
-Eh bu kadarını da sen araştır canım kardeşim. Ya da gittiğimizde istersen bir denersin.

Hepiniz anladınız sanırım. Yeni bir macera başlıyordu. Kemerlerimizi yeniden bağladık ve rota yeniden oluşturuldu.

Singapur'a gidiyoruz!

Singapur'un resmi adı Singapur Cumhuriyeti. Burası Güneydoğu Asya'da bir ada ülkesi ve şehir devleti. Singapur; Singapur adası ve 64 adacıktan meydana geliyor. Ve bu adacıkların bazısı kullanılmıyormuş bile. Bizim olsa hepsine vapur kaldırırdık, ilginç insanlar şu Asyalılar. Singapur'un resmi dilleri İngilizce, Malayca, Çince ve Tamilce. (Tamam bunların yarısını ben de duymadım. Sen de biraz araştır.) 😆
Ha bir de Singapur'da Singlish diye uydurmasyon bir dil kullanılıyormuş. Biraz İngilizce biraz Çince, şöyleeee Malayca oldu mu sana Singlish. Bu Singapurluların dilleri gibi kendileri de çok zengin. Singapur dünyanın en zengin ülkelerinden biri.

Singapur'un adı yıllar yıllaaar önce konulmuş. Rivayete göre prens Sang Nila Utama avlanırken bir geyik gördü ve onu küçük bir tepeye kadar kovaladı. Sonra büyük bir kayanın yanına geldi ve ona tırmandı. Kayanın tepesinden denize baktığında beyaz kumlu bir ada gördü. Oraya gitmeye karar verdi. Adaya gitmeye çalışırken büyüüük bir fırtına çıktı ve gemideki her şeyi denize atmaya başladılar. Tacını denize atana kadar fırtına dinmedi. Kaptan: "Tacını denize at!" dedi. Kaptanı dinledi, en son tacını hediye olarak denize fırlattı. Ve beklenen oldu fırtına dindi. Adaya güvenli bir şekilde indiler. Adaya girdiklerinde ormanda kırmızı gövdeli, siyah başlı ve beyaz göğüslü bir hayvan gördü. Hayvanın aslan olduğu söylendi ve kral bu adaya "aslan şehri" anlamına gelen Singapur demeye karar verdi. Böylece ülkenin adı konmuş oldu. Ne fantastik bir hikâye değil mi? Ha bir de aslan şehri dedikleri için ülkenin en önemli üç bölgesinde aslan heykelleri var. Hepsini görmeden sakın dönme!

Bu kadar tarih dersi yettiyse başlayabiliriz. İstanbul'dan Singapur yaklaşık 10 saat sürdü. Bir noktadan sonra uçaktaki çizgi filmler de kesmeyince uyumaya karar verdim. İstanbul'dan gece bindiğimiz uçaktan Singapur'a akşamüstü gibi vardık. E haliyle epey bir yorgunduk.

Eşyalarımızı aldıktan sonra metro sistemini çözmek için bir süre bir oraya bir buraya sürüklendik. Her şeyi anladığımızda metroya binip otele gittik. Bu şehrin en güzel şeylerinden biri metro ağıymış. Her yerin dibine kadar metroyla gidiliyor. Böylece çok yorulmuyoruz.

Ha bu arada anlatmadan geçmeyeyim. Singapur'un en çok görülmesi gereken yeri havaalanı. "Havaalanı görmek için onca saat gidilir miymiş!" demeyin. Öyle güzel bir havaalanı var ki insanlar burayı saatlerce geziyor. Biz de girer girmez Jewel adını verdikleri alanın ortasında bulunan özel tasarlanan bölüme gittik. Jewel'in tam ortasında "yağmur girdabı" gibi kurgulanan bir şelale vardı. Şelalenin etrafı ağaç ve bitki türleriyle çevriliydi. Adeta yağmur ormanlarının ortasına düşmüş gibiydik. Ayrıca çocuklar için bir sürü aktivite alanları, yürüyüş parkurları, basamaklı şelaleler, trambolinler... Neler neler... Bu havaalanı defalarca "Dünyanın En İyi Havalimanı" da seçilmiş. Eh ben de jüride olsam tam 10 puan verirdim doğrusu.

Metrodan inip otele doğru yürürken çok acıktığımızı fark ettik. Hızlıca eşyalarımızı otele yerleştirip yakınlarda bir şeyler atıştıracak fast food'culardan birine oturduk. Yemekler çok pahalıymış, babamın gördüğü bütün menülere şaşırmasından fark ettim.

Ertesi gün erkenden uyanıp şehri tepeden görmeyi kafaya koyduğumuz için Bayfront'a doğru yola koyulduk. Burası şehrin en merkezi yerlerinden biri. Ve şehrin en önemli simgelerinden Marina Bay Sands burada bulunuyor. Biz de onun tepesine çıkıp şehre bakacaktık. Burası kocaman lüks bir otel ve altında alışveriş merkezi var. Biz direkt tepeye çıkmak istediğimiz için asansöre atlayıp otelin 57. katına çıktık. Gemi şeklindeki teras olan SkyPark, 340 metre yüksekliğiyle dünyanın en büyük halka açık terası. Bu kadar yüksekten bakmak beni biraz korkutsa da bütün şehri aynı anda görmek inanılmazdı.

Marina Bay Sands'ten ayrılıp şehri biraz daha turladıktan sonra gece safari yapmaya karar verdik. Bütün günü şehirde geçirip akşamüzeri safari yapacağımız hayvanat bahçesine doğru yola çıktık. Pek çok hayvanı yerinde göreceğim için çok heyecanlıydım. Metrodan inip safari yapacağımız yere yürüdük. Önce bizi canlı ateş show'larıyla karşıladılar. Bir de yerel Thumbuakar gösterisi... Safari alanını yedi ayrı coğrafyaya ayırmışlar. Himalaya Etekleri, Hint Alt Kıtası, Ekvator Afrika, Hint-Malaya Bölgesi, Asya Nehir Ormanları, Nepal Nehir Vadisi ve Burmese Tepesi. Bu bölgelerin hepsi o coğrafyaya özgü olarak tasarlanmış ve bölgedeki hayvanlar sizi karşılıyor. Hint Yarımadasındaki aslanlar, ayılar ve geyikler beni çok heyecanlandırdı. Safari birkaç saat sürdü ve bütün bu zamanı heyecan dorukta, dolu dolu yaşadık.

Singapur'un aslanı peşimi bırakmıyordu. Ve sanırım onu takip etmeye devam edecektim...

🖊 Nilüfer Taktak

🎨 Feyza Eryüksel Koyunoğlu