Anne Babalar Buraya

HAVADA DENİZ- FANTASTİK ADA BALİ

Bir süredir annemle babam fısır fısır bir şeyler konuşup duruyorlar. Ne zaman yanlarına gitsem "çıt" diye susup kalıyorlar. Bu işte bir iş var ama anlamadım. Hemen Derya'nın yanına gidip sordum.

- Sence de annemle babamda bir tuhaflık yok mu şu sıra?

- Yooo!

- Gözlem ustası Derya konuştu. Neyse canım kardeşim ben bir şeyler seziyorum.

- Bu işin peşini bırakmam.

İşin peşine düştüm. Onlar nereye ben oraya. Babam uçuştan geliyor hooop yanlarına ışınlanıyorum. Bunlar da huylandı tabii bir süre sonra. Uyku saatimi tam geçirmişken annem durur mu, daldı hemen.

- Ee Deniz uyumayı düşünmüyorsun herhâlde bugün.

- Yoo planlarım arasında uyku da var annecim. Yalnızca araştırmalarım bitmedi.

- Ne araştırıyormuşsun bakalım?

- Siz bizden bir şey saklıyorsunuz ama bulamadım henüz. Merak etmeyin bulacağım.

Annemle babam gülmeye başladı. İşler giderek garip bir hâl alıyordu.

- Denizcim biz bir süredir Bali'ye gitmek için plan yapıyorduk. Aslında sizin de kampa gideceğiniz dönem gidecektik ama öyle güzel yerler varmış ki bizimle gelin istedik.

- Neeeeeee??? Bizsiz mi gidecektiniz?

Plan öğrenilmişti ve sorun çözülmüştü. Biz de gidecektik! Koşarak Derya'ya haber verdim.

Bali'ye gidiyoruuuuz!

Bali Endonezya'ya bağlı bir ada. Başkenti Denpasar. Milattan önce 2000 yıllarında Avustronezyalılar tarafından keşfedilmiş. Avustronezyalılar Tayvan,Filipinliler, Endonezyalılar gibi birçok milleti içine alan bir grupmuş. Ben de araştırırken ilk kez duydum ve çok ilginç geldi.


Bali'ye yaklaşık 12 saatte uçtuk. Uçuşta hep uyuduğumuz için zaman hemen geçti sanki. İndiğimizde nemli ve sıcak bir havayla karşılaştık. Bali'de de akşam olmuştu ve hava kapkaranlıktı. Havaalanından taksiye binip direkt otelimize gittik. Otel havaalanından biraz uzaktı. Otele gittiğimizde odalarımıza yerleştikten sonra yemek için lobiye indik. Önce yemek yedik sonra da okyanus kıyısında küçük bir yürüyüş yaptık. Çok yorgun olduğumuz için yürüyüşten sonra hemen uyuduk.

Gezilecek çoook yer vardı. Pirinç tarlaları, maymunlu ormanlar, devasa kapılar, parklar... Hepimiz çok heyecanlıydık. İlk durak
Ubud'daki pirinç
tarlalarıydı.

Bali'nin her yeri pirinç tarlalarıyla doluydu. Ana besin kaynakları da pirinç ve hiiiç durmadan pilav yiyorlar. Gideceğimiz pirinç tarlası UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne bile girmişti. Merdiven gibi olan tarlanın bazı yerlerinde daha rahat fotoğraf çekmek ve görmek için teraslar vardı. Biz de teraslardan birinde hep birlikte fotoğraf çektirdik.

Bali'de ve hatta Endonezya'da herkes motora biniyordu. İnsanlar küçük bir motorla adanın her yerini geziyorlardı. Trafikte motorlar her tarafımızdan vızır vızır geçiyordu. İçimden keşke bir tanesine de biz binseydik dedim.

Pirinç tarlasından sonra istikametimiz Su Sarayı olarak nam salmış Tirta Gangga'ydı.

Buraya "Su Sarayı" denmesinin sebebi sarayın önünde bir havuz labirenti olmasıymış. Havuzun içinde de balıklar... Havuzun üstünde üzerlerine basmak için yapılmış taşlar ve heykeller vardı. İsteyen balıklara yem de verebiliyordu. Derya ile hemen bu fırsatı değerlendirip sarı, turuncu Koi balıklarına yem verdik. Ayrıca içeride bir yüzme havuzu da varmış. Biz girmedik ama burada yüzenler de az değildi. Handara Kapısı'na gitmek için arabaya bindiğimizde yolun üstünde uçsuz bucaksız kocaman salıncakları gördük. Annemler, Derya ile ısrarlarımıza dayanamayıp kenara çekmek zorunda kaldı. Pirinç tarlalarının üstüne kurulan büyük salıncaklar artık Bali fotoğraflarıyla özdeşleşmiş.

Bizim de fotoğrafımız olmasın mı?

Çok uzuuun ipleri olan salıncaklara binmek cesaret istiyordu. Binmeden önce neredeyse vazgeçecekken yeniden tüm cesaretimi topladım. Derya ile yan yana oturup bulutlara kadar uçtuk.

Kalbim de benimle uçuyordu sanki...

Salıncaklardan sonra Handara Kapısı'na gittik. Bali'nin pek çok böyle büyüüük, süslü kapılarla dolu. Burada fotoğraf çektirmek için hem para ödemeniz hem de epey bir beklemeniz gerekiyordu. Buraya kadar gelmişken bekledik, eh beklediğimize de değdi. Tegalallang Pirinç Terasları'nın üstünde uçan bisikletler gördük. Gözlerimize inanamadık.

Derya ile bakakalmışken annem hemen:

İpler var onları tutan, diye açıkladı. İçimiz rahatlasa da meraktan ölüyorduk. Annem ve babam denemeye karar verdi. Biz de onları uzaktan izleyebilecektik. Annemle babamı bisiklette tutan kemer vardı ve yukardan bir ipe daha bağlıydılar. Yine de çok korkutucu gözüküyordu. Onlar tandem adı verilen iki kişilik bisiklete bindiler.

Biz de nefesimizi tutup onları izledik. İndiklerinde çok mutlu gözüküyorlardı.

Ayrıca adanın her köşesinde fotoğraf çektirmek için parklar vardı. Bazen devasa bir kuş yuvasının içine bazen de yerel kıyafetler giyip pirinç tarlalarına girebiliyordunuz. Her adımınızı fotoğraflamak için her şey düşünülmüştü. Akşam otele dönmeden bir şeyler yemek istedik. Adada olduğumuz için balık en iyi seçenekti. Rehberimiz adanın en meşhur yemeklerinden biri olan ikan bakarı önerdi. Çeşitli soslarla ızgara edilen bu balıklar gerçekten çok lezzetliydi.

Ertesi gün erkenden uyandık. Bali'ye yakın küçük bir adacık olan Nusa Penida'ya gidecektik. O kadar gitmişken bir de okyanusta yüzmek de planlarımız arasındaydı. Otelden çıkıp deniz motoruna binmek için bir yere gittik. Orada bir süre bekledikten sonra motorla adaya geçtik. NusaPenida'da bizi bir araç karşıladı. Adanın gezilecek yerlerini araçla gezdik.

Burası dalış için de çok önemli bir yermiş. Kelinking Plajı buranın en ünlü plajı. Manzarası öyle güzel ki...
Merdivenleri çok dik
olduğu için aşağı inemedik ama yukarıdan izlemekle yetindik.

Nusa Penida'da okyanus manzaralı ağaç evler varmış. Onlardan birine gittik. Derya ile öyle ilgimizi çekti ki keşke ağaç evimiz olsaydı dedik. Adanın doğusundaki Atuh Plajı'nda okyanus sularına atladık. Okyanusta yüzmek bazen korkutucu gelse de kısa sürede nerede olduğumu bile unuttum. Su öyle berraktı ki bütün balıkları görebiliyorduk.

Nusa Penida'da yüzdük, yemek yedik, dinlendik. Neredeyse bütün gün adadaydık. Bali'de geçireceğimiz birkaç gün kalmıştı. Hepimiz gideceğimiz günü düşünüp üzüldük. Bu adada görülecek şeyler hiç bitmiyordu. Ve hepimiz yolculuğa bayılıyorduk. Annem mutluluğumuzu gözlerimizde görünce"Muhteşem bir hikâye yazdınız," dedi. Derya'yla birbirimize baktık.

"Ünlü yazar Tolstoy bütün muhteşem hikayeler iki şekilde başlar diyor. Ya insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı

gelirmiş" dedi. Ne demek istediğini tam anlamadım ama bizim hikayemiz hep muhteşemdi...

🖊 Nilüfer Taktak

🎨 Feyza Eryüksel Koyunoğlu