Arama

İsmail Güleç
Temmuz 12, 2019
FETÖ elli yıl sonra ne olacak?

Yine bir 15 Temmuz sene-i devriyesindeyiz. O meşum günü anlatan paneller yapılıyor, kitaplar, makaleler yayınlanıyor. Yeni 15 Temmuzların bir daha yaşanmaması için hatırlamak, unutmamak çok önemli. Ama hayat devam ediyor ve işin güvenlik dışında başka boyutları da var. Fetöye inanan ve tabanı oluşturan kitlenin sosyolojik ve itikadi sorunları meselesi var ve bu mesele bence geleceğimizi etkilemesi bakımından en az güvenlik kadar önemli.

Yazımıza bir başka soru ile devam edelim: FETÖ tümüyle ortadan kalkar mı, yok olur mu? 15 Temmuz'dan sonraki gelişmelere bakacak olursak bu soruya kolayca evet denileceğini düşünenlerden değilim. FETÖ'cülerden büyük ve kitlesel bir çözülme beklemenin pek gerçekçi olmadığını gördük. Bu insanların bir kısmı şapkalarını önlerine alıp düşünmeye ve sorgulamaya başlamadıkça, iç muhasebe yapmadıkça örgütün kıskacından kurtulmaları pek mümkün değil. Dışarıdan bir müdahale ile çözülmenin olması pek mümkün görmüyor.

Görülen o ki devletteki güçlerini ve toplumdaki nüfuzlarını kaybeden Fetöcüler ortadan kalkmayacak ve buhar olmayacaklar. Aldıkları dış destekle varlıklarını sürdürmeye devam edecekler, daha doğrusu vakti gelince yeniden kullanılmak üzere sahiplerince beslenecekler.

Mahkemeler ve verilen cezalar da ilanihaye devam edemeyeceğine göre onlar için de yaşam devam edecek ama eskisi gibi olmayacaklar hiç şüphesiz. Artık başka bir evreye geçtiler. Devlet ve toplum baskısı onları iyice içine kapattı. Beni endişelendiren problem de güvenlik endişesiyle daha çok içlerine kapanmalarında yatıyor. Kapalı bir yapıya dönüşen FETÖ mensuplarının zamanla İslam içinde sapkın bir tarikata veya yeni bir dine inanmaya başlamaları ihtimali olduğunu düşünüyorum.

Madem soru ile başladık, soru ile devam edelim ve konuyu biraz daha genişletelim. Sizce FETÖ mensupları 50 sene sonra neye inanacaklar? Acaba FETÖ ehl-i sünnet dairesi içinde kalacak mı? Bu şartlar devam ederse bu örgüte mensup inançlı insanların, günümüzde ilahiyat fakültelerindeki hocalar tarafından eleştirilen kimi inanç ve uygulamaları ileride ne tür bir inanca doğru evrilecek? Acaba ehl-i sünnetten iyice uzaklaşıp farklı bir inanca dönüşecekler mi? Bu sorular bence çok önemli ve yüksek sesle sorulmalı.

Benim sıradan bir insan olarak gördüğümü örgüt yöneticileri daha iyi biliyor ve görüyorlar hiç şüphesiz. Hatta önlemlerini bile aldılar. İlk başlarda savunma dayanışması ile sürdürdükleri örgüte bağlılığı kimi elebaşılarının sıradan hallerini hikayeleştirerek menkıbeleştirerek rüyalarla süsleyerek ve kutsallaştırarak kendilerine göre birer azizmişçesine anlatarak etkilemeye devam ediyorlar. Bu durum hem müntesiplerini motive ediyor hem kendi aralarında olası çözülmeleri engelliyor. Öte yandan zaten sorunlu olan birtakım inançlarını daha da sorunlu hale getiriyor. Peki bunun sonu nereye varacak? İnandıklarını ve kendilerini gizlemede mahir olan her biri takıyye üstadı olan örgüt üyeleri zamanla dönmeler gibi iki inanca sahip olurlar mı? Bu insanlar bir müddet sonra neye inanmaya başlayacaklar?

Ben bu soruların cevabını tarihteki örneklerinde aradım. Gördüğüm ve anladığım kadarı ile üç ihtimal var.

Birinci ihtimal: Dürziler ve Yezidiler gibi önderlerini ilahlaştıracaklar ve yeni bir din icat edecekler. Liderlerini Hz. Peygamber'in neredeyse Hz. Ebubekir'den daha yakın arkadaşı olduğuna inandırdıkları kitlelerini Tanrı olduğuna da inandırabilirler.

İkinci ihtimal: Kadıyaniler gibi, önderlerini peygamber kabul edecekler ve yeni bir din ortaya çıkaracaklar. Yeni çıkardıkları dini de Batılılara hoş görünmek için biraz Hristiyanlık biraz da Yahudilikle karıştıracaklar. Bu şıkkı ilkine göre daha kuvvetli, sonrakine göre daha zayıf görüyorum.

Kadıyanilerin önderi Mirza Gulam Ahmed de kendisini Allah'ın göndereceğini söylediği "mesih" ve geleceği müjdelenen, kişileri doğru yola yöneltici (mehdi) olduğunu ilan etmiş, zamanla daha da ileri giderek kendisine, şeriat sahibi peygamberlerin sonuncusu demişti. Mirza Gulam Ahmed'in bir özelliğinin de koyu bir İngiliz yanlısı olması olduğuna dikkatinizi çekerim.

Üçüncü ihtimal de Şia fırkalarında ve Lahor Ahmedîlerinde olduğu gibi önderlerini mehdi kabul edip ölümsüz olduğuna ve kıyametten önce tekrar döneceğine inanmalarıdır. Bunun için de şartları hazırladılar. Liderin gizemli ölümü ve cesedin yok olması bu inancın yerleşmesi için kafi.

Bu üç ihtimalden ilkinin gerçekleşme ihtimalini çok zayıf görüyorum. Yapı liderlerinin ölümün ardından kendi içinde fırkalara bölünerek azınlık da olsa bir kısmının Kadıyaniler gibi önderlerinin peygamber olduğuna inanacaklarını, büyük bir kısmının ise Ahmediler gibi sadece mehdi olduğuna inanacaklarını düşünüyorum. Belki de inanmak istiyorum. Çünkü aksi takdirde İslam dairesi içinde kalmaları pek mümkün olamayacak.

İlk ikisinin olma ihtimalinin az olmasına inanmamın nedeni bu tür inançların tarih boyunca İran ve Hint bölgesinde görülmüş olmasıdır. Dileğimiz ve arzumuz bilerek veya bilmeyerek bu yapı içinde bulunmuş ve bir türlü kendilerini kurtaramamış insanların Müslüman olduklarını unutmamaları, İslam dairesi içinde kalmaları, dünyalarını kaybettikleri gibi ahiretlerini de kaybetmemeleridir.

Birçoğumuzun çevresinde ve ailesinde bu örgütle bir şekilde yolları kesişmiş ve hala bağını koparamamış eş, dost ve akrabalarımız var. Cenabı Mevla'dan niyazımız bu dünyalarını kaybeden bu insanların kendilerinin ahiretlerini ve çocuklarının dünyalarını ve ahiretlerini kurtarmalarıdır.

Bence bunu nasıl yapacağımızı düşünmemiz ve tartışmamız gerekiyor.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN