Arama

Zekeriya Erdim
Temmuz 25, 2018
Eğitim amaç mı araç mı?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Hayatın bütün alanlarında ve konularında; bir amaçlarımız (yani ulaşmak istediğimiz hedefler), bir de araçlarımız (yani bizi o hedeflere götürecek vasıtalar yahut vesileler) var. Kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar; araçları aktif ve verimli kullanarak, amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar.

Bazen, peşinden gittiğimiz yahut ele geçirmek için gayret ettiğimiz şeylerin öncelik ve önem sıralarını unutup; atfettiğimiz değer bakımından, abarttıkça abartıyoruz. Amaçlarla araçların yerlerini değiştirip; lazım olan (yani "olsa iyi olur ama olmasa da olur" diyebileceğimiz şeyler) için, elzem olanı (yani "olmazsa olmaz" diyebileceğimiz kadar hayati derecede değer taşıyan şeyleri) feda etmiş oluyoruz.

Mesela, insanın yaşayabilmesi ve hayatiyetini devam ettirecek aktiviteleri yerine getirebilmesi için; belirli gıdaları alıp, yeteri kadar beslenmesi gerekir. Fakat, beslenme araçlarını yaşama amacının önüne geçirirse; "yaşamak için yiyen ve içen" olmaktan çıkıp, "yemek ve içmek için yaşayan" bir varlık haline gelir.

Hatta bilinçsizce ve ihtiyaçtan fazla yiyip içmeler; zamanla, birtakım hastalıklara yol açar. Sağlığı bozulan insanın tedavi süreçleri başlar; huzuru ve güveni kaçar.

Para, pul, mal, mülk, mevki, mertebe; herkes için, her zaman, her yerde lazımdır. Ancak; hayatın ana unsuru olan insana hizmet ettiği, ihtiyaçlarını karşılayıp huzur ve güven verdiği ölçüde anlamlı ve değerli olmalıdır.

"Ne pahasına olursa olsun" mantığı ile elde edilen şeyler; bünyesinde riskler, tehlikeler bulundurur. Amacı bakımından meşru, metodu bakımından münasip olmayan yollarla sağlanan kazançlar; aslında en büyük kaybımız olur.

İnsanı yetiştirmek, geliştirmek, olgunlaştırmak, kalite ve kariyer sahibi yaparak hayata daha kolay ve daha güçlü tutunmasını sağlamak için kullandığımız eğitim safha ve süreçleri de; bu bakış açısı ile ele alınıp değerlendirilmelidir. İnsanın benliğini-kimliğini-kişiliğini ezmeden, akıl-ruh-beden dengesini ve uyumunu bozmadan; fıtratına yahut madenine (yani doğuştan getirdiği kabiliyet ve kapasitenin alanına ve oranına) uygun hale getirilmelidir.

Anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler, medya ve iletişim araçları; "aşağı mahallede bir yalan söyledim, yukarı mahalleye vardım ben de inandım" cinsinden, abartılı bir algı oluşturuyoruz. Dersleri ve ödevleri, notları ve puanları, seçmeleri ve sıralamaları öylesine öncelikli ve önemli hale getiriyoruz ki; "başaramazsak mahvoluruz, perişan oluruz" noktasında duruyoruz.

Bu arızalı ve ağırlıklı ruh hali; çocukları ve gençleri, müthiş bir gerilim içine sokuyor. Uzun ve yüksek atlamalı engellerden oluşan sınavlar ve sıralamalar sürecinden; her birisi, hayatı boyunca lazım olacak temel değerlerin ve dengelerin önemli bir kısmını kaybetmiş olarak çıkıyor.

Ayrıca, yaşlılar ve yetişkinler; kendi hayallerini hayata geçirme yükünü ya da sorumluluğunu, çocukların ve gençlerin sırtına yüklüyorlar. Üstelik, kendi geçmişlerinin algıları ve algoritmaları ile hareket edip; onların da bu kalıplara uygun davranışlar içine girmelerini bekliyorlar.

Onların, kendi kaderlerini yaşamak için yaratılmış kullar olduğunu unutup; bizim kurgularımıza yahut kuruntularımıza uygun bir hayat planını dayatmaya kalkışıyoruz. Yakın takip ve tasallut altında tutup; talimatlarımıza göre hareket eden robotlar haline getirmeye çalışıyoruz.

Oysa, yapmamız gereken şey; "Bizim için asıl önemli ve değerli olan, sizin iyi olmanız, iyilik çizgisinde kalmanız" diyebilmektir. Derslerinden ve ödevlerinden, notlarından ve puanlarından, karnelerinden ve diplomalarından önce; duygularına, düşüncelerine, davranışlarına değer verebilmektir.

İyi not aldığı zamanki sevincin, övüncün, taktirin, teşekkürün daha fazlasını iyi insan olma davranışı gösterdiği zaman da yaşar ve yaşatırsak; denge ve uyum çizgisini yakalamış oluruz. Kalıcı değerleri besleyip büyütürsek; geçici değerlerle elde edemeyeceğimiz huzuru ve güveni buluruz.

Sonuç olarak, eğitim; kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımız için amaç değil araçtır. İnsanın yaratılış ve varoluş gayesine hizmet ettiği, destek olduğu, katkıda bulunduğu ölçüde anlam ve değer taşır.

Ayrıca; herkesi aynı kalıba sokup, tornadan çıkmış gibi tek tip insan yetiştirmeye kalkışmak doğru değildir. Kimin kuş, kimin balık olduğunu doğru tespit edip; kuşlara iyi uçma, balıklara iyi yüzme öğretmek gerekir.

Suyun akışı; her zaman denize doğrudur. Eğitim hayatında kendi vadisinde yetişen, iş hayatında ilgi ve yetenek alanına uygun sahalarda yahut sektörlerde çalışan insanlar; hem daha mutlu, hem de daha başarılı olur.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN