Arama

Zekeriya Erdim
Ekim 18, 2017
Kitap okumak ya da okunacak kitaplar yazmak

Şüphesiz, okuma anlayışı ve alışkanlığı, zevki ve keyfi; çocuklarımıza ve gençlerimize, erken yaşlarda kazandırılması gereken "temel eğitim" formasyonlarından biri. Bu hedefe ulaşma safha ve süreçlerinde, aile ilgi ve eğilim oluşturmanın başlangıç noktası; okul ise, kaldığı yerden devam ettirerek geliştirme ve pekiştirme yeri.

Ancak, sayısal verilere bakılırsa; yayıncı ve yazar açısından da, kitap ve okuyucu bakımından da, dünya standartlarının gerisinde kalıyoruz. Biz henüz; okur-yazar sayısını artırmakla ve vasıfsız da olsa ilkokul, ortaokul, lise, üniversite mezunlarını çoğaltmakla mutlu oluyoruz.

Okuma oranının düşük olması konusunda, sorumluluk faturası; okuması gerektiği halde okumayan yahut okuyamayan kütlelere kesiliyor. Okunacak kitap yazma ve yayınlama konusundaki başarımız ya da başarısızlığımız; genellikle gündemin dışında bırakılıp, es ya da pas geçiliyor.

Sektörler, bir malı ya da hizmeti üretmeden önce; pazar ve piyasa analizi yapıyorlar. Mümkün ve muhtemel müşteri kitlesinin ilgi ve eğilimlerini tespit edip; ona uygun ürün ve satış stratejileri geliştiriyorlar.

Bu ön hazırlık; kitap dünyasının yahut yayın piyasasının da titizlikle yapması gereken bir çalışma olmalıdır. Ürettiği eğitim, kültür, sanat, bilim, teknoloji ürününün cazibesini artıracak tedbirler almalı; doğrudan ya da dolaylı muhataplara ulaşmanın etkili yollarını bulmalıdır.

AKILLI YAYINCI VE YAZAR

Yıllardır, İstanbul gibi bir dünya şehrinde, özel okulculuk yapıyoruz. Öğretmeniyle, öğrencisiyle, öğrenci velisiyle "okuyucu adayları" olarak tanımlayabileceğimiz grupları; kendi çapımızda sevk ve idare etmeye çalışıyoruz.

Biz, insanları kitaplara yönlendirmek ve okumayı teşvik etmek için; her fırsatı ganimet bildik. Ramazanlarda iftar programları yaptık; katılımcılara, "diş kirası" olarak kitap verdik.

Şairleri, yazarları, okullara getirip; öğrencilerle, öğretmenlerle buluşturduk. Okuma-yazma çalıştayları organize edip; yayıncı, yazar, okuyucu temsilcilerini konuşturduk, tartıştırdık.

Fakat bir yazarın ya da yayıncının; bu kurumların kapısını çaldığına, bu kadroların görüşünü aldığına şahit olmadık. "Biz kitabın üreticileriyiz, siz de muhtemel tüketicilerisiniz; aramızda nasıl bir işbirliği yapabiliriz?" sorusunu hiç kimseden duymadık.

Biliyoruz, belli zamanlarda, belli yerlerde; kitap fuarları organize ediliyor. Kısmen de olsa imza günleri yapılıp; yazar ile okuyucuyu buluşturma, tanıştırma yoluna gidiliyor.

Fakat her okuyucu adayı; kitap fuarlarına gelmiyor. Çocukların, gençlerin, hatta yetişkinlerin önemli bir kısmı; okumanın gereğini ve önemini bilmiyor.

Akıllı yazarın ve yayımcının; muhtemel okuyucu kitlesinin ayağına gitmesi gerekir. Muhatabını tanımalı, beklentilerini almalı; aklına ve gönlüne girmenin yollarını bulabilmelidir.

Okuma oranının düşük olmasına rağmen, bazı kitaplar daha çok okunuyor, hatta filmlere ya da dizilere konu oluyorsa; okuyucu kitlesini cezbeden bir yanı, yönü var demektir. Eğer istenirse, yazarlar ve yayıncılar bu hedefe kilitlenebilirse; hiç şüphesiz, standartları zorlayacak sıra dışı şeyler yapılabilir.

AKILLI AİLE VE OKUL

Yetişme çağındaki çocuklar ve gençler üzerinde; rolünü iyi oynamayı başarabilen anneler ve babalar ile öğretmenler ve idarecilerden daha etkili kimse yoktur. Onlar, bizim açtığımız yoldan yürür; bizim oluşturduğumuz modelin takipçisi, taklitçisi olur.

O halde, hayatın diğer alanlarında ve konularında olduğu gibi; okuma anlayışı ve alışkanlığı kazandırma konusunda da aile ve okul stratejik önem taşıyor. Yeni nesiller, ailede buldukları ve okuldan aldıkları temel değerleri donanarak; toplum hayatını, o sınırlar içinde yaşıyor.

Bunun için, öncelikle biz yetişkinler; okuyan anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler, aydınlar ve yöneticiler olmalıyız. Okumaya değer kitapları da, tanımaya değer yazarları da, arayıp bulmalıyız.

Kitaplar; önce bizim akıl ve fikir dünyamızın gıdaları, ilaçları olmalı. Bizden öncekilerin yaşadıkları ve yazdıkları, önce bizim servetimiz haline gelmeli; sonra, bizden sonrakilere miras kalmalı.

Kimseden himmet beklemeden; kendi gücümüz ve imkânımızla, kitapları hayatımızın ana unsurları haline getirmeliyiz. Evlerimizi ve okullarımızı, parklarımızı ve bahçelerimizi, caddelerimizi ve sokaklarımızı, otobüslerimizi ve vapurlarımızı, hasılı yaşadığımız her yeri; yaygın okuma alanları olarak görmeliyiz.

Bir zamanlar, okuyucu-yazar-yayıncı camiasının ortak akıl ürünü olarak üretilip kullanılan bir slogana göre; "Bütün kitaplar, bir tek kitabı daha iyi anlamak için okunur." Bunu başarabilirsek; dünyamız da, ahiretimiz de abad olur.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN