Arama

Prof. Dr. Mücahit Öztürk
Nisan 4, 2018
Otizmin erken teşhisi nasıl konur?

Çocuk dendiğinde aklımıza neşe, canlılık, bitmek ve tükenmek bilmeyen bir enerji gelir. Genellikle çevremizde bu çocuklarla karşılaşır ve onların oyun ve hayal dünyalarını coşkuyla seyrederiz. Ancak çevresinde olup bitenlere karşı ilgisiz, dış dünya ile bağını koparmış, kendi dünyasında yaşayan çocuklar da vardır. En belirgin özellikleri, çevrelerindeki insanlarla ilişki kurmakta yaşadıkları güçlükler olan bu çocuklarda otizm hastalığından şüphelenmek gerekir.

Otizm, çocuğun konuşma ve sosyal ilişki kurmakta gecikme ve normalden sapma ile kendini gösteren gelişimsel bir hastalıktır. Hastalık bebekliğin ilk birkaç ayında başlayabileceği gibi, üç yaşından önce herhangi bir döneminde de başlayabilir. Normal olarak yeni doğan bir bebek hayatın ilk haftalarında çevresine karşı ilgisiz, adeta yarı otistik bir dönem içindedir. Ancak bu dönem çok kısa sürer ve günler geçtikçe bebeğin çevreye ve insanlara karşı ilgisi artar. Böylece sosyalleşmenin ilk adımları atılmış otur. Otistik çocukların çoğu normal sayılan ve çok kısa süren bu dönemi bir türlü aşamaz ve dışa açılamazlar. Annesini gördüğünde karşısında kimse yokmuş gibi tepkisiz kalan ve gülmeyen bu çocuklar, dikkatli bir gözlemci tarafından hemen fark edilirler.

Konuşmada gecikme otizmin ilk belirtilerindendir. Ailelerin hekime başvurma nedenlerinin başında da konuşma gecikmesi gelir. Otistik çocukların bedensel gelişimleri normal olmasına karşın konuşmaları geridir. Ancak otizmin en önemli ve erken teşhis edilmesini sağlayan belirti konuşmama değil, komut almamadır. Yani bu çocuklar sanki sizi duymuyormuş gibi davranırlar. Verdiğiniz basit emirleri dahi yerine getirmezler. Anne babanın seslenmesine karşı yanıt vermemeleri nedeniyle çoğu aile çocuklarının duymadığını dahi düşünebilir.

Otizmi olan çocuklar genellikle bedensel temastan, okşanmaktan ve kucağa alınmaktan hoşlanmazlar. Çevredeki insanların yüzleri ilgilerini çekmez, göz göze gelmekten kaçınır, göz teması kurmazlar. Anne ve babalarını diğer insanlardan ayırmaları oldukça geç olur. Çevredeki insanların görünümleri, giysileri dikkatlerini çekmez. Dışarıdan izlenildiğinde adeta çevrelerinde kimse yokmuş gibi davranırlar. Çocuklarla birlikte oynamaya çok az ilgi gösterirler, genelde yalnız oynamayı tercih ederler. Davranış ve tepkileri çevreden gelen uyaranlardan çok, kendi içsel uyaranlarına göre biçimlendiğinden çevre tarafından acayip, tuhaf olarak değerlendirilir.

Konuşma gelişse bile, ilişki kurmaktan çok ihtiyaçların giderilmesi için kullanılır. Karşısındaki kişinin söylediklerini tekrarlama ya da yeni kelimeler uydurma şeklinde konuşma bozukluklarına rastlanabilir. Konuşmaları mekanik ve monotondur. Bazı kelimeleri arka arkaya tekrarlarlar. Çeşitli şekillerde amaçsız tekrarlayan hareketleri de vardır. Heyecanlandıklarında, sevindiklerinde hızlıca kollarını sallar, ellerini çırparlar. Kendi etraflarında dönmeleri ve ayak parmakları üzerinde yürümeleri tipiktir. Dönen cisimlere karşı ilgileri büyüktür. Oyuncakları ve cisimleri genellikle döndürerek oynarlar

Otistik çocuklar hayatlarını adeta tekrarlar üzerine kurmuş gibidirler. Hayatın tabii akışından her türlü ayrılışa ve değişime karşı büyük bir direnç ve tepki gösterirler. Örneğin; yemekleri hep aynı şekilde hazırlanmalı, masa hep aynı düzende olmalı, markete hep aynı yoldan gidilmelidir. Evdeki eşyaların ya da yerlerinin değişimine itiraz ederler, Değişime karşı bu direnç bazen ailenin hayatında dayanılmayacak kısıtlamalara varacak derecede dahi olabilmektedir.

Otizmin zekâ ile direkt bir ilişkisi yoktur. Bu çocuklar içinde zihinsel olarak geri olanlar olduğu gibi, normal hatta üstün olanlar da olabilir. Ancak önemli bir kısmı az ya da çok zihinsel olarak geridir. Hastalığın görülme sıklığı yaklaşık % 1 dir. Erkeklerde kızlara oranla daha sık rastlanır. Otizmin nedeni konusunda birçok araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalarda, otizmin beyin işlevlerindeki yapısal bozukluktan kaynaklandığını ve genetik geçişin önemli olduğunu gösterilmiştir. Ancak tam bir neden henüz bulunamamıştır.

Nedenin kesin olarak bilinememesi tedavi yaklaşımlarını sınırlamaktadır. Tedavinin ilk ve en önemli aşaması, ailenin hastalık hakkında yeterince bilgilendirilmesidir. Oldukça zahmetli ve sonucun o kadar da berrak olmayan bu süreçte, gerek tedavinin devamını sağlama gerekse tedavi içinde aktif rol almada, ailenin uyumu kaçınılmaz bir gerekliliktir. Sabırsız davranan, hastalığın gerginliğini üzerinden atamamış ve beklentisi yüksek anne ve babaların işbirliği yapması oldukça güçtür. Hastalığa özgü bir ilaç da henüz yoktur.

Mücahit Öztürk

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN