Arama

Prof. Dr. Atilla Arkan
Eylül 8, 2019
Körlük ve çözümlere ulaşamamak…

Fıkıh Derneğine ait yatılı Kur'an kursunda cinsel istismar haberleri sonrası Türkiye'de bilindik iddialar gündeme düştü.

Yanlış tavır ve davranış ortaya sergilendi.

Kökleşmiş din ve İslam düşmanlığı derecesinde pozitivist katı laiklik anlayışına sahip çevreler yeniden ezberlerine başvurdular.

İnsanlığın en temel kurumlarının adeta canlı bir organizma gibi yeni formlarıyla hayatlarına devam ettiğini fark edememektedirler.

Çok atıfta bulundukları "bilim" 19. yüzyıl bilimi değildir. Mutlak hakikat iddiasını terk edeli çok oldu.

Modern devlet de klasik devlet değildir.

Dini anlayışlar da değişmektedir. Dini düşünce üretenlerin emeklerinden beslenerek, yorumlarla zenginleşerek yoluna devam etmektedir. Hayallerdeki mitlerle savaşmanın bu ülkeye bir hayrı yoktur.

Hayal dünyalarının ve geçmişlerinin mitlerinde kalanlar, kendi toplumsal gerçekliğini anlayamayanlar ve bu hususta emek gösterme cesaretinde olamayanlar şu iddialarda bulunmaktadır:

"Tüm tarikat yurt ve kursları kapatılmalıdır. Dini cemaatlerden sadece kötülük çıkmaktadır."

"Din kültürü öğretmeni öğrencilere cinsel istismarda bulunur, ses çıkarılmaz."

"İmamlar camide cinsel istismar yaparken yakalanır bir şey yapılmaz."

"Atamın kapattığı tasavvuf ve tarikatlardan her türlü kötülük çıkar."

"Üfürükçü hocalardan, istismarcı tarikatlardan her şey beklenir."

"İşin içinde Kur'an kursu, şeyh ve hoca olunca kimse idam diye ortalığa çıkmıyor."

"Kur'an kursu çocuklara tecavüz etme merkezi olmuş."

Bu arada tecavüzü yaptığı iddia edilen hocanın konuşmalarında söyledikleri ile yaptığı iddia ettikleri arasındaki çelişkiler sergilenir.

Her şeyin siyasal rekabetin ve kavganın parçası haline getirilmesi bir körlük oluşturmaktadır. İdeolojik dar bakış, göze katarak veya perde indirmektedir.

***

Muhafazakar çevrelerden de yanlış tavırlar ve iddialar ortaya çıkmaktadır:

"Türkiye LGBT'yi yani lezbiyen ve homoseksüellerin haklarını savunurken tasavvuf ve tarikatları tartışamaz."

"Asıl amaç çocukları korumak değil medreselere saldırmaktır."

"Bunlar tekil olaylardır. Büyütmemek lazım."

"Din düşmanları saldırırken hataları büyütmemek lazım."

"Tasavvuf ve tarikatlar Yüce Allah'ın koruması altındadır. Asla bu kurumlarda yanlış ve günah olmaz."

Bunlar da yanlış ve istismarları koruyan ve dolaylı olarak teşvik eden yanlış tavırlardır.

****

Doğruları tespit etmek gerekir:

Tecavüz, şiddet, istismar, dini alet edilerek veya dini ortamlar kullanılarak işlenen diğer suçlar kesinlikle kötüdür. Her halükarda kimden gelirse gelsin kınanması ve cezalandırılması gerekir.

Tecavüzün, şiddetin, istismarın ve diğer suçların bir ideolojisi ve kimliği yoktur. Her türlü dini inanışta, ideolojide, meslekte ve kimlikte bu fiilleri işleyen insanlar olabilir. Suçu işleyen insan vardır. Müeyyideler suçu işleyen insana uygulanmalıdır.

Suçu üreten muayyen özelliklere sahip aile yapıları, sosyal ve kültürel ortamlar vardır. Akademisyenlerin, bilim adamlarının ve düşünürlerin bu tür yapı ve ortamlara dair tespitleri, analizleri ve çözüm önerileri önemlidir. Devletin ilgili kurumlarının da bu değerlendirmeler ışığında politika üretmesi gerekir. Fakat suça müsait bu aile ortamları ve sosyal yapıların gerçek failleri din ve ideolojiler değildir. Diğer bir ifadeyle her türlü dini inanışta ve ideolojik yapılarda bunlara rastlanabilir. Yanlış dini anlayışlar ve yorumlar da üreyebilir. Bunu dinin kendisine dayandırmak, dini suçlamak en hafif kelimeyle insafsızlıktır.

Hele hele İslam'ın zina, tecavüz ve çocuk istismarcılığı hakkındaki emirleri, tavsiyeleri, yasakları ve hükümleri gayet açıktır: Bu fiiller haramdır, yasaktır ve lanetlenmiştir. Müslümanlar arasında bu fiilleri işleyenler çıkabilir. Tarihte de çıkmıştır. İslam dini onları günahkar olarak tanımlar. Dini hukukun hakim olduğu zaman ve toplum düzenlerinde de onlara çeşitli cezalar verilmiştir.

Bu suçlar Müslüman toplumlarda yaygınlaşmaya başlıyorsa sorun artık daha ileri bir boyutta ele alınıp değerlendirilmeye başlanmalıdır.

Diyanet işleri Başkanlığı'nın olayların ortaya çıkmasından sonra fiilleri kınayan tavrı olumludur. Fakat beklenti bunun üstündedir.

Olaylar dini alanda gerçekleştiği için Diyanet İşleri Başkanlığı'nın liderlik kapasitesine ihtiyaç duyulmaktadır. Kurumsal liderliğin olayların arkasından değil önünden gitmesi, proaktif yaklaşımlar üretebilmesi beklenmektedir. Dini hayatın geleceğini öngörebilen entelektüel seziş, liderlik ve kurumsal kapasitenin üretilmesi Başkanlığın sorumluluk alanındadır.

Prof. Dr. Atilla Arkan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN