Arama

Prof. Dr. Atilla Arkan
Ağustos 18, 2019
Suriye sorunu, Suriyeliler ve göçmen sorunu

Türkiye'de Suriyeliler konusu birçok zorlu aşamadan sonra, iç siyaset dinamikleri açısından yeni ve farklı boyuta geldi. Ekonomik daralmanın etkisiyle de Suriyeli sığınmacıların durumu seçmen davranışları üzerinde önemli etkiler oluşturmaya başladı. Bu durum siyasi partilerin kayıtsız kalamayacağı bir hale dönüştü. Muhalefet partileri bu konu üzerinden oy devşirme hesapları yapmaya başladı. Bu sorun iktidar için ise, çözülmesi zor bir sorumluluk ve ağır bir yük olmaya başladı. Sorun çift taraflı retorik söylemlerle çözülebilmenin çok ötesindedir.

Suriye ve Suriyeliler meselesi çok boyutlu bir meseledir. Konu bütünlüklü ve karşılıklı etkileşimsel ele alınmadığı müddetçe hiç öngörülmedik sonuçlar doğurmaya mütemayildir.

Suriyeliler meselesinin önemli boyutları şunlardır:

  1. Uluslararası ilişkiler boyutu
  2. Güvenlik boyutu
  3. Sosyal kültürel boyutu
  4. Eğitim boyutu
  5. Hukuki boyut
  1. Uluslararası ilişkiler boyutu

Türkiye'nin bu sorunla karşı karşıya kalması uluslararası ilişkilerde yaşanan değişimin bir sonucudur. Hatırlanacağı üzere Suriye'de iç savaşın çıkması Arap Baharı rüzgarıyla başladı. Türkiye'nin öngörüsü Suriye meselesinin Tunus örneğinde olduğu gibi kısa bir sürede sonuçlanacağı şeklindeydi. Fakat öyle olmadı. İstikrarsızlık arttıkça, savaş şiddetlendikçe ve vahşet çoğaldıkça Suriye halkı ölümden, bombalardan ve zulümlerden kaçmak için komşu ülkelere sığındılar. Suriyeliler ağırlıklı olarak Türkiye, Ürdün, Lübnan, Irak ve Mısır'a göç ettiler.

Suriye'de halen küresel güç mücadelesi devam etmektedir. Suriye topraklarında fiilen güç bulunduran ülkelerin Rusya, Amerika, Türkiye ve İran olduğu hatırlandığında bu boyutun önemi anlaşılabilir. Diğer küresel güçler fiilen sahada olmasalar bile süreçleri takip edip müdahil olmaya çalışmaktadırlar. Bu bağlamda ayrıca küresel güç mücadelesinin uzantısı olarak terör örgütleri üzerinden vekalet savaşları da devam etmektedir. Savaş durumunun şiddeti Suriyelileri kendi ülkelerini terk edip çocukları için güvenlik ve umut arayışına yönlendirmektedir.

Rusya tarihsel olarak soğuk savaş zamanlarında da üzerinde güçlü etkisi olduğu için Suriye'den kendi kalıcı menfaatlerini teminat altına almadan çekilmeye niyetli değildir. Bulundurduğu askerleriyle ve kurduğu askeri üsleriyle bunu açıkça göstermektedir. Amerika ise küresel hegemon güç olma ve İsrail'in güvenliğini sağlayabilme açılarından bölgeyle ilgilenmektedir. Coğrafi uzaklığı sebebiyle de bölgedeki kaostan en az etkilenen ülkedir. İran bölgesel güç olarak Suriye'ye uzun zamandır yatırım yapmaktadır. Esed ailesi üzerinden de pekiştirdiği Suriye'deki etkisini kaybetmeme mücadelesi vermektedir.

Türkiye açısından ise Suriye hayati önemdedir ve birincil meseledir, çünkü terör tehdidini doğrudan yaşamaktadır. PKK ve YPG terörü Suriye ve Kuzey Irak-Kandil üzerinden kendisine yönelmektedir. Bundan dolayı proaktif adımlar atmak zorundadır. Suriye sınırında PKK'nın uzantısı olan bir YPG Türkiye için birincil tehdittir. Türkiye terör tehdidi tamamen ortadan kalkmadığı müddetçe sahadaki varlığını sonlandırmayacaktır. Türkiye açık kapı politikasıyla sınırlarını açtığı Suriyelilerin güvenle yaşamlarını devam ettirebilmeleri için "güvenli bölge" talebini krizin başından beri ısrarla dile getirmektedir. Bu yolda adımlar da atmaktadır. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonları bundan dolayı yapıldı. Türkiye Fırat'ın doğusuna doğru yapacağı askeri müdahale ile güvenli bölgenin derinliğini ve genişliğini arttırmak istemektedir. İç siyasette Suriyelilerin karşılık bulan bir argümana dönüşmesi hükümet üzerinde bir baskı oluşturmaktadır. Türkiye, Suriyeli sivillerin güvenle yaşayabilecekleri Suriye topraklarını genişletmek ve tersine göçü hızlandırmak durumundadır. Hükümet haklı olarak bu talebinde daha da ısrarcı olacaktır. Türkiye'nin uzun vadeli hedefi ise Suriye vatandaşlarının temsil edildiği ve Türkiye ile iyi ilişkiler içerisinde bulunan bir hükümetin Şam'da tesis edilmesidir. Bu coğrafyadaki barıştan en çok istifade edecek ülke Türkiye'dir.

Avrupa Birliğinin Türkiye'ye desteği oldukça zayıftır. Halbuki Suriyeli göçmen konusundan en çok etkilenecek olanlar Avrupa birliği ülkeleridir. Çok az göçmen akışı bile Avrupa Birliği ülkelerinde aşırı sağ partilerin güçlenmesine ve hükümetlerin değişmesine neden oldu. Avrupa Birliği'nin devam edip edemeyeceği tartışmaları başladı. Türkiye, Suriyeli göçmenlerin yükünü taşımakta kendi sınırlarına ulaştı. Türkiye Suriyelilerin yükünü taşıyamadığında bunun doğrudan muhatabı Avrupa Birliği olacaktır. İyi Parti'nin dillendirdiği politikalar Türkiye'de uygulanmaya başlandığında Suriyeli göçmenlerin gideceği yer Avrupa olacaktır. Avrupa birliği ülke yöneticilerinin ve bürokratlarının kuru teşekkürleri sorunun çözümüne hiçbir katkı sağlamamaktadır. Teşekkür ötesi somut adım ve katkılara ihtiyaç bulunmaktadır.

Eğitim, sosyal politika, dış politika alanlarındaki ilgili Türk bürokratlarının konuyu bu teşekkürlerin ötesine, her alanda somut katkılara ve kazanımlara taşıması gerekir. Türkiye'nin çözüm önerilerine yönelik siyasal destek, eğitim yardımları, sosyal yardımlar, meslek kursları, tecrübe aktarımı gibi her bir ölçekte bürokratların somut talepleri ve katkıları netleştirilmesi ve müzakere etmesi gerekmektedir. Suriyeli göçmenler sadece Türkiye'nin değil tüm dünyanın meselesidir.

Suriyeli göçmen konusunda Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların daha aktif katkıda bulunması gerekmektedir. Sayısal büyüklük olarak Suriyeli göçmen meselesi Türkiye, Ürdün ve Lübnan'ın taşıyabileceği limitlerin çok üstündedir. Temel insani hizmetlerin ulaştırılamadığı Suriyeliler terör örgütlerinin hedefi olmaktadır. Bu yönüyle de mesele küresel bir meselesidir. İlgili uluslararası kuruluşların ilgi ve desteğini hak etmektedir.

Türkiye'de muhalefetin de bu konuda sürekli iktidarı eleştirme eğiliminden vazgeçmesi, bu ülkenin kazanımlarını arttırmak için Avrupa Birliği'nden ve diğer uluslararası sivil toplum kuruluşlarından azami desteği alabilmek için çalışması gerekir. Yapıcı ve iktidar alternatifi muhalefetin yolu budur.

Bu konunun uluslararası boyutlarını ihmal ederek sadece Türkiye'de bulunan sivil Suriyeliler üzerinden konuyu konuşmak ve sözde çözümlerden bahsetmek fayda değil, zarar ve acı getirir, Türkiye kazanımlarını kaybedebilir. Mesele çok boyutlu ve etkileşimli değerlendirilmek durumundadır.

Meselenin analizine diğer boyutlarıyla devam edilecektir.

Prof. Dr. Atilla Arkan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN