Arama

Prof. Dr. Atilla Arkan
Ekim 20, 2018

Danıştay 8. Dairesi Andımız uygulamasını kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etti. Bu ise eski bir tartışmayı yeniden başlattı.

Andımızın okullarda okutulması 1933 tarihinde dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey'in tasarrufu ve Mustafa Kemal Atatürk'ün onayıyla başladı. Talim ve Terbiye Kurulu tarafından 10 Mayıs 1933 tarihinde bir genelge ile tüm okullarda okutulması zorunlu hale getirildi.

AK Parti iktidarında 8 Ekim 2013 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'in 1. maddesiyle bu uygulama sona erdirilmişti.

Danıştay 8. Dairesi 24 Nisan 2018 tarihinde Andımızın kaldırılmasına yönelik yönetmeliğin hükmünü iptal etti. Kararda temyiz yolunun açık olduğu da belirtildi.

Böylece ideolojik yönü ağır tartışma başladı.

Öncelikle tartışmanın ideolojik bir zeminde yapılması ülkemiz adına üzüntü vericidir. Yapay zeka ve teknolojik gelişmeler eğitim alanında da büyük meydan okumaları beraberinde getirmektedir. Değişimin hızının bu kadar arttığı bir yüzyılda çok daha önemli meselelerimiz bulunmaktadır. Yaşanan değişimi anlayıp çocuklarımıza gelecek yüzyıl becerilerini nasıl kazandıracağımız bunun başında gelmektedir. Yeni oluşmakta olan ortamda sosyal, iletişim ve alt katmanlarıyla entelektüel becerileri çocuklara nasıl aktarılacağı en öncelikli konudur. Buna uygun olarak eğitim sisteminin kaliteyi ölçebilmesi, sürekli reform yapabilmesi ve süreklilik içindeki değişimlerle kendisini mükemmelleştirebilmesi gerekmektedir. Okul yönetici ve öğretmenlerin düşünüş, davranış ve iletişim kurma biçimlerini daha da yetkinleştirmesi ihtiyacı doğmaktadır. Asıl büyük soru amaçlara uygun bu mükemmelleşmenin hangi yöntem, araç ve insan kaynaklarıyla nasıl yapabileceğidir. Andımız ve benzeri ideolojik tartışmaların Türk milletinin geleceğini belirleme etkisi yok denecek kadar azdır.

Eğitim sistemlerinde ve toplumsal yaşamda semboller ve ritüeller aidiyet duygusu oluşturmak, kimlik transferi ve korunması bakımından önemlidir. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılıp yeni bir devlet yani Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş aşamasında andımıza da böylesi bir anlam yüklenmiş olabilir. Yeni bir millet oluşturma ihtiyacı aşaması çoktan aşılmış durumdadır. Vehimlere ve kaygılara hitap etmek için bugün için anlamlı değildir. Seçimle iktidara gelen AK Parti, meşruiyetine dayanarak bu uygulamayı ortadan kaldırmış ve bugün Andımız ve etrafındaki sembolizme ihtiyaç duyulmadığı kanaatine ulaşmıştır. AK Parti bu uygulamasından sonra defalarca seçime girmiş ve başarılı olmuştur. Bu kendisine olan toplumsal desteğin hala devam ettiğini göstermektedir.

Andımıza bugün aidiyet duygusu oluşturmak ve kimlik korunumu anlamlarını yüklemek makul gözükmemektedir. İlkokul, ortaokul ve lise kademelerinde bu ihtiyacı karşılayan sosyal bilgiler, tarih, Türkçe, edebiyat gibi dersler bulunmaktadır. Bunun dışında eğitim sürecinde aidiyet duygusunu asıl oluşturan aktörler okul öğretmenleri ve yöneticilerdir. Andımız etrafında oluşacak aşırı tepkiler öğretmenlere ve okul yöneticilerine güvenmemek anlamına gelebilir. Bu ise çok üzüntü vericidir.

Andımız eskiden okullarda icra edildiği formuyla yine o dönemi ve ihtiyaçlarını yansıtarak oldukça askeri ve militarist karakterdeydi. Ordudaki sabah içtimasını andırmaktaydı. Türkiye Özallı yıllardan sonra serbest piyasa ve liberal değerlerin yaygınlık kazandığı bir ortama geçmiştir. Aile ve çocukların alışkanlıkları ve beklentileri değişmiş durumdadır. Bu değişimin farkında olamamak siyasi partiler adına bir zaaftır. Yeni bir sol ve yeni bir milliyetçilik tarzı üretilme ihtiyacı vardır. Andımız sınırlarına sığabilen bir Kemalizm ve milliyetçilik bu ülke adına fakirliktir. Halbuki güçlü ve gelişmiş muhalefet partileri iktidarı ve ülkeyi daha da güçlendirir.

Andımız etrafında oluşabilecek bir ideolojik kamplaşmada yerel seçimlerin yaklaştığı bir ortamda siyasal anlamda kazanan toplumun değişimini okuyan AK Parti olur. Her zamanki gibi CHP, iktidar hedefi olmayan tarihsel şartlar içerisinde oluşmuş kendi doğal sınırlarına razı bir muhalefet partisi tavrı gösterebilir. Bu tavrın sonucu onlarca defa test edilmiştir. Geçmişe öykünen bir "milliyetçilik" anlayışının ise MHP'yi götürebileceği sınır bellidir. Yaşanan değişimi ve geleceği okuyamayan bir MHP'nin siyasal tabanını genişletebilmesi çok zordur.

Geleceğin inşa edileceği ve "vizyon belgesinin" açıklanmasının beklendiği bir ortamda Milli Eğitim Bakanlığını böylesi bir tartışma ile karşı karşıya bırakmak haksızlıktır. Seçimle iktidara gelen AK parti hükümetinin bir bakanlığı elbette ki toplumsal değişim talebine sahip çıkacaktır. Fakat "eski Türkiye" semptom ve marazlarıyla Milli Eğitim Bakanlığını uğraştırmak uygun değildir.

Andımız değil; vehimler, eski düşünce biçimleri, eski alışkanlıklar ve bunların oluşturduğu yalancı konfor tartışılıyor. Gelecek ise kendin ile topluma güvenmeyi, aklen ve duygusal olarak olgunlaşmayı, reform yapabilme cesaretini ve umut dolu olmayı gerektiriyor.

Prof. Dr. Atilla Arkan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN