Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Eylül 9, 2019
Dinmeyen acı, bitmeyen matem: 10 Muharrem
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Asr-ı Saadet'te bir gün… Çok sevdiği torunları, çok sevdikleri dedelerinin dizinde… Zaman zaman çağırtarak bağrına bastığı, öpüp kokladığı bu sevgili torunları bugün de Son Nebi'nin kucağında, her biri bir dizinde… Ve yine engin şefkatiyle onları merhamet dolu göğsüne, bastığı anlar… Dilinde bir niyaz var, Alemlerin Rabbi'ne… "Allah'ım! Bunlar benim dünyadaki iki reyhânım. Ben bunları çok seviyorum. Sen de onları sev, sevdiklerinden eyle…"

Hz. Ali ile Hz. Fâtıma'nın sevgili oğulları Hasan ve Hüseyin'den bahsediyoruz. Birlikte yaşadıkları ve hafızalarında saklayıp evlatlarına, yakınlarına anlattıkları hatıralarıyla, bizlere "bir dede olarak" Peygamberimizi (sav) tanıtan iki sevgili torundan söz ediyoruz: Hasan ve Hüseyin (r.anhüma) Hazretlerinden… Dedeleri tarafından, o toprakların en güzel kokulu, çiçekli bitkisi Reyhân'a benzetilen Hasan ve Hüseyin'den… Biri zehirle henüz 47 yaşındayken; diğeri Kerbelâ'da canına kıyılarak 54 yaşında şehid edilen Peygamber torunlarından…

Bugün hicrî takvime göre 10 Muharrem 1441… Hürmete, saygıya değer bir gün… Zira adından anlaşılacağı üzere, "muharrem" yani "hürmete lâyık/saygıya değer" kılınan bir ayın, günlerinden biri… Lâkin onun önemi ve değeri, sadece Muharrem ayının günlerinden biri olmasından kaynaklanmıyor. Onun önemi ve değeri aynı zamanda, insanlık tarihinde olağanüstü hadiselerin yaşandığı bir gün olmasından, bir de hicretin 61. yılında, miladi takvimler 10 Ekim 680'i gösterdiğinde, Irak'ın Kûfe şehri yakınlarındaki Kerbela Çölü'nde yaşanan ve etkisi asırlardır devam eden facianın yıldönümü olmasından dolayıdır.

10 MUHARREM, ÂŞÛRÂ'DIR…

10 Muharrem gününü, kültürümüzde yer etmiş diğer bir ifadeyle "Âşûrâ" gününü önemli ve değerli kılan birtakım olağanüstü hadiseler yaşanmıştır bugün… Kaynaklarda, aşere (10) sayısından türeyen ve "onuncu gün" anlamı taşıdığı ifade edilen bugünde yaşanan bazı önemli olaylar şöyle sıralanmaktadır:

Hz. Adem'in işlediği günahtan sonra tövbesi bugün kabul edilmiş, Hz. Nuh'un gemisi bugün tufandan kurtulmuştur. Hz. Musa, Kızıldeniz'den geçerek beraberindekilerle Firavun'un şerrinden bugün kurtulmuşlardır. Ayrıca, Hz. İdris'in diri olarak göğe yükseltildiği, Hz. İbrahim'in ateşte yanmadığı, Hz. Yakub'un, oğlu Yusuf'a kavuştuğu, Hz. Eyyub'un hastalıklarından şifa bulup iyileştiği, Hz. Yunus'un balığın karnından çıkarıldığı ve Hz. İsa'nın doğduğu ve göğe yükseltildiği gün de bugündür…

Tüm bu bilgilerin kesinliği hususunda İslam âlimleri konuya ihtiyatla yaklaşmışlardır. Ancak Medine'ye hicret eden Sevgili Peygamberimizin (sav) burada karşılaştığı Yahudilerin, Âşûrâ gününde tuttukları oruca gerekçe olarak, "Bugün, Hz. Musa'nın, beraberindekilerle Kızıldeniz'den selametle kurtuldukları gün olduğu için…" ifadelerine dikkat çekmişlerdir. Dolayısıyla, tarihte yaşanmış birtakım olağanüstü hadiseler –ki bunlar, peygamberlere lûtfedilen mucizelerdir- hep Muharrem'in onuncu gününe rastladığı, öteden beri tarihi kaynaklarda aktarılagelen hususlardandır. Hatta Cahiliyye Dönemi denilen İslam öncesi devirlerde Arapların, çok değer verdikleri Hz. İbrahim'in doğum günü olarak kabul ettikleri için, Âşûrâ gününde oruç tutmayı bir âdet halinde devam ettirdikleri de bilinmektedir.

O halde bugünü, Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin tavsiyesi üzere, öncesindeki veya sonrasındaki günü de ekleyerek oruçlu geçirmek, her şeyden önce, Allah'a güzel kulluk adına bir "salih amel" olacaktır. Zira Peygamber Efendimiz (sav) hadis-i şeriflerinde, "Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur." ve "Aşure günü orucunun, bir önceki yılın günahlarına kefâret olmasını Allah'tan umuyorum." buyurmuştur. Ashâb-ı kiramın da bugünü hem kendileri hem de çocuklarına tutturarak oruçlu geçirdiklerini görmekteyiz.

Öte yandan yine bugünü, Allah'ın rızası ve hoşnudluğunu kazanmak maksadıyla ailesine ve yakınlarına ikramda bulunmak suretiyle de değerlendirmeye çalışmak, ayrı bir salih amel işlemek olacaktır. İslam âlimlerinin, özellikle bugün kişinin, ailesine ikram ve infakta bulunmasının önemine dair söylediklerine de kulak vermekte fayda vardır.

Bu ay içinde pişirilmesi gelenek halini alan Aşure tatlısına gelince… Sonradan, tadındaki şeker ağırlığından dolayı bir "tatlı" olarak anılan Aşure, aslında farklı hububatın bir kazanda kaynatıldığı bir aştır. Kökeni tâ Hz. Nuh'a kadar uzanan bir gelenekten söz edilmekte ve ilk olarak bu aşı, tufandan kurtulan Hz. Nuh'un, beraberindeki müminlerin yanlarına aldıkları hububatı birbirine karıştırarak bir aş halinde pişirdiği ve herkesin, bereketlenen bu aştan yediği ve doyduğu aktarılmaktadır. Aşure'yi, her bir hububatın, farklı özelliklerine, şekillerine ve tatlarına rağmen "bir kazanda pişmeye razı" olunca nasıl bir farklı lezzetin ortaya çıkmasına vesile olduklarının güzel bir örneği olarak kabul etmeliyiz…

ÂŞÛRÂ, HZ.HÜSEYİN'İN, ŞEHADET ŞERBETİNİ İÇTİĞİ GÜNÜDÜR

10 Muharrem, yani Âşûrâ, aynı zamanda Hz. Hüseyin (ra) Efendimizin, susuz bırakıldığı çölde şehadet şerbetini içtiği gündür!.. Bugün, 1339 yıl önce yaşansa da hâlâ yüreklerde bıraktığı hüznün, mersiyeler, muharremiyeler ve kasidelere dökülüp Hz. Hüseyin ve beraberindeki yetmişi aşkın câna, yanılan gündür… Ancak bu hüznü bitimsiz kılan bir acı gerçek duruyor karşımızda… Bunca zamandır Ümmet-i Muhammed, ne Şehitlerin Serdârı Hz. Hüseyin'i; ne "insanlar ya hilkatte eşin, ya dinde kardeşindir" diyen babası Ali el-Mürtezâ'yı ve ne de kendisiyle tüm insanlığa gönderilen Mukaddes Kitabında, "Müminler ancak kardeştirler." ilkesi ve her biri bir "inci" mesabesindeki sözleriyle, "Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez…" buyuran dedesi Hz. Muhammed Mustafa'yı hakkıyla tanıyamadığı ve şanlarına lâyık bir şekilde anlayıp takdir edemediği için, Kerbelâ Faciasını da gereği gibi tahlil edemedi ve alacağı dersi alamadı… Alamadığı için gün oldu Hz. Hüseyin'i anmak için bir araya toplananlar, "Şiilere ölüm!" denilerek bombalandı, kurşunlandı… Alamadığı için, gün geldi "Sünnilere ölüm!" denilerek, mescidlerinde namazdayken kubbeleri başlarına yıkıldı, canlara kıyıldı… Öylesine acı tecrübeler yaşandı ki geçen süreçte, her 10 Muharrem, yeni Kerbelâ'ların yaşandığı bir muayyen güne döndü neredeyse!..

Ümmet-i Muhammed'in, yaşanan bunca acı tecrübelerden sonra artık "tevhid"i önceleyerek "birlik-beraberlik" şuurunu önemseyeceklerini umuyor ve bunu gerçekleştirebilmek için onları irade ve güce sahip kılmasını Rabbimizden diliyoruz. O zaman, "Kerbelâ Fâciası"nı acı bir hatıra olarak kabul etmek, bu hüzün dolu hadiseden dersler çıkarmak belki mümkün olabilir. Doğrusu İslam Dünyası olarak buna çok muhtacız!.. Zira bugün, bir "Sünnî-Şiî Savaşı"nın yaşandığı toprak parçasına dönüştürülen Yemen'de maalesef her gün yeni Kerbelâ'lar yaşanıyor!..

Bu mübarek günün, fazilet ve bereketinin huzur ve sükun olarak İslam Dünyasını sarıp sarmalamasını niyaz ediyorum. Ülkemiz adına birlik ve beraberlik vesilesi olmasını temenni ediyorum. Özellikle, yüreği evladını kaybetmenin acısıyla Kerbelâ yangınına dönen annelerin, bir an önce ciğerparelerine kavuşmalarını, Hz. Musa'yı annesine döndüren Rabbimizin, kaçırılan ve kandırılan her bir evladı da annesini şefkat dolu sinesine döndürmesini diliyorum.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN