Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ağustos 20, 2018
Kurban: Takvâ’yı ortaya çıkaran teslimiyet sınavı…

Bugün Arefe… Günlerin en faziletlisi…

Bugün Arefe… Duaların en çok makbul olduğu gün…

Bugün Arefe… Sabah namazıyla birlikte başlanan tekbirlerin semâya yükseldiği gün…

Adeta, yarınki muhteşem günün manevi atmosferine bizi hazırlamak için müminleri bilgilendiren, marifeti kuşandıran gün…

Milyonlarca mümin için, dünyanın dört bir yanından gelerek Arafat Vadisinde buluştukları o "Eşsiz Buluşma"nın yaşandığı gün…

Bizler için ise ifa edeceğimiz ibadetler ile yaşayacağımız Bayram sevincine öncülük eden gün…

Arefe gününün bereketi üzerinize yağsın; Arefe'niz mübarek olsun…

Değerli okuyucum.

Bugünkü yazımızda sizlerle Kurban ibadeti üzerine hasbihal etmeyi düşündük. Geçen yıl aynı mevsimde Hac ve Kurban ibadetiyle alakalı yazılarımızı Fikriyat arşivinden bulabilir ve okuyabilirsiniz. Bugünkü yazımızda ise Kurban ibadetinin bizlere yansıyan ve bizler tarafından farklı dersler alacağımız yönlerinden bahsetmeye çalışacağız.

Güzellikler dini olan İslam'ın her bir ibadetinde öylesine hikmetler, öylesine güzellikler var ki, üzerinde düşündükçe her yıl yeni dersler çıkarmak, ibretler almak pekâlâ mümkün… Şairin, "Bitmez güzelin vasfı, ağaçlar kalem olsa…" sözüyle ifade ettiği üzere, Allah'ın bize emrettiği ibadetlerde de işte böylesine derin manalar, sonsuz güzellikler var…

Kurban, Allah Teâlâ'nın her ümmete bir "ibadet" olarak emrettiğini bildiren ayetle (Bkz. Hac, 34) kökü çok eskilere dayanan kadim bir kulluk geleneği aynı zamanda… Fakat onu diğer ibadetlerden farklı kılan, özünde barındırdığı hikmetler olsa gerek. Zira mali bir ibadet olmasına rağmen, psikolojik ve sosyolojik birçok yönü olan bir ibadet… Şimdi geliniz bu yönleriyle Kurban ibadetine bakmaya çalışalım…

KURBAN: DEĞERİNİ TAKVA'NIN BELİRLEDİĞİ İBADET

Kurban ibadetinin en çok ilişkili olduğu kavram Takvâ'dır. Zira en özlü ifadesiyle "kulluk şuuru" diyebileceğimiz Takvâ, Kurban ibadetiyle sanki ayrılmaz bir bütündür. Hz. Adem'in oğullarını hatırlayalım… Allah Teâlâ tarafından emredilen kurban ibadetini kardeşlerden biri baştan savma bir "iş olsun" düşüncesiyle yerine getirirken, diğeri tam bir kulluk şuuru içinde "madem Rabbim bana bunu emretmiş, en güzeliyle ifa etmeliyim" diyerek vazifesini yapmıştı. Sonuçta kulluk şuuruna sahip olan Habil'in sunduğu takdime Allah tarafından kabul edilmişti. Takdimesi kabul edilmeyen Kabil, hasetlik duygularıyla kardeşini tehdit ettiğinde Habil'in söylediği sözler insanlık tarihi kadar kadîm; günümüz kadar yenidir!..

"Allah, ancak takva sahiplerinin kurbanlarını kabul eder."(Mâide, 27)

Hz. Adem zamanından beri var olan Kurban ibadetinde değişmeyen gerçek de işte bu sözleridir, Habil'in… Asırlar geçse ve zaman pek çok şeyi değiştirse de bu değişmez gerçek, Hz. Muhammed (sav) tarafından insanlara tebliğ edilen İslam Diniyle bir kez daha hatırlatılmış ve şöyle buyrulmuştur:

"Bu kurbanlarınızın etleri de kanları da Allah'a ulaşacak değildir. Lâkin, O'na ulaşacak olan şey sadece sizin bu ibadetteki kulluk şuurunuzdur, takvânızdır!.."(Hac, 37) anlaşılan, Rabbimiz Teâlâ, kanı toprağa akan, eti bize kalan bir hayvancağızı bizim hangi duygularla; hangi inanç ve şuurla kurban ettiğimize bakmaktadır. Dolayısıyla kurban ibadetine değer katan, Allah katında kıymetini belirleyen tek unsur, kulun işte bu kulluk şuurdur, yani takvasıdır… Nasıl ki, oruç eğer takva ile; kulluk şuuruyla eda edilmezse bir diyet ve perhizden öteye gitmezse; takvanın bulunmadığı bir kurban kesme faaliyeti de parasını verip karşılığında et aldığımız bir alış-verişe indirgenmiş olur!.. Sevgili Peygamberimizin (sav) bir gün elini göğsüne vurarak: "Takvâ, işte buradadır!" buyurmuş olması, işin gönülde olup bittiğini bildirmektedir. O halde, Kurban da bir gönül işidir ve bu ibadet de gönülden gelerek yapıldığında; işe gönül de katıldığında anlam kazanmaktadır. Lütfettiği nice nice nimetlere karşılık, kulun Rabbine gönlünde hissettiği şükran duygularıyla, "Ey Rabbim! Ben senin kulunum; Sen de benim Rabbim… Verdiğin nimetlere şükürler olsun. Bu şükrümün bir ifadesi olarak kurbanımı benden kabul buyur! Tıpkı Halilin Hz. İbrahim'den ve Habibin Hz. Muhammed'den kabul buyurduğun gibi…" diyebilmektir.

Kurban ibadetinde mutlaka bulunması gereken takvâ duygusuna sahip olmak için, ayrıca Hz. Adem'in oğlu Habil'i; ve canıyla, cânânıyla sınanan Hz. İbrahim'i ve oğlu İsmail'i, iyi tanımak ve geride bıraktıkları hatıralarını dikkatle "okumak" ve "tefekkür etmek" gerekmektedir.

KURBAN: BİR TESLİMİYET SINAVI

Aziz okuyucum.

Kurban, aynı zamanda tam bir "teslimiyet sınavı"dır. Aslında bu sınavı önce Habil yaşamış ve takvasını ortaya çıkararak güzel kulluğu ile başarılı olmuştu. Sonraki zaman diliminde ise bu sınava Hz. İbrahim ile oğlu İsmail tabi tutuldular. İkisi de eşsiz teslimiyetleriyle sınavı başaranlardan oldular. Bu teslimiyet sınavının ne denli büyük ve ağır bir sınav olduğunu anlayabilmek için Hz. İbrahim'in hayatına bakmak gerek…

Uzun yıllar geçmesine rağmen çocuk sahibi olamayan Hz. İbrahim, Rabbinden, kendisine "iyi huylu bir evlat" vermesi için niyazda bulunmaya devam etmekteydi. Sonunda duaları kabul olan Hz. İbrahim, seksenaltı yaşındayken İsmail'ine kavuşur. Büyüyüp tatlı bir oğlan çocuğu olan İsmail, babasının yanında beraberce iş görecek, koşturacak çağa geldiğinde, yıllardır evlat hasreti çeken babası için en tatlı zamanlarındadır artık... Ama bir gece rüyasında Hz. İbrahim'den, o çok sevdiği evladını feda etmesi istenmektedir!..

Şimdi kendimizi Hz. İbrahim'in yerine koyup düşünelim ve şöyle soralım kendimize: "Ya İsmail'in babası ben olsaydım!.."

Sadece bu soru bile, Hz. İbrahim'in nasıl bir "büyük sınav"a tabi tutulduğunu anlamamıza yetecektir. Ancak bu sınavda sadece o değil, eşi Hacer de oğlu İsmail de sınanmaktaydı…

İşte Kurban, ana-baba ile evladın; Âl-i İbrahim olarak kendilerine her namazda salât ve selam okuduğumuz o değerli aile fertlerinin teslimiyet sınavını başarıyla geçmelerinin adıdır. Bize yansıyan tarafı nedir? denilecek olursa…

Allah'ın emrine, "cânını ve cânânını" fedâ etmeye hazır bir halde sadakat ve teslimiyetin en zirve örneğini veren baba-oğul bu iki peygamberin hatırası, "Kurban" ibadetiyle yaşatılmaktadır. Nitekim, "Şüphesiz bu apaçık bir imtihandı. Biz ona, İsmail'e bedel olarak büyük bir kurbanlık gönderdik ve sonradan gelenler arasında İbrahim'in güzel bir hatırayla anılmasını sağladık. Selâm olsun İbrahim'e…" (Saffat, 109) ayetiyle, Allah Teâlâ biz müminlere Kurban ibadetiyle bu iki peygamberin hatırasını yâd etmeyi; güzel bir hatırayla anılmalarını bir "vazife" kılmıştır. Bu bağlamda, diyebiliriz ki, günümüzde Kurban ibadetini takva ve teslimiyet duygularıyla yerine getiren bir mümin, yaşadığı ve yaşattığı bu hatıra sayesinde maddi anlamda bir fedakârlıkta bulunarak yaptığı bu ibadetiyle, önce gönlünde bir sürûr ve sevinç bulacak; hanesini bir huzur ikliminin kapladığına şahit olacaktır. Kurban için harcanan para ise rızkına bolluk-bereket olarak yansıyacaktır. Hadis-i şeriflerdeki müjdelerle "günahların affedilerek" Allah'ın rızasına nâil olmak ise; kulun bu ibadeti sayesinde dünya ve ahirette en büyük kazancı olacaktır. Yarın konuya devam edeceğiz.

Vacip olan Teşrik tekbirlerini okuyarak başladığımız Arefe günümüz mübarek olsun…

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN