Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Nisan 5, 2018
Müçtehid bir İslam âliminde olması gereken vasıflar-3

Değerli okuyucum.

Müçtehid bir İslam âliminde olması gereken vasıflar başlığıyla ele aldığımız konumuza devam ediyoruz. Hatırlayacağınız üzere geçen yazılarımızda konuyu, 1) Arap dilini bilmek/Arapçaya vâkıf olmak; 2) Kur'an İlmine Sahip Olmak; 3) Hz. Peygamberin Sünnetini Bilmek; 4) Üzerinde İcmâ' ve İhtilaf Edilen Konuları Bilmek başlıkları altında ele almıştık.

Üçüncüsünü kaleme aldığımız bu yazımızda ise bu vasıflardan geri kalanlarını sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Bir İslâm âliminin içtihad yapabilmesi için sahip olması gereken vasıflardan biri de Kıyas konusunda yeterli bilgiye sahip olmasıdır. Şimdi bu önemli hususa değinelim.

5) Kıyas metodlarını bilmek:
İçtihad yapabilmek için bütün yönleriyle Kıyas'ı bilmek gerekir. Fıkıh usûlü alanında bir otorite olan İmam Şâfiî'ye göre "İçtihad kıyastan ibarettir." Kıyas metodlarını bilmek, müçtehite nasslardan (ayet ve hadisler) hükmün nasıl çıkarılacağı hususunda bilgi verdiği gibi, içtihad yapılacak konuya en yakın olan nassı seçme imkânını da sağlar. Kıyası bilmek, aynı zamanda şu üç şeyi bilmeyi gerektirir:

a) Kıyasın dayanacağı asıl hükmü bilmek: Bu dayanak âyet, hadis veya icmâ olmalıdır. Müçtehid tarafından bunlarla ilgili gerekli bilgilere sahip olunmalıdır.

b) Kıyâs'a ait genel kâide ve prensipleri bilmek: Sözgelimi, belirli ve özel bir durumu ifade ettiği sâbit olan bir nass (âyet-hadis) üzerine kıyas yapılamaz.

c) Önceki müçtehitlerin kıyas metotlarını bilmek: Böylesi bir bilgi pek çok konuda içtihad etmek suretiyle hüküm elde eden İslâm âlimlerinin görüşlerine de ulaşma imkanı sağlayacaktır.

6) Hükümlerin maksatlarını bilmek:
İslâmî hükümlerin asıl maksadı insanlar için bir "rahmet" olmasıdır. Çünkü İslam dini de kendisiyle bütün insanlığa peygamber olarak gönderilen Hz. Muhammed gibi "âlemlere rahmet"tir. (Bkz. Enbiyâ, 107)

Nitekim İslâm dininde güçlük ve sıkıntıların giderilmesi, zor olanın değil, kolaylığın tercih edilmesi de bu rahmetin bir eserdir. Hz. Peygamber'in (sav) iki seçenek arasında muhayyer bırakılınca her zaman –ümmetine sıkıntı olmasın düşüncesiyle- kolay olanını tercih ettiğini unutmamak gerekir. Müçtehid de her bir içtihadında, Ümmet-i Muhammed'in sıkıntılarına çözümü hep bu rahmet bağlamında çözmeye çalışan kişidir. Böyle bir kimse Şâtibî isimli İslâm âliminin şu sözleriyle tarif ettiği kimsedir: "İnsan, Allah ve Resûlünün bu hükümlerdeki maksatlarını anlayabilecek bir dereceye gelirse, işte o, ilim öğretme, fetvâ verme ve Allah'ın hükümlerini insanlara açıklama hususunda Resûl-i Ekrem'in (sav) vârisi olma özelliğini elde etmiş olur."

7) Doğru bir anlayış ve takdir gücüne sahip olmak:
Müçtehidin gerçek ve doğru fikirleri, yanlış olanlardan ayırt etme yeteneğine sahip olması demektir. Bu ise müçtehidin keskin bir zekâ, feraset ile birlikte olayları doğru bir şekilde teşhis etme ve yorumlama özelliklerine sahip olması anlamına gelmektedir. Bu yeteneğin, mantık ilmini bilmekle taçlanacağı söylenebilir. Zira doğru anlayış ve takdir işleminde mantık bilgisi kişiye önemli katkılarda bulunabilmektedir.

8) Samimi niyet ve sağlam inanç sahibi olmak:
Bilinen bütün büyük müçtehitler, verdikleri fetvalar ile şöhret kazanmadan önce ihlâs ve takvâlarıyla meşhur olan kimselerdir. Bu değerli İslâm âlimleri içtihatta bulunurken aynı zamanda tevazuu da elden bırakmamışlar ve şöyle demişlerdir: "Biz bu konuda görüşümüzün doğru olduğuna inanıyoruz. Fakat yanlış da olabilir. Yine biz bu konuda başkalarının görüşünün yanlış olduğuna inanıyoruz. Fakat doğru da olabilir."

Konuyla ilgili olarak İmam-ı A'zam Ebu Hanîfe de, "Bu, bizim ulaştığımız en iyi neticedir; kim bundan daha iyisine ulaşırsa ona uysun!" demişti.

Samimi bir niyet ve sağlam bir iman ile Müslümanların sıkıntılarına çözüm getirmek, sorularına cevap bulmak maksadıyla içtihatta bulunan bir kimseye Allah'ın yardımı söz konusudur. Niyeti kötü olan ve itikadında bozukluk bulunan kimseler ise bu ilahi yardımdan mahrum kalırlar.

Samimi niyetle yola çıkan büyük İslâm âlimleri, bilmedikleri konularda asla "biliyor" görünmeyi düşünmemişlerdir. İmam Mâlik'in otuz altı soruya "bilmiyorum" cevabını vermesi anlamlıdır.

Yine onların maksatları, birbirlerinin görüşlerini tenkit ederken birbirlerini tahkir etmek, küçümsemek ve küçük duruma düşürmek değildir. Gerçeği bulma hususunda birbirlerine yardımcı olmaktır. Bu ise yine ancak samimi niyetle mümkün olacaktır.

Kıymetli okuyucum.

Yukarıda zikrettiklerimiz, İslâm hukukçularının ittifakla bir müçtehitte bulunmasını kabul ettikleri şartlar/vasıflar/özelliklerdir. Bu şartları kendisinde toplayan bir İslâm âlimine "mutlak veya müstakil müçtehid" denilir. İslâm tarihinde, ihlas ve samimiyet; takva ve verâ (şüpheli şeylerden bile kaçınmak) üzere yaşadıkları hayatlarını salih ameller ile mamur ederek bir "ömür" geçiren İslâm âlimleri içinde nice müçtehitler çıkmıştır. İtikâdî ve amelî mezhep imamları olarak bilinen Mâturidî, Eş'arî, Ebu Hanife, Şafiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel Hazretleri başta olmak üzere pek çok değerli ilim ve fazilet ehli kimseler, bu dinin "kutup yıldızları" gibi, Ümmet-i Muhammed'in ferdî ve içtimaî dertlerine derman olmaya çalışan şahsiyetlerdir. Kendilerini rahmetle yâd ediyoruz.

Gelecek yazımızda konuya son kez temas ederek tamamlamaya çalışacağız inşâallah…

Sağlıcakla kalınız efendim.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN