Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ocak 8, 2018
Bize ne oldu böyle?...

Gazetelerdeki en son cinayet haberlerinden biriydi: "81 yaşındaki adam, 79 yaşındaki karısını nacakla başına vurarak öldürdü."

Karısını, çocuklarını öldüren, kızını rehin alan gözü dönmüş kişilerin vahşet yüklü cinayet haberlerini okumadığımız bir gün geçmiyor!.. Ancak kan donduran bu tür haberlerden, toplum olarak artık etkilenmediğimiz, "sıradan" bir bilgi gibi kabullendiğimiz bir duruma da geldik maalesef. Bize ne oldu böyle?..

En son, yaşı seksen bire ulaşmış bir adamın, yıllardır aynı evi paylaştığı, koca bir ömrü birlikte geçirdiği yetmiş dokuz yaşındaki eşini, kısa saplı küçük bir odun baltasıyla kafasına vurarak öldürdüğü haberi okuyunca, yine o yakıcı soru takıldı zihnime: Bize ne oldu böyle?..

Değerli okuyucum.

Toplumsal hayat içinde yaşadığımız olayların hem sosyolojik hem de psikolojik açıklamaları vardır. Bunlar zaman zaman ilgili alanların uzmanları tarafından ortaya konulur. Bilimsel teoriler, tespitler, bulgular, çalışmalar, incelemeler, tezler vs… Üzülerek ifade edelim ki, yıllardır sosyologlar, psikologlar, psikiyatristler toplumdaki bu kötü gidişe, kötü yönde evrilişe ve iyiliklerin azalıp kötülüklerin çoğaldığı bir dönüşüme dikkat çektikleri halde maalesef sorumluluk sahibi makam ve merciler; kişi ve kurumlar üzerlerine düşen vazifeyi yerine getirmedikleri için durum her geçen gün kötüye gidiyor.

Yaşını başını almış, kendisinden olgunluk beklenen seksen bir yaşındaki bir insanın, aynı yaşlardaki eşini bir küçük baltayla öldürmesi, gerçekten çok acıklı, çok müessif bir hadise…

Allah Teâlâ'nın "tüm insanlığa bir öğüt olarak gönderdiğini" ifade buyurduğu (bkz. Kalem, 52) Kur'an-ı Kerim'de bir ayet evlilik hayatını tasvir etme adına çok manidârdır. Rûm suresinin 21. Ayetinde şöyle buyurulmaktadır:

"Allah'ın varlığının (kudretinin) işaretlerinden biri de O'nun sizleri birbirinize eşler kılmasıdır. Birbirinize huzur kaynağı olasınız diye… Ve aranıza sevgiyi ve merhameti var etmiş olması da yine O'nun varlığının işaretlerindendir. Düşünen, tefekkür edenler için bunda nice ibretler vardır."

Ayetin bizi ilgilendiren tarafı şudur: Nikah bağı ile eşler arasında sevgiyi de merhameti var eden Allah'tır. Demek ki, evlilik hayatı sevginin paylaşıldığı, merhametin ise buna eşlik ettiği bir süreçtir. Bazen ele ele tutuşan, birbirinin yorgun ve fersiz dizlerine destek olarak yürüyen yaşlı karı-koca resimleri bana hep bu ayeti hatırlatır. Çünkü Allah'ın, her bir karı-koca çiftine özel sevgi ve merhamet verdiği hakikatinin tezahürüdür bu resimler, bu manzaralar…

Çeşitli yokluk ve yoksulluklarına rağmen, hayatı muhabbetle paylaşan ve yuvalarını, çevrelerini bu merhametle güzelleştiren büyüklerimizden sonra sahnede olan bizlere ne oldu böyle? Nedir, kaybettiğimiz? Hangi şeydir yitirdiğimiz?..

Kanaatimizce konunun iki yönü var. Bir kişisel, diğeri ise toplumsal… Önce kişisel olanı üzerinde duralım istiyoruz.

MERHAMET DUYGUSUNU KAYBETTİK KALPLERİMİZDEN

Farkında bile değiliz sanırım, ama kalplerimizde merhamet denilen çınar, kurudu ve yok oldu âdeta… Uhud Dağı'ını işaret ederek "İşte Uhud! Biz onu severiz o da bizi!" diyerek gönlünde, taştan kayadan müteşekkil bir dağa bile sevgi duyduğunu ilan eden Son Peygamberin ümmeti, sadece insanlara değil bitkilere de, hayvanlara da aynı merhametten nasipler sunarak kurdu İslam Medeniyeti'ni… Göç yolunda hasta düşen ve yaralanan kuşlar için Gurebâhâneler kurup onları tedavi etmeyi düşünen bir ecdâdın torunları olan bizlerin evlatları, gençleri ve torunları, bu dünyayı, yeryüzünü bizlerle birlikte paylaşma hakkına sahip olan kedilere-köpeklere akıl almaz işkence ve eziyet çektiren kişiler haline geldi... Bugün merhametsizlik adetâ bir virüs gibi her tarafa sirayet etmiş durumda. Bebeğinin yanında karısını tekmeleyen, çocuğunun gözü önünde bir süredir ayrı yaşadığı eşini öldüren kişilerdeki bu merhametsizliği teşhis etmek, tanımlamak, farkında olmak ve farkındalık oluşturmak adına yapılması gereken çok işler olduğu kanaatindeyiz.

Konunun ilahiyat alanını ilgilendiren bir tarafı da vardır. Zira, merhametsizliğin en önemli sebeplerinden birisi kalbin katılaşmasıdır. Kalp katılaşması ise Kur'an-ı Kerim'de üzerinde durulan ve önemsenen bir durumdur. Bakara suresinin 74. ayetinde konuya dair ifadeler aynen şöyledir:

"Sonra kalpleriniz taşlar gibi kaskatı hale geldi, belki de taşlardan da katı… Çünkü öyle taşlar vardır ki, içinden nehirler çağlayıp akar…"

Taşlar, kayalar misali katılaşan kalplerin kararttığı vicdanlar artık işlemez, ışımaz hale geldiğinde kaçınılmaz sonuç merhametsizlik olarak karşımıza çıkıyor. Bazen cansız eşyaya, bazen bitkilere, hayvanlara ve insanlara… Hem de hayatı paylaştığı kadar yakın kişilere…

Merhametsizliğin inanç yokluğu, kutsal değerlerden mahrumiyet ile yakın bir ilişkisi olduğu bilinen bir gerçek. Bu nedenle, kısaca "mukaddesat" dediğimiz kutsal değerlere sahip olma ve bunlara bağlanma hususunda yeni yetişen neslin çok özenle ve dikkatle yetiştirilmesi gerekiyor. Merhamet, içimizde yaratılıştan var olan; ama eğitim-öğretimle, talim ve terbiye ile büyütülüp yetiştirilmesiyle gerçekleştiği gibi, bunlardan mahrumiyet ya da olumsuz yöndeki çabalarla yok edilmesi de ihtimal dairesi içinde olan bir duygudur. Çocuğun, ailesi içinde merhamet örneklerini müşahede etmesi son derece önemlidir. Zira o söylenenlerden ziyade gördüklerinden etkilenir. Dolayısıyla ailede ve okulda, "Değerler Eğitimi" önemli bir eğitim-öğretim alanıdır. Çünkü değerlerden ve değerler eğitiminden mahrumiyet, tek başına bilginin yeterli olmadığının nice örnekleriyle tartışılmaz bir öneme sahiptir. Merhum Akif belki bu sebeple, aşağıdaki beyitleri yazmıştı:

"Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır.
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundadır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdan'ın
Ne irfanın kalır te'siri kat'iyyen, ne vicdanın."

Bu önemli mevzuun geri kalan yönlerini önümüzdeki yazıda ele alacağımızı ifade ederek toplumsal anlamda hepimize huzur, sağlık ve esenlikler temenni ediyorum.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN