Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Kasım 9, 2017
Peygamberimize ilâhi hitab: Affet…

Değerli okuyucum.

Bir önceki yazımızda Allah Teâlâ'dan af dilemenin öneminden bahsetmiş ve Sevgili Peygamberimizin, (sav) Allah'a yönelerek O'ndan bağışlanma ve af dileme hususunda bizlere tavsiyelerine ve Sünnet-i Seniyye'deki uygulamalarına değinmiştik.

Günümüzde sabırsız ve tahammülsüz bir hale gelen modern dünya insanı, affetme erdemini neredeyse unuttu. Sosyal hayat içinde insanların affetmeyi değil, bir şekilde "cezalandırma"yı tercih etmeleri maalesef çok düşündürücü bir hal aldı. Hâlbuki Müslümanlar olarak bizleri ilgilendiren yönüyle meseleye bakacak olursak; kulun Allah'a yönelerek O'ndan bağışlanma dilemesini emreden pek çok ayet yanında, aynı şekilde insanlara karşı af yolunu tercih etmeyi emir ve tavsiye eden nice ayetler vardır, Mukaddes Kitabımız Kur'an-ı Kerim'de…

Öte yandan peygamberlerin, kendilerini bu yüce vazife ile insanlara gönderen Allah Teâlâ'nın ilahi gözetimi altında insanların hatalarına karşı nasıl hareket edecekleri konusunda da vahiy yoluyla bilgilendirildikleri ve insanlık tarihinin kadim dönemlerinden en son peygambere gelinceye kadar bu kutlu elçilerin, "affetme" yolunu tercih etmeleri hususunda emirler aldıkları bilinen hususlardandır.

Son Peygamber Hz. Muhammed (sav) Efendimiz de, Kur'an-ı Kerim aracılığıyla bahsi edilen hususlarda bilgilendirilmiştir. Allah Teâlâ tarafından ona yapılan telkinler, aynı zamanda bütün müminler için çağlar üstü bir özellik taşır ve kıyamete kadar tazeliğini korur. Sözü şu ayet-i kerime'ye getirmek istiyorum:

"Ey Habibim! Sen affa sarıl, iyi ve güzel olan şeyleri insanlara emret ve cahillerden de yüz çevir." (A'râf, 199)

Bu ayet, Peygamberimizin şahsında aynı zamanda, tüm müminlere, günlük işlerinde, farklı zaman ve zeminlerde affetme yolunu tercih etmelerini tavsiye eder.

Öfkeli anında nefsine hâkim olarak kendini tutan ve ardından affetme yolunu tercih eden kişilerden Al-i İmrân suresinin 134. ayetinde övgüyle şöyle bahsedilmektedir:

"(Takva sahipleri), bolluk anında da darlık vaktinde de Allah için harcamada bulunurlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler." Çünkü sabretmek ve affetmek kolay şeyler değildir. Bundan dolayı olsa gerek Allah Teâlâ, "Kim sabreder ve affederse, iyi bilsin ki, bu kararlılık ve çaba isteyen bir iştir."(Şûrâ, 43) buyurmaktadır. Aynı zorluğa işaret eden bir atasözümüz de bu işin, "er kişilerin harcı" olduğunu ortaya koymaktadır.

"İyiliğe iyilik, her kişinin kârıdır.

Kötülüğe iyilik, er kişinin kârıdır.

Öte yandan Allah Teâlâ, bir başka ayet-i celile'de affetmeyi başarabilenler için şöyle bir müjde vermektedir: "Size verdiğimiz her şey, şu dünya hayatının kısa vadeli bir hazzıdır. Ama Allah katında bulunanlar daha değerli ve daha kalıcıdır. Bu, iman eden ve Rablerine güvenen kimseler için böyledir. İşte onlar, büyük günahlardan ve hayasızca davranışlardan kaçınırlar, dahası öfkeli zamanlarında bile affetme faziletini gösterirler." (Şûrâ, 36-38)

Hayatı boyunca, insanların kusurlarına karşı hoşgörülü ve affedici tutumuyla en güzel örnekleri veren Peygamber Efendimiz (sav) kendisine türlü türlü eza ve cefa eden kimseler için beddua etmemiş ve dilinden şu niyazlar dökülmüştür:

"Yâ Rabbi! Kavmimi affet. Çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar."

Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, af yolunu tercih eden kişinin aslında bu davranışıyla kendi değerini artırdığına da dikkatimizi çekmektedir. Bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: "Affeden kulun bu affı sebebiyle Allah ancak onun değerini arttırır. Allah için tevazu gösteren kimseyi de Allah yükseltir."

Sevgili Peygamberimiz (sav), özellikle emrimiz altında bizlere hizmette bulunan kimselere karşı da hoşgörülü ve affedici tutum içinde bulunmamızı tavsiye etmekteydi. Hizmetçilik vazifesini icra ederken yaptıkları hatalardan dolayı onları affetmek gerektiğini ifade ederken, kendisine "hizmetçimi kaç sefer affedeyim" diye soran birine şu cevabı veriyordu: "Her gün yetmiş defa!" Şüphesiz, bunun "kesretten kinaye" denilen yani çokluğu ifade eden bir tabir olduğunu hepimiz anlarız. Peygamberimiz (sav) bu ifadesiyle bize bu konuda ne kadar "engin gönüllü" olmamız gerektiğini öğretmek istemişti.

ÜLKELERDEN ÖNCE GÖNÜLLERİ FETHEDEN PEYGAMBER

Mekke'nin fethi İslam tarihinde son derece önemli bir olaydı… Çünkü bu fetih sadece ve sadece Allah'ın yardımıyla ilahî bir lütuftu… Sevgili Peygamberimiz de müminler de bunu böyle biliyordu. Asıl dikkat çekici husus, fetihten sonra muzaffer bir komutan olarak Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin sergilediği tavırdı. Çünkü O, bir zamanlar müminlere çeşitli eziyetleri reva gören, hayatlarına kast eden bu insanlara şimdi bir rahmet ve şefkat eli olup yine tutuyordu ellerinden…

−Benden, size nasıl davranmamı bekliyorsunuz? diye sorunca,

−Sen ki, kerîm insanın kerîm evladısın. Senden iyilikten başka bir şey beklemeyiz, dediler hep birden… Resûlullah (sav) Efendimiz bir kez daha yüce ahlâkının güzelliğini sergileyerek şunları söyledi:

−Bugün ben de size kardeşim Yusuf'un dediklerini söylüyorum.

"Bugün size karşı bir kınama yok. Allah sizi mağfiretiyle bağışlar. O merhamet edenlerin en merhametlisidir."

Tarih kitapları Mekke'nin fethinden sonra nice farklı kişilik özelliklerine sahip kimselerin, Peygamberimizin huzuruna gelip bağlılık yemininde bulunduğunu ve O'nun da bunların hepsini kabul ettiğini yazarlar... Hem de hiçbirinin geçmişte yaptıklarını yüzlerine vurmadan… Bunların içinde en çarpıcı örnek ise Hind ve Vahşi ikilisiydi ki, sevgili amcası Hz. Hamza'nın cansız bedenine her türlü işkenceyi uygulamışlardı. Onlar bile Rahmet Peygamberi tarafından affedilmişlerdi… Çünkü O, ülkelerden önce gönülleri fetheden bir komutan olmanın zirve örneğiydi. Ve O, insanları öldürmek için değil, insanlığa hayat bahşetmek için gönderilmişti…

Sözlerimizi şanlı ecdadımızdan gönül ve irfan ehli, musiki semâmızın kutup yıldızı merhum Buhûrizâde Mustafa Itrî Efendi'nin, Peygamber Efendimize hitaben yazdığı Na't-ı Şerif'inden aldığımız iki beyitle tamamlayalım.

El benim, dâmen senin, ey Rahmeten li'l-âlemîn
Şöhretim isyân benim. Sen afv ile meşhûrsun

Yâ Resûlallah! Umarım, diyesin rûz-i cezâ
-Gerçi cürmüm çoktur ammâ-, Itrîyâ mağfûrsun!..

Yaradılanları Yaradan hatırına affedebilen ve Yaradan'ın affına mazhar olan kullardan olmak dileğiyle sağlıcakla kalınız efendim.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN