Arama

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Eylül 6, 2018

Tarih bir topluluk, bir medeniyet, bir halk veya devletin yaşamış olduğu olayların anlatımıdır. Tarih dünyanın medeniyete kavuşmasında en büyük etken olan insanın oluşturduğu toplum ve topluluklardan, bu toplum ve topluluklarda meydana gelen değişim ve değişikliklerden söz eder. Tarih, olayların meydana geldiği zaman ve mekânları, bu olayların nerede ve nasıl meydana geldiğini anlatır. İnsanların faaliyetlerini ve bu faaliyetler sonunda meydana gelen olaylar tarihi oluşturan olaylardır. Fakat bazen insanların iradeleri dışında meydana gelen tarihi olaylar vardır ki bunlar da tarihin ilgilendiği konular olup tarihin seyrini değiştirebilen türden olaylar olduğu için tarihin ana konularından kabul edilmiştir. Örneğin Nuh Tufan'ı, Yemendeki Seylü'l-Arim olayı, Orta Asya'daki kuraklık gibi hadiseler insan iradesinin dışında olan ve tarihi oluşturan olaylardandır.

Tarih, insanların arzu ve emelleri ile düşüncelerini yansıtan, öncü konumundakilerin yönlendirdiği sosyal hadiseleri, toplumların örf ve adetlerini, gelişme, yükseliş ve tekamülleri ile nihayette yozlaşarak yok oluşlarını ve bu çerçevede ortaya çıkan olayları konu edinmektedir.

Tarih ilmi insanların başarıya ulaşması için onları teşvik etmek, yanlışlıklardan uzak kalmaları için kötülüklerden sakındırmak, onlara öğüt vermek, geçmişten ibret olmalarını sağlamak gibi faydalarla dolu olan bir ilimdir. Bu hususların, ayrıntılı tanımlarla gerçeklerin yazıya dökülmesi, ayırt edici özelliklerinin ifade edilmesi ve vakitlerinin tayin edilip kaydedilmesi olayıdır. Zira Hz. Peygamber (sallallahu Aleyhi vesellem), "dünyada mesut ve bahtiyar kişi, başkalarının başından geçen musibetlerden ibret alan kimsedir" sözleriyle buna dikkat çeker.

Tarih, geçmişi yargılamak, gelecek çağların yararı için bugünün insanına yol göstermek görevini üstlenmiştir. Tarih fazla yüce görevlere talip değildir. O yalnızca gerçekte nasıl olduysa olayı aynen yansıtmak ister.

Kısaca tarih; geçmişin olaylarını, insanları ilgilendiren toplumsal olayları anlatan bir bilim, çeşitli şekillerde ifade edilmiş olsa da bir düşünce özelliği içeren sözler çıkarılması gereken bir alan olarak anlaşılmıştır.

Kur'an-ı Kerim'de vakit verirken yıl belirtmeyip daha çok gün, ay, mevsim, sabah akşam, gece, gündüz gibi kavramları zikretmektedir. Özellikle "Gerçekten Allah katında gökleri ve yeri yarattığı günden beri ayların sayısı Allah'ın kitabında (bilgisinde/levh-i mahfuzda) on ikidir…" (et-Tevbe, 9/36) ayeti ayların sayısını belirterek bunu en güzel bir şekilde ifade eder. Ayların on iki olduğu hususu Allah tarafından peygamberleri aracılığıyla insanlığa öğretilen vahyi bir bilgi olup bu gibi bilgilere peygamber öğretileri adını veriyoruz. Demek ki ayların sayısı insanların bir buluşundan daha çok insanlığa Allah tarafından öğretilen bir bilgidir. Zira ayların on iki olduğunun bilindiği dönem ve tarihi bilmiyoruz. Bunu hangi milletin ne zaman ilk defa kıllandığını kesin olarak ifade etmek mümkün değildir. Ancak ilk takvimden söz eden her bir millet ayların sayısını on iki olarak bilmiş ve öyle kullanmıştır. Burada Kur'an sabitelerinin tarihe olan etkisi iman eden insanların eylemlerine olan Kur'anî etki sonucunda ortaya çıkan gerçeğin Kur'an ile tarih arasında kurulacak bağın hangi noktadan hareketle ortaya çıktığını göstermektedir.

İslâm'ın tarih yorumu zaman ve mekan ötesinde Allah'ın razı olacağı bir bakış açısıyla yapılan yorumdur. İslâmî yorum sınırlı olan çağdaş bakış açısını her zaman aşmak zorundadır. Olaylara tam bir açıklıkla bakıldığı gibi insanlar arasında siyah beyaz ayırımı yapmadan ancak bu ırkların etki ve varlığını da göz önünde bulundurarak yapılan yorumdur. İslam'ın evrensel bakışı ile ırklar arasında ayırım yapmaksızın her türlü ırkçılığı reddeden bir anlayışla dar kalıpları aşarak coğrafi sınır, renk ve ırk ayırımı yapmadığı halde ayrı ırkların ayrı özellikler taşıyacağı anlayışını ortaya koyması ona ayrı bir "yorum özelliği" kazandırmaktadır. Bu yorum da realist/gerçekçi bir yorum tarzıdır.

İslâm, olma ihtimali olan gelecekteki meseleleri ele alıp bunların etkisinde kalarak yorum yapmaz. Olmuş olayları ve hal ile ilgili olarak herhangi bir savunma, temize çıkarma, değiştirme, sözü evirip çevirmeye girmeden gerçeklerden olduğu gibi söz eder. Fakat olayların meydana geldiği mekânda hedeflerine, ideallerine ve gayelerine ulaşmaya çalışır. İslam, Huneyn gazvesinin ilk anlarındaki olayı bir kaçış olarak değerlendirirken Uhud'ta da bir mağlubiyetin olduğunu beyan eder. Ancak bu kaçış ve mağlubiyete sebep olanların yanlışlığını da açık bir ifade ile yüzlerine vurur. İşte İslam böyle gerçekçi bir yorumla olaylara yaklaşırken Müslümanların, hatalarını savunmağa ve temize çıkarmağa çalışmalarını ve gerçekleri yorumlamada yanlış bir tavır içinde olmalarını istemez. Bunu yaparken de ümitsizliğe kapılmış olan kitleleri bu tarihi olaylardan ibret almalarını ister. İslam'ın tarihe bakış açısı geçmiş, hal ve gelecek zaman buudlarını bilgi olarak tamamen kapsaması ve geçmiş, hal ve gelecekteki olayları bilmesiyle diğer sistemlerden ayrılır. Ayrıca biraz da olsa sezgi, görme ve kavrama özelliklerine sahip olmasına rağmen insanın zihin ve zekâsından kaçan, ruhunun derinliklerine işlemiş olup fıtrat ve zatının terkibinde bulunan özelliklerini tamamıyla kavrayamadığı bilinen bir husustur. Bunun yanında insanoğlu aklî, duygusal ve vicdanî eksiklikler ve sarsıntılarına da bakıldığında Kur'an'ın da ifadesiyle son derece zayıf kaldığı görülmektedir. Ama ilahi bakış açısı geçmiş ve şimdiki zaman olaylarını gelecek ile ilişkilendirerek yorum yapması tarihi oluşumun gerçek özellik ve buudlarını içermektedir. İşte bu yorum tarzı olması gereken hususlarda değil de, "fiilen meydana gelmiş" olayların yorumunda objektif bir üslûpla ortaya çıkan bir yaklaşımdır.

İslam ve Kur'an, tarihin hareket ve oluşum planlarını "sünnetullah" çerçevesinde belirlemektedir. İslam tarih yorumcuları, tarihi en iyi bir şekilde yorumlamak için bu ilkeyi kullanmaktadırlar. Onlar için en önemli ve mükemmel yorum tarzı ilahi kanunlar (sünnetullah) çerçevesinde yapılan yorum tarzıdır. Onlar, tarihin anlaşılmasını sağlamak, hareketinin unsurlarını kavramak ve olayların vardığı sonuçları ile bu olayların karmaşık yönlerini çözmeye çalışmak için bu yorum metodunu ve tarzını bir hareket noktası olarak kabul etmektedirler.

İslam tarihçileri ve tarih yorumcuları, Kur'an-ı Kerim'in insanlığa hitaben indirilmiş bir ilahi mesaj ve insanlığın hayatına müdahil olduğu gerçeğinden hareketle bütün yorumlarında onu esas alırlar. Zira Kur'an-ı Kerim tarih yorumuna bakış açısını şekillendirecek en önemli unsurdur. Kur'an'ın insan hayatının seyrine olan müdahalesi bunu zorunlu kılmaktadır.

Devam edecek...

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN