Arama

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Ağustos 21, 2018
Sağ­lam bir top­lu­m haramlardan uzak kalan bir toplumdur

Kur'ân-ı Kerîm'in temel meselelerinden bu konuda ele alınması gereken diğer bir gerçek vardır ki bunun mutlaka gözden geçirilmesi ve üzerinde etraflıca durulması gerekmektedir. Kur'ân bize insanın yeryüzündeki her türlü ruhî ve maddî oluşumu ile insanı bir ruh ve bir avuç topraktan yaratılmış bir varlık olarak yeryüzündeki faaliyetleri açısından ele alınması gerektiğini belirtir. İnsanı gerek fert ve gerekse toplum olarak ele aldığımızda onun yeryüzünün halifesi mevkiini işgal etmesi açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'in insanın bedenî ve maddî yönünü ele aldığı meselede de yine dinî tecrübelerinin yanı sıra ruhî yönüne yöneldiğini hep dile getirdiğimiz bir husustur. İnsanın maddî ve manevî yönlerinin dengeli olarak ele alınmasının onun yeryüzünün halifesi olmasının temel şartı olduğunu Kur'ân-ı Kerîm, sürekli olarak te'kid etmektedir. Onun maddî veya ruhî yapısından herhangi birisinin akamete uğramasıyla veyahut da çözülüp parçalanmasıyla gerek fert olsun, gerekse bu tür fertlerin oluşturduğu toplum olsun aynı şekilde çözülür ve yok olma noktasına gelebilir.

Kur'ân-ı Kerîm'de madde ile ruh arasındaki denge meselesi bir çok yönüyle incelendiğinde ayetler arasında mükemmel bir ağın örülmesiyle konunun birden çok şekil aldığı da müşahade edilmektedir. Mesela, ayetlerden bir tanesini ele alıp baktığımızda bu ayet gayet açık olarak süsten ve süslenmekten bahsetmektedir ki bu ayet de insanoğullarının bu emre itaat etmelerini ve süslenmelerini emreden bir özellik taşıdığı görülecektir. Hem de bu süslenme nerede? Mescidlerde ve her mescitte. İnsan tecrübesinin gayesine ulaşabilmek için dünya hayatının süslerinden tamamen soyutlanması hususunda zinetlenmesi gerekmektedir. Zinet süslenmek ama temizlenerek arınarak günahlardan ve haramlardan arınarak süslenmek demektir.

"Ey Ademoğulları her mescidde ve mescidin yanında zinetlerinizi kuşanınız yani süsleniniz" ayetinin ardından aynı şekilde son derece açık bir davet ile insanoğlu israf noktasına varmayacak şekilde arzu ettiği gibi yiyip içebileceği hususu da kendisine mubah kılınmıştır:

"Ey Ademoğulları! Her mescidde (her namaz kıldığınızda her mescidin içinde ve yanında) zinetlerinizi alınız, (güzel elbiselerinizi giyinin), yeyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O israf edenleri sevmez." (el-A'râf, 7/31).

Bunun hemen ardından gelen ayet de aynı şekilde meseleyi son derece daha da netleştiren bir üslupla ve soru ile söze başlamaktadır:

"De ki: 'Allah'ın kulları için çıkardığı zineti ve süsü temiz ve hoş rızıkları kim haram kılmıştır?' De ki: 'Bu zinet ve temiz rızık dünya hayatında iman edenler içindir. Kıyamet günü ise yalnız onlara, iman edenlere hastır.' İşte biz ayetleri bu hükmü açıkladığımız gibi diğer hükümleri ve tevhit terimlerini bilenler için böylece açıklarız." (el-A'râf, 7/32).

Kaynağı ne olursa olsun ister ceset, ister ruh olsun İslâm'da kesinlikle haram ve reddedilmiş olan husus fuhuştur, kötülüktür, helal olmayan rızıktır, emek harcanmadan elde edilen kazançlardır. Buradaki haram kılınmış veyahut da sınırlandırılması doğrudan doğruya ceset olduğundan dolayı ilk önce ceset için yasaklanmış değildir. Veyahut da bu yasaklamalar bir içgüdü ve arzular için de yasaklanmış değildir. Bu nefsani arzular ruhun yolunda dikilip duran herhangi bir ihtiyaç unsurları da değildir. Yukarıda zikrettiğimiz iki ayetin hemen akabinde gelen ve hayasızlık ve fuhşiyatı dile getiren üçüncü ayet de aynı şekilde meseleyi gayet açık bir tarzda, ortaya koymaktadır.

"De ki: 'Rabbin ancak hayasızlıkları (fuhşiyât, küfür gibi) onların açık olanını gizli olanını bununla beraber her türlü kötü günahı, haksız isyanı (haksız yere yapılan zulüm ve fiili) Allah'a asla bir burhan indirmediği herhangi bir şeyi ortak koşmanızı ve Allah'a bilmediğiniz şeyleri isnat etmenizi haram kılmıştır." (el-A'râf, 7/33).

Daha evvel gelip geçmiş ve dinlerini kendi elleriyle tahrif etmiş olan kimselere hitap eden bu ayet Cenab-ı Allah'ın güzelliklerden helal kıldığı birçok şeyi kendilerine haram kılmaktadırlar. Bunun mefhum-u mahilifi ise, haram kılınanların hükmünü önemsemeyip helal gibi telakki ederek haramları helal yapanlardır. Birçok ayet-i kerime de insanoğlunun birçok hususlarda arzu ettiği gibi dünyadan ve içindekilerden de faydalanabileceğini belirtmektedirler. Eğer bu dünyadaki nimetler insanoğluna helal olmayacak olsaydı neden Allah bu güzellikleri yarattı ve neden acaba dünyanın dört bir tarafında değişik bitki ve hayvan türlerini yayıverdi?

"Tevrat indirilmezden evvel İsrail (Yakup)'un kendisine haram kıldığından başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helâl idi." (Âl-i İmrân, 3/93).

"De ki: 'Haydi Allah bunu haram kıldı diye şahitlik edecek şahitlerinizi getirin.' Şayet şehadet ederlerse sen de onlarla beraber olup şehadet etme." (el-En'âm, 6/150).

"De ki: 'Bana vahyolunanlar arasında (haram dediklerimizi yiyen bir kimsenin yiyeceği) içinde ölüden, dökülen kandan, pisve haram olan domuz etinden, yahut Allah'tan başkasının adına boğazlanmış bir hayvandan başka haram kılınmış bir şey bulmuyorum..." (el-En'âm, 8/143-145).

"De ki: 'Allah'ın size indirdiği ve kendisinden bir kısmını haram ve bir kısmını da helal yaptığımız rızıktan ne haber? De ki Allah mı size izin verdi de öyle yaptınız, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?" (Yûnus, 10/59).

"O çardaklı ve çardaksız cennet (gibi yükselen asma ağaçlarım ve yere yayılan üzüm) bağlarını o meyveleri ve tatları çeşitli hurma ağaçları, ekinleri birbirine hem benzeyen hem de benzemeyen zeytinleri, narları yaratıp yetiştiren odur. Bunların her biri meyve verdikleri zaman meyve ve mahsullerinden yeyin. Devşirildiği ve biçildiği gün de hakkın hakkını (zekâtını) verin, israf etmeyin. Çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez." (el-En'âm, 6/141).

"Müşrikler: 'Allah dileseydi biz ve babalarımız ona ortak koşmazdık ve kendiliğimizden hiçbir şeyi haram kılmazdık' diyeceklerdir." (el-En'âm, 6/148).

"...Dediler ki: Eğer Allah dileseydi biz ve babalarımız kendisinden başka hiçbir şeye ibadet etmezdik. Onsuz hiçbir şeyi haram kılmazdık. Kendilerinden evvelkiler de böyle yapmışlardı." (en-Nahl, 16/ 35).

Son iki ayet haramlar ile birlikte hemen yan yana ve arka arkaya Allah'a şirk konusunu da dile getirmektedir. Çünkü bir şeyi haram kılmak Allah'a aittir. İnsanların kendilerinden bir şeyi haram veya helal kılmaları Allah'a şirk koşmak anlamındadır. Herhangi bir şeyi helal veya haram kılıp bu konuda Allah'ın hükümlerini değiştirmek en büyük bir kötülük ve günahtır. Fakat yeryüzündeki kötülüklerin en büyüğü de Allah'a ortak koşmaktır. Bundan dolayı da ister küçük, ister büyük olsun, Allah'ın razı olmayacağı bir şekilde herhangi bir hükmü değiştirmek kesinlikle kabul edilemez bir yaklaşım ve İslâmî olmayan bir davranıştır.

Helal rızık ve helal lokma Müslüman için vazgeçilmez imani bir meseledir. Helali helal, haramı da haram olarak kabul edip bunlara bir imanî davranış ve amel gözü ile yaklaşmak İslami bir tavırdır. Bunun aksine hareket de yani helali haram, haramı helal görmek anlamına gelir ki bu iman ve İslamla bağdaşamaz.

Konuya devam edeceğiz...

Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN