Arama

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Mart 12, 2018
Filozof tabip Ebu Bekir Zekeriya er-Râzî’nin tıp ve tabip ahlâkı

Filozof Tabip Ebu Bekir Zekeriya er-Razi'nin hekim ahlâkına dair yazdığı bir eseri et-Tıbbu'r-rûhânî adını taşıyan eserdir. Er-Râzî'nin özellikle psikiyatriye dair yazdığı bu eseri sahasında ilk ve önemli çalışmalardandır. Bu eserinde aklın önemini ve Cenab-ı Allah'ın insanoğluna diğer yaratıklardan farklı olarak verdiği büyük bir nimet olduğunu kaydeder. Akıl sayesinde insanın etrafındaki bütün fenomenleri idrak ettiğini, yeryüzündeki her şeyin insanlığın emrine musahhar kılındığını söyler. Er-Râzî aklın önemini vurguladığı gibi insanın da bunun değerini bilip hevâ ve hevesi aklın önüne geçirmemesi gerektiğini ifade eder. Kötü nefsin bencilliğe götürmesi ve bunun ıslahı, kişinin kendi eksiklik ve ayıplarını bilmesi ve bunlardan kurtulmanın yolları, aşk ve sevginin beşeri bir duygu olarak insanı etkilemesi, güzel olanı beğenmek ve çirkin olanı red etmek, kızgınlığı giderme yolları, şehvetin dizginlenmesi, irade gücü, iradeli düşünme, insanda bir eksiklik olarak kabul edilen kıskançlık, cimrilik, yalan söyleme, hiddet ve öfke, oburluk, şarap düşkünlüğü, kazanma hırsı, dünyevi makam ve mevkilere olan hırs ve bunların dizginlenmesi, bu gibi duyguların nasıl yok edileceği ve insanın bunlardan nasıl kurtulabileceği, cinsel ilişkinin fazlalığı ve bunun getireceği zararlar ile vücudu nasıl etkilediği ile ilgili hususları, güzel ve takdir edilir bir yaşama biçimine sahip olma yolları, insanlara güzel davranmak ve güzel söz söylemek, ölümden korkma duygusu ve bunun önüne geçmenin mümkün olmadığı gibi konuları ele almaktadır.

Er-Râzî, hastalarını müzik ile tedâvî eden ilk tabip olma şöhretini bu eserle kazanmıştır. Özellikle melankolik hastaların meşgul edilerek ve oyalanarak tedâvî edilmelerinin faydalarından söz etmektedir. Bu gibi hastaların balık tutma, avlanma, sevdikleri insanlarla sohbet etmelerini sağlama, onlarla dostluk kurma, hatta çeşitli oyunlara alıştırma ve müzik dinlemelerini sağlama konusunda önemli uyarı ve tespitlerde bulunur. Hastaların ancak bu gibi tedâvî yöntemleriyle sıkıntı ve dertlerinden kurtulmalarının mümkün olduğunu belirtir.

Er-Razi'nin konumuzla ilgili önemli çalışması ise Ahlâku't-tabîb adlı eseri olup hekimde bulunması gereken özellikler ve hekimin edinmesi icab eden ahlâk ve huy hakkında tavsiyelerde bulunup öğütler verdiği bir risalesidir. Kendi öğrencisi olan Ebu Bekir İbn Kârih'in Horasan valisinin özel tabipliğine tayin edilmesini duyması üzerine ona tavsiyeler yumağı halinde bir mektup yazıp göndermiş ve bu mektup sonradan Ahlâku't-Tabîb adıyla tanınan eser olmuştur. Bu risale bir besmele ile başlayıp özel hekim olarak görev alan öğrencisine Emir'in sağlığını korumanın kendisine ait olduğunu bildirip bu görevinde başarılar diledikten sonra, on sekiz başlık altında risalesini yazmıştır. Hekim için en zor görevin devlet büyüklerine hizmet etmek, onları tedâvî etmek ve bununla mutluluk duyup halk arasında itibar kazanmak olduğunu belirtmiştir. Er-Râzî'ye göre hekimin yapacağı ilk şey kendisini oyun ve eğlenceden uzak tutup kitapları ve araştırmalarıyla uğraşmasıdır. Hekimler hükümdarlar gibidir, onların buyruğu zengin-fakir, amir-memur herkes için geçerlidir. Onlar emir verir ama emir almazlar. Hekim her şeyi bilmez. Ama genellikle cahil olan devlet adamları tabibin her şeyi bildiğini zannederler. Bu konuda hassas olmak gerekir.

Hastalıklar tedâvî açısından üç türlüdür. Tedâvî ile iyileşmesi kesin olarak yapılabilenler, iyileşmesi mümkün olanlar ve tedâvînin fayda vermediği iyileşmesi mümkün olmayan hastalıklar. Hekim hastasının sırdaşı olmalıdır. Bazen hasta kendi anne ve babasından, eşinden sakladığı hastalığını ve sıkıntılarını yalnız tabipe anlatır. Tabip de bu sırrı mutlaka saklamalıdır. Hekim samimiyetle Allah'a bağlanmalı, güzel ve çekici kadınları tedâvî ederken sadece hastalıkları ile ilgilenmelidir. Vücudunun diğer tarafları onu ilgilendirmediğinden görmezlikten gelmelidir. Kadınlarla yüz göz olan tabipin halk nazarında itibarı kalmaz. Özel hekim edinen kimse ister emir ister zengin bir aristokrat veya isterse halktan birisi olsun bu hekime saygı duyup onu diğer adamlarından daha üstün tutmalıdır. Hekim de hükümdarı çevresinde bulunan diğer görevli ve bürokratlardan çok hükümdara bağlı olmalı ona daha çok merhamet duymalıdır. Onun sağlığı ile ilgilenip tedâvîsini tam yapmalıdır.

Hekim mağrur olmamalıdır. Tekebbür çirkin bir davranıştır. Kendisini hastalarına adayıp onları sevmelidir. Hastaları arasında zengin fakir ayırımı yapmamalıdır. Hastaya karşı böbürlenen tabipler bu tavırlarıyla hastayı azarlayarak tedâvî edeceklerine onu tedâvî etmekten vazgeçseler daha iyidir. Tabip hastasına karşı merhametli olmalıdır. Tabip Allah'a güvenip şifayı ondan istemeli, kendi becerisine ve gücüne dayanmamalıdır. Hastasını her gün ziyaret etmeli, her gün diyetini tarif etmeli, ona yiyecek ve içecekleri hususunda bilgi vermelidir.

Hükümdarlar uzun müddet sevdikleri yemeklerden ayrı kalmak istemezler, kadın ve çocuklar da böyledir. Hekim buna dikkat etmelidir. Hükümdara ilaç verirken ona güven verip kendini de töhmetten kurtarmak için hükümdarın önünde bu ilaçtan önce hekim bir miktarını almalıdır. Hükümdarın ve hastaların önünde asla zehirlerden ve öldürücü ilaçlardan söz etmemeli. Hasta ile hekim arasında samimiyet ve iyi bir diyalog olmalı, hasta hekime tam anlamıyla güvenmelidir. Hekim asla içki içmemelidir. Çünkü hükümdarın veya bir başka hastanın tam ona ihtiyaç duyacağı anda sarhoş olursa gözden düşer. Bazı ilaçları verdikten sonra tabip, hastanın yanından ayrılmamalı. Zira obur hastalar vardır ki bir anda yapılan tedâvîyi bir yemekle tamamen yok edebilir. Muayene ve tahlil yaptıktan sonra hastadan kan almalı, bunun için de önce hastanın nabzını tutup durumunu öğrenmelidir. Tedâvîden iyi netice almak için hasta ile sürekli diyalog halinde olup onunla mülakat yapmak gerekir. Hasta denek olarak kullanılmamalıdır. Cahil tabip insanı canından eder. Hırsızlardan daha kötüdür. Hırsız insanın malını alır ama malını aldığı adamı öldürmez. Ancak öylesi tabipler vardır ki bilmeden tedâvî uygulayıp hastalarına zarar verirler. Bu ilkeyi unutmamalıdır. Hekimler daima mütevazı olmalıdır. Alçak gönüllülük insanın manevi süsüdür. Hekim hastalarına ve tüm halka karşı kırıcı sözlerden kaçınmalıdır.

Hekim sözcüğü hâkim olan Allah'ın adından türetilmiş bir sözcük olduğundan hekimler insanlar nazarında değeri büyük bir meslek erbabıdırlar. İnsanlar onlara daima muhtaçtır. Onlar da bunu bilip ona göre insanlara davranmalıdırlar. Tıpta kehânet olmaz. Tıp sanatına karşı sahtekârlık yapacak kimseler her zaman toplum içinde bulunabilir. Bunlara karşı uyanık ve dikkatli davranmalıdır.

Baştan beri anlattığımız bu hususlara dikkat eden bir tabip Allah'ın lütfu ve keremiyle başarılı olur. Hamde layık olan Allah'tır."

Er-Râzî'nin bu sözlerle biten eserini kısmen özetle ve ana cümlelerle aktarmaya çalıştık. Gerçekten tabiplerin etik anlayışı er-Râzî'nin ifade ettiği gibi olmalıdır. Ama maalesef hala bugün bile son derece sert ve kaba doktorlara, acımasız hekimlere rastlamak mümkündür. Artık bunlar toplumda olmaması gereken davranışlardır.

Bizim medeniyetimizde tabip bu özelliklere sahip olan bir kişidir. Ahlâk güzellikliği ve dürüstlük herkese lazımdır, ama daha çok doktor ve dini vazifeleri ifa eden kişilere daha çok lazımdır.

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN