Arama

  • Anasayfa
  • Tarih
  • Enver Paşa’nın ölümünün üzerindeki sis perdesi

Enver Paşa’nın ölümünün üzerindeki sis perdesi

Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında etkin olan, 3. Ordu ve Kafkas İslam Ordusu komutanı Enver Paşa, 1922'nin 4 Ağustos sabahı bir Rus mitralyözü tarafından hazin bir biçimde öldürüldü. Ölümünün üzerindeki sis perdesi ise hiçbir zaman tam olarak kaldırılamadı. Enver Paşa’yı ölüm yıldönümü vesilesiyle anarken, Türkiye'nin kaderindeki rolüne de kısaca değiniyoruz.

Enver Paşa’nın ölümünün üzerindeki sis perdesi
Yayınlanma Tarihi: 29.3.2019 13:23:00 Güncelleme Tarihi: 29.03.2019 13:24

Enver Paşa 4 Ağustos günü, asıl adı Hagop Melkumyan, isminin Rusçalaştırılmış şekli de Yakov Arkadiyeviç Melkumov olan aslen Ermeni bir Kızılordu subayının emrindeki müfreze tarafından şehid edildi. Ömrünün son macerası günler sonra ölüm tutanağı haline getirildi, sararmış bir kâğıda "Şehîd-i muhterem Enver Paşa Hazretleri pek mukaddes ve yüksek bir maksad peşinde Buhara'da Belcivan Vilâyeti'nin Çegan isimli mahallinde Kurban Bayramı'nın ikinci günü olan 4 Ağustos 1922'de, öğle vaktine yakın bir zamanda, temiz kanını toprağa akıta akıta, kahraman ve mert bir şekilde şehâdet rütbesine nâil olmuştur" diye yazılıp mühürlendi.

ENVER PAŞA'NIN HAZİN MACERASI

Enver Paşa hakkında bugüne kadar çok şey yazıldı. "Ya ifrat, ya tefrit" kuralı, eskisi gibi aynen devam edip gidiyor. Enver Paşa tarihimizde özel arşivi dağılmadan kalabilmiş az sayıdaki devlet adamından biri. Türk tarihinde, hayatı Enver Paşa kadar maceralarla dolu geçmiş kişilerin sayısı pek fazla değil.

1881'de İstanbul'da, Divanyolu'nda doğan İsmail Enver, Harbokulu'nu bitirdikten sonra Manastır'a tayin edildi; Rum, Arnavut ve Bulgar çetelerle çarpıştı. Terakki ve İttihad Cemiyeti'ne katıldı, devrin hükümdarı İkinci Abdülhamid'i Meşrutiyet'in yeniden ilânına zorlamak için 1908'in 24 Haziran gecesi tek başına dağa çıktı.

Tam bir ay sonra, 24 Temmuz günü İkinci Meşrutiyet'in ilânı üzerine "Hürriyet Kahramanı" diye tanındı, Selânik'te ve İstanbul'da sevgi gösterileri ile karşılandı, 1909'da Berlin'e askerî ataşe olarak gitti, buradan Trablus'a geçip Libya'yı işgal eden İtalyanlar'la çarpıştı. Balkan Savaşı'nın patlaması üzerine İstanbul'a döndü. 23 Ocak 1913'te arkadaşlarıyla beraber Babıali'yi basarak hükümeti devirdi, sadrazamlığı Mahmud Şevket Paşa'ya verdirdi ve Mahmud Şevket Paşa'nın 12 Haziran 1913'te öldürülmesi üzerine yönetime elkoyan İttihad ve Terakki'nin askerî kanadının liderliğine geldi.

3 Ocak 1914'te "Paşa" ve "Harbiye Nazırı", daha sonra da "Başkumandan Vekili" yapılınca gücün zirvesine ulaştı. Aynı senenin 5 Mart'ında Sultan Abdülmecid'in torunlarından Naciye Sultan ile evlenerek saraya damad oldu. Artık devletin en güçlü adamıydı ve Almanya'da Türkiye'den "Enverland", yani "Enveristan" diye bahsediliyordu. Enver Paşa, Birinci Dünya Savaşı'nı kaybetmemizden sonra, 1918'in 1 Kasım gecesi önde gelen İttihadçılar ile beraber Türkiye'den ayrıldı. Kafkasya'dan Berlin'e, oradan da Rusya'ya geçti, Sovyetler'den beklediği desteği göremeyince Buhara'ya gitti ve Ruslar'a karşı Asya'nın Müslüman halkını teşkilâtlandırmaya çalıştı. 4 Ağustos 1922 sabahı Pamir Dağları'nın eteklerindeki Çegan Tepesi'nde bir Rus birliğinin saldırısına uğradı, ön safta çarpışırken mitralyöz kurşunlarıyla can verdi ve bugün Tacikistan'ın sınırları içerisinde bulunan Âbıderyâ Köyü'ne defnedildi.

Paşa'nın kemikleri şehid düşmesinin 74. yıldönümünde Türkiye'ye getirildi, 15 Ağustos 1996'da yapılan devlet töreniyle İstanbul'daki Hüriyyet-i Ebediyye Tepesi'ndeki anıtmezara, diğer İttihadçı kader arkadaşlarının yanına defnedildi. (Habertürk, Murat Bardakçı, Enver Paşa'nın hazin macerası 90 sene önce bir Ağustos sabahı Rus mitralyözü ile noktalanmıştı)

ENVER PAŞA'NIN EĞİTİM VE ASKERİ HAYATI

Asıl adı İsmâil Enver'dir. İstanbul'da Divanyolu'nda doğdu. Doğumu ile ilgili olarak Türkçe ve Almanca otobiyografilerinde farklı tarihler verilir (23 Kasım 1881 Çarşamba, 6 Aralık 1882 Çarşamba). Ailesi Manastırlı, babası, önceleri Nâfia Nezâreti fen memurluğu yapan, daha sonra surre emini olan ve sivil paşalık rütbesine yükselen Ahmed Bey, annesi Ayşe Hanım.

Küçük yaşta gösterdiği aşırı istek sebebiyle henüz üç yaşında iken ibtidâî mektebine kaydedildi. Ardından Fâtih Mekteb-i İbtidâîsi'ne girdi. Bu okulun ikinci sınıfında iken babasının Manastır vilâyeti Nâfia fen memurluğuna tayini üzerine öğrenimine bu şehirde devam ettikten sonra yine aynı yerde askerî rüşdiye ve askerî idâdî tahsilini tamamlayarak Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne'ye girdi. Sınıf ikincisi olarak okuldan mezun olduktan sonra 1903 yılı Ocak ayında erkânıharp yüzbaşısı rütbesiyle Manastır'daki 13. Seyyar Topçu Alayı'na tayin edildi. Bu esnada Bulgar çetelerinin takip ve tenkili için yapılan harekâta katıldı. 1903 yılı Eylülünde Koçana'da bulunan 20. Piyade Alayı'nın birinci bölüğüne, bir ay sonra da 19. Piyade Alayı'nın birinci taburunun birinci bölüğüne nakledildi. Nisan 1904 tarihinde Üsküp'teki 16. Süvari Alayı'nda görevlendirildi. Aynı yılın ekim ayında İştip'teki alaya giden Enver Bey iki ay sonra "sunûf-ı muhtelife" hizmetini tamamlayarak Manastır'daki karargâha geri döndü.

İHTİLÂLDE ÖNCÜ ROL OYNADI

Burada erkânıharp dairesinin birinci ve ikinci şubelerinde yirmi sekiz gün çalıştı, ardından Manastır Mıntıka-i Askeriyyesi Ohri ve Kırçova mıntıkaları müfettişliğine tayin edildi. 7 Mart 1905'te kolağası oldu. Bu görevi sırasında Bulgar, Rum ve Arnavut çetelerine karşı girişilen askerî harekâtta üstün başarılar gösterdiğinden dördüncü ve üçüncü Mecîdî, dördüncü Osmânî nişanları ve altın liyakat madalyası ile ödüllendirildi; 13 Eylül 1906 tarihinde fevkalâde olarak binbaşılığa yükseltildi. Bulgar çetelerine karşı yürüttüğü faaliyet onun üzerinde milliyetçilik fikirlerinin etkili olmasında rol oynadı.

Bu ay içinde Selanik'te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'ne on ikinci üye olarak katıldı. Manastır'a dönüşünde cemiyetin buradaki teşkilâtını kurma faaliyetinde bulundu. Bu faaliyetleri, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile merkezi Paris'te olan Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti'nin birleşmesi ve ilk örgütün Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti Dahilî Merkez-i Umûmisi adını almasından sonra daha yoğun olarak sürdürdü. Terakkî ve İttihat Cemiyeti tarafından başlatılan ihtilâl ve suikast girişimlerine katıldı. Faaliyetinin ihbar edilmesi üzerine İstanbul'a davet edildi. Ancak 24 Haziran 1908 akşamı dağa çıkarak ihtilâlde öncü rolü oynadı.

BİR ANDA "KAHRAMÂN-I HÜRRİYET" HALİNE GELDİ

Dağa çıkan subaylar arasında en kıdemlisi olduğundan ve Kolağası Niyazi Bey ile beraber en önemli faaliyeti gerçekleştirdiğinden bir anda "kahramân-ı hürriyet" haline geldi ve bu tarihten itibaren yeniden Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyeti adını kullanmaya başlayan örgüt içindeki askerî kanadın önde gelen isimlerinden biri oldu. 31 Mart Vak'ası üzerine geçici olarak yurda dönen Enver Bey İstanbul'da Hareket Ordusu'na katıldıktan sonra tekrar Berlin'e gitti.

3 Eylül 1911 tarihinde Selânik'te yapılan İttihat ve Terakkî Cemiyeti merkez-i umûmî toplantısında İtalyanlar'a karşı bir gerilla savaşı yürütülmesi fikrini savunan Enver Bey bu görüşünü diğer örgüt üyelerine de kabul ettirdi.

1 Ocak 1913 tarihinde Onuncu Kolordu Erkân-ı Harbiyye reisliğine tayin edildi. Kâmil Paşa hükümetinin barış antlaşması imzalanması yolundaki çabaları aleyhindeki İttihat ve Terakkî eylemlerinde öncü rol oynadı.

BÂBIÂLİ BASKINI

Enver Bey ile İttihat ve Terakkî Cemiyeti'nin ileri gelenleri 23 Ocak 1913 tarihinde Bâbıâli Baskını'nı gerçekleştirdiler. Enver Bey öncü rol oynadığı bu hükümet darbesinde Kâmil Paşa'ya istifanâmesini imzalattı. Ardından padişahı ziyaret ederek Mahmud Şevket Paşa'nın sadârete getirilmesini sağladı. Ancak Edirne'yi kurtarmak amacıyla yapılan bu eylem sonrasında, planlanmasında Enver Bey'in de görev aldığı askerî harekâtın başarısızlığı ve Edirne'nin Bulgarlar'a terki İttihat ve Terakkî'yi çok zor duruma düşürdü.

12 Haziran 1913'te Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesinden sonra ülke yönetimine fiilen el koyan İttihat ve Terakkî içindeki askerî kadronun da lideri haline gelen Enver Bey hayatî kararların alınmasında etkili oldu. II. Balkan Savaşı sırasında 22 Temmuz 1913'te Edirne'ye girişi toplum nezdindeki prestijini daha da arttırdı. 15 Aralık 1913'te miralay, 3 Ocak 1914'te mirlivâ, aynı tarihte Ahmed İzzet Paşa'nın yerine Harbiye nâzırı oldu. Büyük eleştirilere rağmen gerek kamuoyundaki yüksek prestiji gerekse İttihat ve Terakkî'nin fiilî gücü sayesinde çok genç yaşta ve hızlı terfi sonucu bu makamı elde etmiştir.

OSMANLI DEVLETİ'Nİ ZOR DURUMDA BIRAKAN KARAR

10 Ağustos 1914 günü Çanakkale önüne gelen Goeben ve Breslau adlı Alman savaş gemileri peşlerindeki İngiliz gemilerinden kaçabilmek için giriş izni isteyince kendisiyle görüşen Kress von Kressenstein'in talebiyle Enver Paşa re'sen verdiği bir emirle gemilerin içeri alınmasını ve eğer takip etmek isterlerse İngiliz gemilerine ateş açılmasını emretti. Takip ettiği tarafsızlık politikası alanında Osmanlı Devleti'ni çok zor durumda bırakan bu karardan sonra da Enver Paşa Almanya lehine savaşa girilmesi yolundaki baskılarını sürdürdü.

Olayları yaşayan bazı subaylar, 22 Ekim 1914'te Enver Paşa'nın Amiral Souchon'a Karadeniz'deki Rus donanmasına saldırılması için şifahî emir verdiğini iddia eder. Ancak bu konuda yazılı bir emir 25 Ekim 1914'te Enver Paşa tarafından amirale gönderilmişti. 29 Ekim 1914 günü Karadeniz'e manevra gerekçesiyle çıkan Osmanlı donanmasının Rus Çarlığı liman ve gemilerine saldırısı sonrasında Enver Paşa, müttefiklere tazminat ödenerek tarafsızlığın korunması fikrini savunan hükümet üyelerine karşı savaşa giriş tezinin en hararetli savunucusu oldu.

SARIKAMIŞ HAREKÂTI

Enver Paşa'nın I. Dünya Savaşı sırasındaki fiilî tek kumandası Kafkas cephesinde olmuştur. 1 Kasım 1914'te Osmanlı-Rus sınırını tecavüz eden Ruslar 4 Kasım'da Köprüköy'e gelmişler, Enver Paşa da 3-4 Kasım tarihinde Osmanlı ordusuna ilerleme emri vermiştir. Cepheye giden Enver Paşa, ileri harekâta derhal girişilmesi fikrine karşı çıkan Hasan İzzet Paşa'yı görevinden aldı ve 18 Aralık'ta ileri harekâtı başlattı. Maiyetindeki kumandanların itirazlarına rağmen ileri harekâtı ağır kış şartları altında sürdüren Enver Paşa, Sarıkamış Harekâtı olarak anılan bu harekâtta 90 bin kişilik ordu mevcudunun çok büyük bir bölümünün Allahüekber dağlarında donarak ölmesi veya Ruslar tarafından öldürülmesi üzerine 10 Ocak 1915'te cepheyi terkederek İstanbul'a döndü.

Enver Paşa'nın ülkeyi terkinden önce Sadrazam Ahmed İzzet Paşa'ya yazdığı mektupta kullandığı ifadeler, onun Azerbaycan'da müstakil bir Türk hükümeti kurmaya çalışacağı intibaını uyandırmaktaydı. 1921 Şubatı sonunda yeniden Moskova'ya gitti ve burada Çiçerin ve yeni Ankara hükümeti temsilcisi Bekir Sami Bey ile çeşitli görüşmeler yaptı.

MUSTAFA KEMAL'E UZUN BİR MEKTUP

16 Temmuz 1921'de Mustafa Kemal Paşa'ya uzun bir mektup yazarak kendisinin faaliyetleri hakkındaki şikâyetlere ve Anadolu hareketine el koyma iddialarına karşı çıktı. 30 Temmuz'da Ankara'ya yönelik Yunan saldırısı başladığında Enver Paşa diğer İttihatçı liderlerle birlikte Anadolu'ya geçme fikriyle Batum'a gitti.

Bu sırada Trabzon'daki Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti de açıkça onu destekliyordu. 5 Eylül'de burada yapılan ve Halk Şûralar Fırkası toplantısı olarak ilân edilen İttihatçı toplantısında Ankara'daki Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne, İttihatçı sürgünlerle soğuk ilişkilerin sona erdirilmesi için başvuruda bulunulması kararlaştırıldı. Ancak Sakarya zaferi Enver Paşa'nın planlarının bir defa daha bütünüyle değişmesine yol açtı. Bakü'yü terkeden Enver Paşa Tiflis, Aşkābâd ve Merv'e uğradıktan sonra Ekim 1921 tarihinde kendisine refakat eden Teşkilât-ı Mahsûsa eski liderlerinden Kuşçubaşı Hacı Sami ve diğer bazı İttihatçılar'la birlikte Buhara'ya gitti. 8 Kasım'da Türk subaylarla birlikte tekrar yola çıktı ve 19 Kasım'da Akbulağ, 21 Kasım'da Başçardak kışlağına ve 24 Kasım'da Gurgantepe'ye ulaştı. Burada Cedîdci aleyhtarı Lakay İsmâil Bey'in esiri durumuna geldi. Şubat 1922 sonunda buradan kurtulan Enver Paşa Ruslar'a karşı savaşan Basmacılar'ı örgütlemek için tekrar Duşanbe ilerisindeki kışlaklara gitti. 24 Temmuz'da Ruslar'ın Duşanbe'yi alması üzerine geri çekilerek Satılmış kışlağına vardı.

SON KARARGÂHI

Buradan Belcuvan bölgesindeki Âbıderyâ köyüne geçti ve son karargâhını burada kurdu. 4 Ağustos 1922'de karargâhta düzenlenen kurban bayramı töreninde maiyetinde kalan askerlerle bayramlaşırken âni bir Rus baskınına uğradı; yanındaki otuza yakın atlı ile yöneldiği Çegan tepesi mevkiinde giriştiği çarpışmada ön safta vuruşurken öldürüldü. Enver Paşa'nın eşyaları müfreze kumandanı Kulikof tarafından Taşkent'e gönderildi. Bu eşyalar daha sonra Moskova'daki askerî müzeye nakledildi. Cenazesi Âbıderyâ köyünde toprağa verildi.

Enver Paşa'nın yakın arkadaşları ve maiyetindeki subaylar, kendisinin Balkan Harbi'ndeki tensîkatı büyük bir dirayet ve başarı ile gerçekleştirdiğini, ancak I. Dünya Savaşı'nda Doğu cephesi harekâtında aşırı atak girişimi yüzünden Sarıkamış faciasına yol açtığını belirtirler.

ENVER PAŞA'NIN ÖLÜMÜNDEKİ SIR PERDELERİ

4 Ağustos 1922'de hazin bir biçimde yaşamını yitiren Enver Paşa'nın öldürüldüğü yazılır ama kimin öldürdüğü bilinmezdi. 4 Şubat 1985 tarihinde araştırmacı Kevork Pamukcıyan'ın Kanada'da yayınlanan Horizon adlı dergisinde çıkan yazısı ise Enver Paşa'yı, Kızıl Ordu'nun önde gelen komutanlarından Hagop Melkumov'un öldürdüğünü belirtir. Ölümün üzerindeki sis perdesi böylece biraz aralanmış olur.

Yazıya göre olayın gelişimi ise şöyledir:

"Enver Paşa'nın Doğu Buhara'daki karargahı Kofrun Kışlasındaydı. Emrindeki güçlerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Melkumov'un bin 500 süvari ve 800 piyadeden oluşan küçük bir birliği vardı ve sayısal açıdan çok zayıf olduğu için saldırıyı şafak sökerken yapmayı tasarlamıştı. O gece vadiyi sis bastığından Kızıl Ordu birlikleri Kofrun Kışlası'na görünmeden yaklaşabildi. Kışla büyük bir bağın içindeydi. Melkumov, ortasında altın rengi bir hilal olan yeşil bayrağın başında nöbet tutan kırmızı sarıklı nöbetçileri (Basmacıları) görünce pek sevindi çünkü bu nöbetçiler Enver Paşa'nın kışlada olduğunun kanıtıydı. Baskın basanındır diyerek Melkumov saldırıya geçti.

Önce Melkumov'un birliği kışlayı topa tuttu, ardından süngü takarak saldırıya geçti. Enver Paşa yatağından fırlayarak, gene kimilerine göre elbisesiz ve yalınayak, kimilerine göre giyinik, atına atlayarak dağlara doğru gitmeye başladı. Melkumov'a göre 20-25 kilometre süren bir kovalamacadan sonra Çeğen bölgesinde kıstırıldı ve kanlı bir süngü savaşından sonra, elinde kılıcıyla şehit düştü.

"MUHAMMED'İN VEKİLİ" YAZILI GÜMÜŞ MÜHÜR

Enver Paşa'nın üzerinden çıkan "İslam Orduları Başkomutanı, Halife'nin damadı ve Hazreti Muhammed'in Vekili" yazılı büyük bir gümüş mühür, Melkumov'a armağan olarak verildi, kişisel Kur'anı ve tezhipli hilatı yörenin resmi makamlarına teslim edildi. Melkumov'a gelince, Kızıl Ordu'dan 1937'de emekliye ayrıldı ve 1960'da Türkistanlılar adlı bir kitapta anılarını yayınladı, iki yıl sonra da öldü."

BAŞKA BİR ÖLÜM SENARYOSU

1896 Aşkabad doğumlu, eski adı ÇEKA, 1922'de adı GPU olarak değişen Sovyet Gizli Servisi'nin adamı Grigoriy Sergieviç Agabekov ise anılarında Enver Paşa'nın ölümünü başka türlü anlatır. Enver Paşa'nın kaldığı köye/kışlaya Agabekov pazarcı kılığında yaklaşır, yörenin haritasını çıkarır ayrıntılarıyla ve Kızıl Ordu komutanlığına teslim eder. Kızıl Ordu şafakla birlikte saldırıya geçer. Enver Paşa yiğitçe çarpışırsa da Kızıl Ordu'nun çağdaş silahlarına karşı dayanamaz, bir avuç adamıyla, elinde kılıcı, gene Agabekov'un demesiyle "ölünceye kadar bir aslan gibi savaşır." Ölüm raporunu da Agabekov yazar. Cesedi hemen şehit düştüğü yerde, Çeğen yöresinde, ulu bir ağacın altına gömülür. (Star, Enver Paşa'nın ölümü, Aziz Üstel)

PAŞA'NIN SON MEKTUBU
"Karaağaca çakımla ismini yazdım"

Enver Paşa'nın Orta Asya'da silâhlı bir mücadele içerisinde iken Berlin'de bulunan eşi Naciye Sultan'a yazdığı ve bizzat diktiği deri bir mahfaza içerisindeki bir yabanî çiçekle beraber gönderdiği son mektubu, şehid edilmesinden tam 10 gün öncesinin, yani 25 Temmuz'un tarihini taşıyordu ve "Karaağaca çakımla ismini yazdım" şeklindeki son cümlesiyle de dünya aşk edebiyatına geçmeye lâyıktı. Paşa, atının eğerinin alt kısmından bir parça kesmiş, bunu mahfaza haline getirmiş ve çiçeği bu mahfazaya koyarak göndermişti.

Paşa'nın 1922'nin 25 Temmuz'unda Satılmış kışlağında kaleme aldığı son mektubunun hanımına hitaben yazdığı ve çok özel olan iki cümlesi dışındaki tam metni:

"Naciyeciğim! Sevgili sultanım cici efendiciğim!

Bugün pek sıkıntılı bir hava, tuhaf bir sis, güneş görünmüyor. Düşmandan bir hareket yok. Fakat henüz sabahtır. Hastalarımı geri gönderdim ve Afgan Emîri'nin askerin ve muavenetinin (yardımının) çekilmesinin iyi olmadığını ve Bolşevikler'e emniyet câiz olamayacağını bildirdim. Ve hiç olmazsa eczâ-yı tıbbiye (ilâçların) vesâir malzemesinin iâdesini istedim. Bakalım ne olacak. Bir de Hacı Sami ve diğer arkadaşların bu tarafa geçmesine müsaade olunmasını talep ettim.

İşte efendiciğim, hemen şu satırları yazarak mektubumu kapatıyorum. ... her gün sana topladığım buranın yabanî çiçeklerinden maâdâ (dışında) kaç gecedir altında yattığım karaağaçtan kopardığım ufak bir dalı leffediyorum (ilâve ediyorum). Seni öper sever, kucaklar, bu mevcudiyet-i maddiyemle (maddî varlığımla), aşk ve iştiyâkımla sarılarak ... Hüdâ'nın birliğine yavrularımla beraber emanet ederim rûhum efendiciğim. Karaağaca çakımla ismini yazdım.

Enver'in"

PAŞA'NIN İSTİHBARÎ TELGRAF DEŞİFRELERİ

Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nden derlediğimiz Enver Paşa'nın istihbarî telgraf deşifreleri…

Başkumandan Vekili Enver Paşa'dan Brest-Litowsk'da bulunan Talat Paşa'ya gönderilen Rus Ordusu'nun çekilmesi, Ermeni-Gürcü ittifakının siyasî ve askerî faaliyetleri ve ehl-î İslâma yaptıkları mezâlim, Rus askerlerinin isyan ederek memleketlerine dönmeleri, Rumların silahlanmaları, Müslüman ahalinin kendilerini korumak için çeteler kurmaları, Ermenilerle Kürdler arasındaki çatışmalar, Osmanlı Ordusu'nun asayiş ve emniyeti sağlamak için askerî faaliyetleri v.b. konularda askerî ve siyasî içerikli istihbarî telgraf deşifreleri…

HR. SYS, 2876/3-1_1

Ambassade Impériale Ottomane
à Berlin
S. E. Enver Pacha
à. S. a. Talaat Pacha
le 15 Janvier 1918

14. 1. 1918 İkinci ve Üçüncü Ordulardan bugün aldığım telgrafların nukât ı mühimmesi ber vech i âtîdir. Üçüncü ordu cephesine ilticâ eden bir Rus zâbıtının ifâdesine nazaran Tiflis civârında iki Ermeni firkası mevcutdur. Teşkîlât Rus teşkîlâtına tevfîkan yapılıyor ve buna Ruslar da yardım ediyorlar. Gürcüler'den iki piyâde alayı, bir süvârî bölüğü ve bir topçu livâsı yine Tiflis'de teşkîl edilmiştir. Gürcü kıta'âtı bir buçuk kolorduya kadar çıkarılacaktır. Bu Ermeni ve Gürcü kıta'âtı şimdilik Kafkas Ordusu başkumandanının emri altındadır. Cepheden çekilecek Rus kıta'âtının yerine ikâme olunacaktır. Müstakil Kafkas Hükûmet Meclisi ekseriyeti Ermeni ile Gürcüler ve ekalliyeti Ruslar teşkîl etmek üzre kırk kişiden terekküb etmekte ve Kafkas ordu karargâhında bu meclisin bir komiseri bulunmaktadır. Meclis ictimâ'ını Ğarandon Nikola'nın sarayında yapıyor. Ruslar'ın bizden zaptettiği ve el-ân taht ı işgâllerinde bulundurdukları arâzî Ermeniler'e âit olmak üzre ve buna mukâbil Kafkas dâhilindeki Ermeni arâzîsinin bir kısmından sarf ı nazar edilmek sûretiyle Ermenilerle Gürcüler tevhîd i mesâ'î ve i'mâl ederek hürriyetin devâmına tarafdar ve bolşevik hükûmeti aleyhindedirler. Sûret i umûmiyyede şimâlî ve cenûbî Kafkasya Hükûmeti efkârıyla müttehıd bulunuyor. Kafkas İslamları siyâsete bîgâne ve icrâ-yı nüfûz ve te'sîrden ârîdirler. Kafkas ordu zâbitânı bolşeviklerin siyâsetine muhâlif olduklarından harp tarafdârıdırlar. Ma'a mâ-fîh efrâdı Ermeni ve Gürcü ittihâdı için kan dökmeyeceklerini ifâde ile memleketlerine sevklerini arzû etmektedirler. Karadeniz Filosu bolşevik tarafdârıdır. Diğer bir muhbirimiz Rus olan kıta'âtın geri çekilerek Gürcü ve Ermeni kıta'âtının tahliye edilen mıntıkalarda terk olunduğunu ve Ermeniler'in bilâ me'zûniyet Erzincan'daki ahâlî i islâmiyyeye zulüm etmeye başlamaları hasebiyle Rus Ordusu'ndaki Tatar zâbitânı efrâdın Ermeniler aleyhine mücâdeleye geçtiklerini bildirmişdir. Şâyân ı i'timâd iki muhbir de bu haberi te'yîden Erzincan havâlîsinde Rus kıta'âtının çekildiklerini ve Ermeniler'in bir kısmının bütün o havâlînin kendilerine verildiğini ve bir kısmının da Ruslar gibi kendileri de çekilecekler ise de her hâlde İslamlardan intikam almağa karar vermiş olduklarını söylemekte olduklarını bildirmişlerdir. İkinci Ordu Kumandanı Nihad Paşa'da Ordu cephesindeki Rus kıta'âtının peyder pey kat'iyyen çekildiklerini ve yerlerine Ermeni kıta'âtı ikâme edilmekte olduğunu ve Ermeniler'in sekene i islâmiyyeye duyulmadan şenâ'at icrâ etmekte ve her ahvâlden bi'l-istifâde katl i nüfûsa cür'et eylemekte olduklarını bildiriyor. Bu ma'lûmâtdan Kafkas Hükûmeti'nde Ruslar'dan ziyâde Ermeni ve Gürcülerin sâhib i nüfûz oldukları ve teşkîl eyledikleri kıta'ât ile ve Ruslar'ın da yardımıyla bizim ile çarpışarak Ruslar'ın tahliye edecekleri arâzîmizi elde bulundurmaya çalışacakları ve buna muvaffak olamazlarsa bile ordumuz önünde ric'ate mecbûriyetleri halinde bütün ahâlî i islâmiyyeyi katleyleyecekleri ve Bolşevikî Hükûmetinin devâmına aleyhdâr oldukları anlaşılmakta ve ekserîsi bundan mürekkeb olan Kafkas Hükûmeti'nin de Bolşevikîleri dinlemeyecekleri muhtemel bulunmaktadır. İran cephesinde evvelce sefirlerimizin Tahran'a geçmesine muvâfakat etmişler iken şimdi muhâlif bulundukları da bu ihtimâli te'yîd etmektedir. Bu Ermeni Gürcü kıta'âtı kesb i intizâm ederek karşı koyacak bir hâle gelmeden evvel vaziyetin tevzîhi lâzımdır. Mütârekenâmeye ri'âyet ederek hadd i fâsılın öte tarafına geçmemek mecbûriyeti ordunun bu ahvâl karşısında seyirci kalmasını îcâb etmekte ve Ruslar'la müsâlaha akd olunupda Ermeniler'le karşı karşıya kalmamız halinde nekadar serî'an hareket edersek edelim ahâlî i mazlûmeye vaktinde mu'âvenet edememek zarûrî görülmektedir. Binâ'en-aleyh arâzî i müstevliyede akd i müsâlahaya kadar ya Ermeni kıta'âtı bulundurulmaması veya hiç olmazsa Ermeni bulunduğu yerde behemahâl kuvvetli Rus kita'âtının ikâmesi mecbûrî tutulmalıdır. Zât ı âlî i âsafânelerine evvelce arz eylediğim vecihle bu ahvâli tahmîn ederek Üçüncü Ordu'ya asker almamak şartıyla tahliye edilen arâzîyi kürd çeteleri ile işgâl ettirmesini emretmişdim. Vaziyetin tavazzuhu için oraca keyfiyetin kemâl i ehemmiyetle tezekkürüyle bu bâbdaki irâde i sâmîlerinin tesrî'an iş'ârı müsterhamdir. Fermân.

Enver

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN