Arama

Yalnızlığın ve aşkın başkenti: Cemal Süreya

Cemal Süreya, İkinci Yeni'nin ele avuca sığmaz şairiydi. Hayatı da şiirleri gibi “sürreal”di. Yol arıyorum diyordu bir röportajında; “Yol arıyorum, ama zaman zaman yolumu yitirmeli de değil miyim?” Doğru diyordu, aradığımız yolu bulabilmek için önce kaybolmamız gerekmiyor muydu? Şair Cemal Süreya sıkıntılarla dolu yaşamına 59 yaşında veda etti. Cemal Süreya'yı vefat yıldönümünde saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz.

Yalnızlığın ve aşkın başkenti: Cemal Süreya
Yayınlanma Tarihi: 22.1.2019 18:20:12 Güncelleme Tarihi: 09.01.2019 10:16

…Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni…

Şair henüz çocukken bir şey keşfetmişti, tüm büyük yazarlar üç ada sahipti. O da karar verdi ve ilk adını Cemal olarak kısaltacak, yanına da Süreyya'yı ekleyecekti. Daha sonra "y"lerden biri bir iddia sonucu kaybedilse de o Cemal Süreya Seber olacaktı. Bu iddia bir telefon numarasının unutulup unutulmaması üzerineydi.

Cemal Süreya, İkinci Yeni akımının önde gelen şairlerindendi. Söz konusu akımın tüm özelliklerini şiirlerine yansıtan Süreya, ilk şiirini 1953 yılında yayımladı ve bu tarihten sonra yazdıklarıyla edebiyat dünyasında hatırı sayılır bir yerin sahibi olmayı başardı. Süreya şiirini anlamak için, öncelikle içinde bulunduğu akımın özelliklerini bilmek gerekiyordu. Şiirinde imgeyi merkeze alan Süreya; çağrışımlar, sözcük deformasyonları ve soyutlamalardan yararlanarak biçimi öne çıkardı.

Türkiye'de 1950'li yıllarda Demokrat Parti'nin baskıcı tavırları, şairlerin içlerine kapanmasına ve ruh hallerini şiirlerine yansıtmasına sebep oldu. Tipik bir İkinci Yeni'ci kabul edilen Süreya, şiiri bir kelime sanatı olarak gördü. "Şiir geldi kelimeye dayandı" ifadesi onun Stéphane Mallarme'den devşirdiği poetik görüşünü temsil eder.

İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol

Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

İki Kalp

"BEN BİR YÜK VAGONUNDA AÇTIM GÖZLERİMİ"

Cemal Süreya, 1931 Erzincan doğumlu. Asıl adı Cemalettin Seber. Annesi Gülbeyaz Hanım, babası Hüseyin Bey. Cemalettin, ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailenin diğer çocukları Kemal, Perihan, Ayten. Kemal, çocukken öldü. Şeyh Sait isyanından sonra devam eden bir dizi Kürt isyanı, ailenin 1938'de Erzincan'dan sürgün edilmesine sebep oldu. Yük vagonunda uzun bir tren yolculuğuna çıkıldı. Bu tren yolculuğu "Kişne Kirazını ve Göç, Mevsim" şiirine de akseder: "Ben bir yük vagonunda açtım gözlerimi."

…Bizi bir kamyona doldurdular
Tüfekli iki erin nezaretinde.
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar
Tarih öncesi köpekler havlıyordu
Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler
Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki
Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü…

Erzincan'dan sürgün edildiklerinde bindirildikleri sürgün treni, nereye götürüldüklerini bilmeyen insanlarla doluydu. Yedi yaşında çıktığı bu yolculuk Cemal Süreya'nın bütün hayatını etkiledi, şiirini besleyecek bir dönemin başlangıcı ve 'bir doğum anı' oldu.

Zorunlu göç Bilecik'te bitti. Aile, Bilecik'te yaşamaya başladı. Hüseyin Bey, ağabeyi Memo ile birlikte nakliyecilikle uğraştı. Ailenin Bilecik'ten ayrılması yasaktı. Gülbeyaz Hanım 23 yaşında öldü. Bu sırada yedi yaşında olan Cemalettin, annesinin ölümünden sonra iyi bir eğitim alması için halasının yanına İstanbul'a gönderildi. Beyoğlu 37. İlkokuluna başladı:

"Ben ilkokula bir yıl geç gittim. Hastaydım. Gittiğim zaman okumayı yazmayı her şeyi biliyordum. Hatta amcam bana beş sıfırlı rakamlarla matematik yapmayı bile öğretmişti. Bu yüzden birinci sınıfta arkadaşlarımla aramızda büyük bir fark vardı. O fark hep devam etti. Bu beni tembel olmaya götürdü. Ama bir yandan da dışardan okumaya götürdü."

Sokağımsan
Ben anahtarı çevirdiğim zaman
Kapanan evin kapısı değil,
Senin kapın olsun açılan.

Adresimsen,
Mektuplarım doğru dürüst gelsin;
İki kişi telefonla konuşurken
Olmayalım hemen üç kişi.

Kentimsen,
Başka kentler de girsin araya;
Daha bir sevinçle katılayım,

Şenliğimsen.
Her şeyi yaz tarihimsen,
Ama her bir şeyi;

Dilimsen,
Sen de koru biraz dilliğini.

Düşüncemsen,
Kızkardeşim pencereyi açsın;
Sorguçlu bir ışık aracılığıyla
Günyenisi dolsun içeri.

Uzat saçlarını Frigya,
Yârimsen,
Yurdumsan;
Söz ver Anadolu.

Dilekçe

EN YAKIN ARKADAŞLARI SEZAİ KARAKOÇ…

11 yaşında tekrar Bilecik'e dönen Süreya Bilecik Birinci İlkokulu'na yazdırıldı. Okula uyum problemi yaşadı. Babası Hüseyin Bey, karısının ölümünden altı sene sonra Esma Hanımla evlendi. Esma Hanım, çocuklara eziyet etti. "11 Beyit" şiirinde yapılan kötü muamele şöyle anlatılıyordu:

"Kuyuya sarkıtan kadın / Saçından kavrayıp kız kardeşimi"

Süreya, daha sonradan ilk eşi olacak olan Seniha Nemli ile ortaokul ikinci sınıfta tanıştı. Ama üvey annesi görüşmelerine engel oluyordu. Sürekli problem çıkaran Esma Hanım, mahallede çıkan bir olay sonucu evden kaçtı. Sonraları Hüseyin Bey, Refika Hanımla evlendi. Süreya, liseyi iyi dereceyle bitirdi. Mülkiye (Siyasal Bilimler Fakültesi)'ye Maliye ve İktisat Bölümüne kaydoldu. En yakın arkadaşları Sezai Karakoç, Hasan Basri, Muzaffer Erdost, Nihat Kemal Eren. Cemal Süreya, 1952'de Seniha Nemli ile nişanlandı. Bir sene sonra da evlendiler; fakat bu evlilik oldukça sıkıntılı geçti...

Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?

Sizin Hiç Babanız Öldü mü?

Karısıyla arasının bozuk olması onu başka maceralara iter. Bu boşlukta aynı iş yerinde çalıştığı, "Üvercinka" diye isimlendirdiği kadına âşık olur. Onu arkadaşlarından kimse tanımaz, bilmez. Şairi çok etkilemesine rağmen Üvercinka'yla ilişkisi çok kısa sürer.

Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Üvercinka

1955'te kızı Ayçe dünyaya gelir. Süreya'nın bütün zamanı vergi dairesi, edebî çalışmaları ve kızı Ayçe arasında geçer.

'TÜRK EDEBİYATININ EN VERİMLİ AŞKI'

Tomris Uyar, Ülkü Tamer ile evliyken âşık olur Cemal Süreya'ya… İkisi de evlidir, ikisi de birbirleri için boşanırlar eşlerinden ve bugün bile, 'Türk edebiyatının en verimli aşkı' tanımını hak eden üç yılı birlikte geçirirler. Tomris büyük bir aşktı onun için. Bu aşkın öfkesi de büyüktü, bir tartışma sonrası çok sinirlendi ve birbirlerine yolladıkları tüm mektupları yırttı. Ve bu mektuplardaki aşk günümüze ulaşamadı. Tomris'le ilişkisini bitirdikten sonra onunla gittiği hiçbir mekâna adımını atmadı…

…Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni…

Tomris Uyar, Cemal Süreya ile ilgili: "Tanıdığı kaç kişi varsa, o kadar Cemal Süreya vardır. O yüzden ben bir tane Süreya biyografisi düşünmem. Üç tane yazılabilir. Üçü de apayrı." demiştir.

Yıkıcı bir aşk bu,
Yıkıyor milletin ortasına
Tutku yükünü.

Bölücü bir aşk,
Ekmeği suyu bölüyor
Günde üç öğün.

Hain bir aşk

Bu Bizimki

İlk evliliğinden sonra ikinci evliliğini Zuhal Tekkanat'la, üçüncü evliliğini Güngör Demiray'la yapar, ondan ayrıldıktan kısa bir süre sonra tekrar Zuhal Tekkanat'la birlikte olur (tabii bu evliliklerin arasında sayısız gönül macerası, evlilikten dönen nişanlılıklar da vardır) ve bunlardan sonra Cemal Süreya Birsen Sağnak'la evlenir. işte bu şiir Birsen hanım için yazılmıştır.

…Oydu bir bakışta tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı
Çocuk tutumuyla beklenmedik
Uzatmış ay aydınlık karanlığıma
Nerden uzatmışsa tenha boynunu…

Yazmam Daha Aşk Şiiri

Birsen Hanım, kitabevi sahibi dört çocuklu dul bir hanımdı. Kitabevine gidiş gelişlerle başlayan tanışma evlilikle neticelendi. Birsen Hanım, Süreya'nın tutarsızlıklarını, iniş-çıkışlarını dizginledi. Süreya gerçek anlamda aile sıcaklığını onun yanında buldu.

Bu şiirin hikâyesini Zuhal Tekkanat şöyle anlatır:

"Bayan nihayet! Yani, bu artık son; bundan sonraki yaşamımda Birsen'den başkası olmayacak, anlamındaydı; ama Cemal, benim için de Güngör hanım için de 'nihayet' demişti. Bu hatırlatıldığında, bu kez kararlı olduğunu belirtmek üzere, Birsen hanıma 'bayan en nihayet' diyordu."

…Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir gece yarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri…

Biliyorum Sana Giden Yollar Kapalı

Düzenli hayatlarını bozan şey oğlu Memo'ydu. Aşırı şişman, asosyal, uyumsuz bir genç. Taşkınlıklarıyla ailede huzur bırakmadı. Cemal Süreya, ömrünün son bir senesini oldukça sıkıntılı geçirdi. Babasıyla sürekli kavga eden Memo babasının en değerli kitaplarını çalıp sahaflara satardı. Cemal Süreya'nın son yıllarını çekilmez hale getiren Memo bir tartışmaları sırasında babasını ağır şekilde darp etti. Hastaneye kaldırılan Cemal Süreya hastalık ve üzüntü sonucu birkaç gün sonra hayata veda etti.

AYNI ZAMANDA ÖNEMLİ BİR DENEME YAZARIYDI

Cemal Süreya edebiyatımızda daha çok şair olarak tanınmakla birlikte aynı zamanda önemli bir deneme yazarıydı. Denemelerinde farklı konuları ele alan yazar, çoğunlukla edebiyat ve dil üzerine yazdı. Cemal Süreya'nın denemelerinde ilk göze çarpan deneme yazarlığı ile şairliği arasındaki ilişki ve bu ilişkinin Cemal Süreya'nın yazarlığına olumlu etkileridir.

Cemal Süreya'nın denemeciliğini değerlendiren yazarlar da bir deneme yazarı olarak Cemal Süreya'yı başarılı bulur ve deneme yazarlığını şairliğiyle ilişkilendirirler. Vedat Günyol bir yazısında;

"Cemal Süreya, sade bir şair olarak mı karşımızda? Hayır, o şairliğinin yanı sıra, bir nefis denemeci, bir portre yazarı, zekasının inceliğinde, şakasının doruğunda, gözlemciliğinin aşılmazlığında bir düşünce adamıydı aynı zamanda" (Günyol, 1991: 42) der.

Cemal Süreya'nın yazılarının edebi tür olarak ayırt edilmesi zaman zaman güçleşmektedir. Yazar bu konudaki kafa karışıklığını "Günler" adlı eserinde şöyle dile getirir:

"Yazdığım nedir? Yazmam gerektiği için mi yazıyorum? Öyle bir gerek gördüğüm için? Yol arıyorum, ama zaman zaman yolumu yitirmeli de değil miyim? Günlük-mektup-deneme-hayat öyküsü-anı-polemik karışımı bir şey bu benimki" (Cemal Süreya, 2002 :75).

1984 yılında yapılan bir röportajda da "…yaşarsam 7.5 yıl sonra yeni bir kitap çıkarabilirim. Deneme, roman vb. türlerinde de birkaç kitap yayımlayabilirim" dese de yayımlanmış bir romanı yoktur…

"'Sizin Hiç Babanız Öldü mü?' adlı şiirimi babamın ölümü üzerine yazdığımı sananlar var. İlk şiirlerimdendir. Babamın ölümünden dört yıl önce yayımlamıştım onu. "Kars"ı da. Kars'ı görmeden Paris'te yazdım. İşin tuhafı yurda döndüğümde, teftiş göreviyle gönderildiğim yer de Kars oldu."

CEMAL SÜREYA'NIN EDEBİYAT SERÜVENİ

Cemal Süreya'nın ilk şiir kitabı "Üvercinka" 1958 yılında, ilk düz yazı kitabı olan "Şapkam Dolu Çiçekle" ise on sekiz yıl aradan sonra 1976'da yayımlanır. Bu kitaptaki yazıların çoğunluğu şiir ve şairler üzerine kaleme alınmış ve bir anlamda şiir üzerine denemelerdir. Yazarın 1975-1976 yıllarında Politika gazetesinde yazdığı yazılar ikinci deneme kitabı olan Günübirlik'te (1982) yer alır. Günübirlik kitabının Şapkam Dolu Çiçekle adlı eserine göre konu yelpazesi çok daha geniş. 1982 yılında Günübirlik adlı eser "Uzat Saçlarını Frigya" adıyla yayımlanır. Bu ikinci kitap Günübirlik'in yeni basımıdır. 1991 yılında 99 Yüz İzdüşümler/Söz Senaryosu adlı eseri yayımlanan Cemal Süreya'nın buradaki yazıları mizahi-ironik portre denemeleridir. Bu eser farklı açılardan ilginç bulunabilecek ünlü veya gündemdeki insanlar üzerine Cemal Süreya'nın yazdığı denemeler ve Semih Poroy, Tan Oral ve Levent Kuruca'nın çizdiği karikatürlerle oluşmuştur.

VASİYETİ ÜZERİNE EŞİNE YAZDIĞI MEKTUPLAR

Cemal Süreya'nın ölümünden sonra vasiyeti üzerine eşine yazdığı mektuplar "On üç Günün Mektupları" adıyla yayımlanır. Bu aşk mektuplarında Cemal Süreya'nın Zuhal Tekkanat'la ilişkileri, yazarın Ankara yaşamı, Ankara'daki edebi çevresi, siyasi gündem, oğlu Memo Emrah'a olan özlemi yer alır. Yazarın 1991 yılında 999 Gün/Üstü Kalsın adıyla yayımlanan eseri daha sonra Günler (Bütün Yapıtları-Deneme) adıyla yayımlanır. Eser her ne kadar 999 Gün olarak yayımlansa da matematiksel toplam 999 günden oluşmaz. Yazar günleri sıralarken atlamalar yapmıştır. Bu eser günce, deneme, anı nitelikli yazılardan oluşmakla birlikte eser biçim olarak günce niteliği gösterir. 1992 yılında Aydınlık gazetesinde yine edebiyat ve edebiyat dışı konularda kaleme aldığı yazılarından derlenen Paçal yayımlanır. 2000 yılında ise Bütün Yapıtları Toplu Yazılar I yayımlanır. Bu kitapta Cemal Süreya'nın Şapkam Dolu Çiçekle adlı deneme kitabındaki denemeleriyle birlikte şiir üstüne yazdığı yazılar bir araya getirilmiştir. Cemal Süreya düz yazılarında edebiyat ve dile ilişkin birçok konuyu ele almıştır. Doğan Hızlan'ın yazarla yaptığı bir röportajda denemelerinde neler yazdığını şöyle anlatır:

"Yazılarımda daha çok Türk edebiyatı üzerinde düşünmeye çalışıyorum. Hem bütün olarak, tepeden edebiyatımıza bakmak istiyorum, hem de tek tek sanatçılara yaklaşmak [...] Bir de şu var: Yalnız şiir üstüne düşünüyor değilim. Türler, türlerin ilişkileri, tarihsel dönemlerde karşılıklı durumları bana çok çekici gelen bir konu. Günümüzde plastik sanatlardaki, müzikteki genel yönelişlerle yazıdaki gelişimler arasında koşutlar var mı? İletişim araçlarıyla, siyasayla ortaya çıkan geçici ya da sürekli sürtüşmeler bunu nasıl etkiliyor? Dün nasıldı? Kısacası, kültürün bütün belirtilerini iç içe, hiç değilse yan yana görmeye çalışmak gönülçelen bir uğraş gibi geliyor bana."

ÜSTÜ KALSIN

Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir…

Üstü kalsın…

Cemal Süreya, 59 yıllık hayatında şair Süreya ve denemeci Süreya'yı yan yana koyup değerlendirme yaparken şair tarafı için kendi kendine "On yedi dergi, birkaç evlilik, bir meslek, bir banka batırdı" der. Ve devam eder:

"Hayatımı başka bir hayatla değiştirmek istemediğime göre demek ki mutsuz değilim."

Yalnızlığın ve aşkın başkenti Cemal Süreya, 9 Ocak 1990'da; Üvercinka'yı, Şapkam Dolu Çiçekle'yi, Beni Öp Sonra Doğur Beni'yi, Sevda Sözleri'ni bize emanet bırakarak gitti… (Cemal Süreya'nın Yazılarında Edebiyat Ve Dil Üzerine Görüşleri / Sema Çetin Baycanlar, Cemal Süreya'nın "Üvercinka" Şiirinde Biçimsel Estetik Kaygı Ve Anlamsal Çok Boyutluluk/ Merve Esra Polat, edebiyathaber)

Diyor ya Turgut Uyar;

''Cemal Süreya ölmüş diyorlar. İlahi azrail. Cemal Süreya ölür mü hiç!''

Hiç…

Saygı, sevgi ve rahmetle…

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN