Arama

İstanbul'u yangınlardan koruyan kahramanlar "tulumbacılar"

"Yaman geliriz yaman gideriz" naraları ve cesaretleri ile bir dönem ahşap evlerin saltanat sürdüğü İstanbul'u yangınlardan koruyan ve semt sakinlerinin yiğitlik, şeref ve namusunun timsali tulumbacıların, itfaiye teşkilatına dönüşme yolculuğu 1925 yılında başlamıştı.

  • 1
  • 272
Osmanlı kahramanları: Tulumbacılar
Osmanlı kahramanları: Tulumbacılar

"Yaman geliriz yaman gideriz" naraları ve cesaretleri ile bir dönem ahşap evlerin saltanat sürdüğü İstanbul'u yangınlardan koruyan ve semt sakinlerinin yiğitlik, şeref ve namusunun timsali tulumbacıların, itfaiye teşkilatına dönüşme yolculuğu 1925 yılında başlamıştı.

  • 2
  • 272

1720 senesine kadar İstanbul'da çıkan yangınları, yeniçeriler söndürürlerdi. On sekizinci asrın başlarında yangın söndürmek için tulumba yapıldı ve Tulumbacı Ocağı kuruldu. 1869'da belediye merkezlerine, mahallelere tulumbalar verilerek semt tulumbacı ocakları, bir kaç sene sonra da itfaiye alayları kuruldu. 1923'ten sonra itfaiye teşkilatı, belediyelere devredildi.

"Tulumbacıların reisi yangını haber veren köşklüye "Oğlan mı, kız mı?" diye sorardı. İstanbul yakası için "oğlan", Beyoğlu yakası için "kız" denirdi."

  • 3
  • 272
1720'de ilk kez kullanıldı
1720’de ilk kez kullanıldı

Osmanlı Devleti'nde yangın söndürme teşkilâtı ve tulumba, 18'inci yüzyıl başında donanmayla katıldığı Venedik seferinden (1715) dönüşte ihtida eden ve Fransız asıllı bir mühendis olan Gerçek Dâvud (David) tarafından 1132'de (1720) ilk kez kullanıldı.

Tulumbacılık aslında bir tür şehir kabadayılığıydı. Mintanları, rütbe alâmetleri, kahvehane ve koğuş muhabbetleri, keçe külâh, yalın ayak ve dizlik fanila şahbazlığı, pırpırlığı ile zamanın gençlerini sarmış bir heves halini almıştı. İstanbul tulumbacılığı ile ilgili kısa bir zaman içinde zengin bir edebiyat, türlü adetler, merasim ve zengin bir argo doğdu. Tulumbayı sırtlarında taşıyanlara uşak, tulumba takımının ağası ve yol göstericisine fenerci denirdi. Borucu, su sıkılan boruyu taşır ve alevlere su sıkardı. Kökenci ise borucunun kullandığı boruyu tutarak düşmemesini sağlar, hortumcu da hortumları kullanırdı.

  • 4
  • 272
"Külhanbeyi, bıçkın, serseri"
Külhanbeyi, bıçkın, serseri

İtalyanca "tromba" (boru, borazan) kelimesinden gelen tulumba bir tür basit yangın söndürme düzeneği olarak biliniyordu. Zamanla onu kullananlar bu ünvanı alarak bir tulumbacı esnafı oluşturdu. 17'inci yüzyılda Osmanlılar'da gemilere dolan suyu tahliye edenler de bu tulumbacı esnafı oldu. Daha sonraları bu kavram kendini suyu tahliye eden değil de ateşi söndürmek üzere taşıyıp pompalayan zümreyi niteleyen bir anlam kaymasına uğradı. 19'uncu yüzyılda bunun yanı sıra "külhanbeyi, bıçkın, serseri" gibi anlamlar da türedi.

Yangınlara tulumbayla müdahale Avrupa'da giderek yaygınlaştı. Osmanlılar 'da aynı dönemde evlerde çatıya kadar uzanan merdivenlerle su dolu fıçılar bulundurulması ve bunun yasakçılar tarafından kontrolü gibi birtakım önlemler alınıyordu. İstanbul'da meydana gelen yangınlar yeniçeri kolluklarındaki neferler, sakalar, baltacılar ve halk tarafından söndürülüyordu.

  • 5
  • 272
İlk kez Fransız asıllı bir mühendis kullandı
İlk kez Fransız asıllı bir mühendis kullandı

Osmanlı Devleti'nde yangın söndürme teşkilâtının kurulması ve tulumbanın kullanılması, 18. yüzyıl başında donanmayla katıldığı Venedik seferinden (1715) dönüşte ihtida eden ve Fransız asıllı bir mühendis olan Gerçek Dâvud (David) tarafından 1132'de (1720) gerçekleştirildi.

Temmuz 1718'deki Tüfenghâne ve ardından Tophane yangınlarında tulumba ile yangına müdahale eden ve hizmeti büyük takdir toplayan Gerçek Dâvud Ağa'yı Sadrazam Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa 1720'de Tulumbacı Ocağı'nı teşkil etmekle görevlendirdi. Dâvud Ağa ölümüne kadar tulumbacıbaşılık vazifesini yürüttü.

"23 Ağustos 1908 pazar günü, Fatih Çırçır'da Arabacı Mehmet Ağa'nın kirada oturduğu hanede yangın çıktı. Kamineto ile kahve pişirilirken alev alan ispirtonun sebep olduğu yangın, şiddetli rüzgârın tesiriyle bitişik nizam ahşap evlerin birinden ötekine sıçramış, kısa sürede yedi-sekiz kola ayrılarak Çırçır'dan Sofular'a, Büyük Karaman'dan Saraçhanebaşı'na uzanan geniş bir alanı tarumar etmişti. İstanbul, 1870 Büyük Pera Yangını'ndan sonra tanık olduğu en büyük yangın afetiyle karşı karşıyaydı." (Toplum ve Bilim)

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN