Yangının ortasına gitmek: Hemen şimdi Kudüs'e
Pek çok kişinin bir Kudüs hikayesi vardır. Seyahat notları, günlükler, hatıralar. Zor zamanlarda ve ferahlık dönemlerinde gidişler, gelişler. Kudüs'ü anlatmak hiçbir zaman kolay değil. Çünkü Kudüs, sadece bir şehir değil; hafızalara, kalplere ve ruhlara kazınan bazen imtihan bazense bir büyü. Şimdi ise bu topraklar başka bir sızının adı. Zor zamanlardan geçiyoruz. Dayanması, anlaması, düşünmesi, zor zamanlardan. Yenilgiye, haksızlığa, kana ve gözyaşına alıştırılmış Müslüman coğrafyasının yeni bir turnusolü var önünde: 7 ekim ve sonrası...
🔹 İnsan alıştığını sansa da her gün yeni bir acıya tanık olmak ne zor. Hepimiz benzer duygulardan geçiyoruz muhakkak. Böyle bir zamanda insan, elleri bağrında çaresizce sosyal medyayı takip etmekten bitap düşünce bir şey yapmak istiyor. Bir şey yapmak, bir adım atmak. Meydanlar, eylemler, sloganlar, yardımlar, afişler…Hepsi çok kıymetli ama yetmiyor. Ellerim bir kermese sarma sarmaktan fazlası etsin istiyorum, sesim slogan atmaktan fazlası.Krizin tam da patlak verdiği günlerde telefonum çalıyor aynı istek annemi de uyutmuyor: "Kudüs'e gidelim mi?"
YOLCUĞUN BAŞLANGICI
🔹 Bizim sürecimiz böyle başladı. Yeşil pasaportu olanlar 90 güne kadar vize almaksızın İsrail'e giriş yapabiliyorlar. Bordo pasaportu olanlar ise vize almak zorundalar. Bunun için bireysel başvuru yapılabildiği gibi tur şirketleri sizin adınıza bu işlemleri de gerçekleştirilebiliyor. Güvenli bir turizm şirketinin himayesi altında vize alıp Filistin'e giriş yapabilmek mümkün. Hemen bir planlama yapıyor ve Ramazan'ı takvimimize işliyoruz. Mescid-i Aksâ'da ribat için besmele çekiyoruz ve böylece yolculuğumuz başlıyor. Duyanlar, "Karar vermek zor olmadı mı, şimdi mi gideceksiniz, savaş var" diyor. "Hayır" diyorum, "Karar vermek hiç zor olmadı." Kudüs ile Gazze'yi aynı yer sanıyor çoğumuz; yakın yerler ancak aynı yer değil. Kudüs işgal altında ama savaş bölgesi değil. Mescid-i Aksâ İsrail kontrolünde, ancak sizin orada turist olarak varlık göstermeniz mümkün. Biz de turistler olarak orada bulunuyoruz. Güvenlik açısından herhangi bir sorun bulunmuyor, tabii oyunu kuralına göre oynarsanız. 7 Ekim öncesinde Tel Aviv'e doğrudan uçuşlar bulunuyordu. Tel Aviv'den Kudüs'e ise bir saat uzaklıkta; shuttlelar veya yerel ulaşım araçlarıyla geçebiliyordunuz. Ancak şu an Türkiye'den Tel Aviv'e doğrudan uçuşlar bulunmuyor. Komşu ülke Ürdün üzerinden geçiş yapmak mümkün. İstanbul'dan Amman'a, Amman'dan 2,5 saatlik kara yolculuğu ile sınır kapısına, oradan tampon bölgeye, tampon bölgeden araç ve şoför değişikliği ile İsrail sınırına uzun bir yolculuk başlıyor.
🔹 Bu aktarmalar göz korkutucu görünebilir. Ancak bu aşamalar bireysel olarak geçilebileceği gibi sizi himaye eden bir tur şirketi ile hareket ediyorsanız, bu geçişlerin hepsi turlar tarafından ayarlanıyor. Hiçbir tedirginliğe mahal olmadan, size söylenen talimatlara uyarak tur görevlileri ile geçiş yapabiliyorsunuz. Buna rağmen İsrail gümrüğünde sorgulamaya takılmanız mümkün. Eğer bu süreçte tur ile gidiyorsanız geçişlerin daha rahat ve kolay olduğunun altını çizelim. Arkadaşımın 7 aylık bebeği de bu süreçte bizimle; elhamdülillah hiçbir zorluk yaşamadan, üstelik bebek arabasıyla sınırlardan rahatça geçiyoruz.
KAVUŞMA
🔹 Uzun bir yolculuğun ardından nihayet Kudüs'e varıyoruz. Tünelden çıkarken Ramallah ile yol ayrımdaki tepeden görünüyor sebeb-i ziyaret. İşte Mescid-i Aksâ, solda. Tüm ihtişamıyla bu sıcak Ramazan günü altın kubbe ışık saçıyor. İlk kıblemiz Kıble Mescidi hemen ardından gülümsüyor. Biz gülümsüyoruz. Uzun bekleyişlerin, zorla geçen günlerin ardından hep birlikte tekbirler getiriyoruz: Allahu ekber kebîra vel-hamdu lillâhi kesîra. Kadim Kudüs'teki otelimize yerleşiyoruz. Mescid-i Aksâ'ya yürüme mesafesindeyiz. Bireysel gidenler için eski şehirde hosteller veya ev kiralama sitelerinin konaklama imkanları mevcut. Müslümanlara ait birkaç otel bulunuyor ne yazık ki. Bu nedenle Müslüman otellerin seçilmesi, ağır vergilerle boğuşan Kudüslülerin desteklenmesi adına son derece önemli.
🔹 Kısa bir molanın ardından iftara Aksâ'ya yetişmek için otelden hemen çıkıyoruz. Kudüslüler akın akın şehrin giriş kapılarından Aksâ'ya koşuyorlar. Ellerinde naneli çaylar, kakuleli kahveler ve biraz da hurma. Dillerinden düşmeyen salat selam ve Hasbunallah ve ni'mel vekiller. Bu hisli ve güzel manzarayı İşgalci askerler bozuyorlar; her yerdeler. Otelden yaklaşık 15 dakikalık mesafede en az 5 askeri kontrol noktası var. Ve mübarek Mescid-i Aksâ'nın her giriş kapsında tam teçhizatlı polis birlikleri. Her girişte aramaya tabi tutuluyorsunuz. Sizin ilk kıblenizde secde etmeniz onların keyfine tabi. Bazı günler tamamen keyfi olarak sizi Mescid-i Aksâ'ya almıyorlar, hiçbir gerekçe göstermeden kapılardan "giremezsiniz" diye geri çeviriyorlar.
🔹 Mübarek Mescidi Aksâ'nın 15 farklı giriş kapısı bulunuyor, şu an 10 tanesi açık. Bir kapıdan alınmadığınızda hızlı adımlarla diğer kapıya ulaşmaya çalışıyorsunuz, alınmazsanız başka kapıya koşuyorsunuz. Bu koşuşlar bana daima Hz. Hacer annemizi hatırlatıyor. Suya ulaşmak için, hayatta kalmak için bir sağa bir sola, olmadı tekrar sağa, tekrar sola… Suya kavuşmak uzun uğraşı sonunda mümkün oluyor. Tabi sizden önce haberiniz telsizlerden diğer kapıya uçurulmadıysa: "Türkler geliyor, almayın." Turist olarak orada bulunmanız, tüm izinlere sahip olmanız bir anlam ifade etmiyor, ay yıldızlı pasaport her şeyin önüne geçiyor. Neden orada olduğumuzu çok iyi biliyorlar. Orada olmak, görünür olmak, 'burası benim gitmiyorum!' demek, evin sahibini hatırlatıyor onlara, yine de utanmıyorlar. Her şeye rağmen içeri girebiliyoruz. Akşam karanlığında yüzlerce Kudüslü ile birlikte parlayan işte Kubbetüssahrâ. Ezan okunuyor hemen bir yer sofrasına çöküyoruz, kara görünüyor, hilal görünüyor, kurtuluyoruz! İşte bir ümmet ışık hızıyla anlaşıyor.
🔹 Yanımızda Kudüslü bir anne kız yemeklerini ikram ediyorlar gözleri parıldayarak, biz de milli yemeğimiz sarmayı. Ellerim diyordum, sarma sarmaktan fazlası etsin istiyordum, sanırım sarmalar biraz da olsa gönlümü alıyor. Hızlı bir iftarın ardından uzun bir muhabbete koyuluyoruz. Türk dizilerinden kültürlere, direnişe, Ramazan'a, her şeye rağmen umut etmeye doğru koyu bir muhabbet başlıyor. Çaylar içiliyor, seccadeler seriliyor. Umudun sesi yankılanıyor, ezan okunuyor. Teravihe kalkıyoruz. Kavuşmanın adı bugün saadet oluyor.
YALNIZ BIRAKILMIŞ PEYGAMBERLER DİYARI: EL-HALİL
🔹 Sabah 04:40. Batı Şeria'ya geçiyoruz. Filistin Gazze Şeridi, Batı Şeria, Kudüs ve 48 Toprakları olmak üzere dört ana bölgeden oluşuyor. 11 şehri içine alan Batı Şeria bölgesi ise Oslo Anlaşmaları çerçevesinde A, B, C kodlarına ayrılıyor. Bunlar yönetimin ne kadarının hangi tarafta olduğunu simgeleyen kodlar. C kodlu şehirler İsrail'in tam kontrolü altında olduğunu simgeliyor, yani mutlak işgali…Bu bölgeler yerleşimcilerin çoğunluk sağladığı yerler aynı zamanda. İşte el-Halil (Hebron) şehri bunlardan biri. İsmini, atamız Hz. İbrahim'den alıyor, el-Halil yani Halilurrahman, Allah'ın sevgili dostu, yolumuz ona. Ne var ki ona kavuşmak o kadar kolay değil. Filistin'de bir bölgeden başka bir bölgeye geçiş için pek çok kontrol noktasını aşmak gerekiyor. Hele ki yolunuz C kodlu tam işgal edilmiş bir şehre düşerse.
🔹 El-Halil şehrinde yer alan el-Halil Camii, esasında külliyesi, Müslümanlar için 4. Harem-i Şerîf kabul ediliyor. Zira Hz. İbrahim ve eşi Sâre annemiz, Hz. İshak ve eşi Refeka annemiz, Hz. Yakub ve eşi Lea annemiz, Hz. Yusuf ve Bir rivayete göre de Hz. Lut as burada bir külliye içinde medfunlar. 1994'te fanatik bir Yahudi, sabah namazındaki Müslüman cemaate otomatik silahla bir baskın düzenliyor ve onlarca şehit veriliyor. Bunun üzerine İsrail hükümeti "güvenlik" nedeniyle camiyi altı ay kullanıma kapatıyor. Camii açıldığında ise Müslümanları bir sürpriz karşılıyor. Hz. Yakub'un Hz. Yusuf'un kabirlerinin tamamını ve Hz. İbrahim'in kabrinin yarısını içerisine alacak şekilde camii ortadan ikiye bölünüyor. Bu peygamberlerin de içinde bulunan camiinin %60'lık kısmı sinagoga çevriliyor. %40'ı ise Müslümanlara bırakılıyor. Bayram ve kandiller nedeniyle yılda sadece 10 gün mabedin tamamı Müslümanlara açılıyor.
🔹 Ancak bu günlerde dahi peygamber efendilerimize kavuşmak o kadar kolay değil. Camiin giriş çıkışlarında tenekeden yapılmış kafes vari koridorlar, demirden dönen kapılar, x-ray cihazları, pasaport kontrol noktası ve eli silahlı askeri birlikler bulunuyor. Biz bir gün ama Filistinliler her namaz vaktinde camiye ve peygamberlere ulaşmak için bu paslı yolları geçmek zorundalar. Yine de peygamberler başında nöbet tutmaktan vazgeçmiyorlar. Camiye bu şartlar altında girince acziyetle karışık bir hüzün kaplıyor benliğimi. Hz. İbrahim'in yanı başına vardığımızda, bitişik duvardan, Hz. Yakub'un kabrinin hemen başından coşkulu ayin sesleri yükseliyor. Aklıma düşüyor, bir Fatiha'nın uzağına düşen bu Hanif peygamberler acaba bize dargın mıdır? Hz. Yakub "evlatlarım neredesiniz, nerede kaldınız?" diyor mudur? "Bizi de kurt kaptı efendim" diye ağlayasım gelir.