Arama

Kafası cam kırıklarıyla dolu yazarın 'insanı anlatma mücadelesi'

"Kelimeleri daha önce öyle kötü yerlerde kullanıyoruz ki, kirletir diye korkutuyoruz duygularımıza dokunursa." Kelimelerin gücünü bu cümlesiyle ifade ediyor, Oğuz Atay. Onu anlatmak için başvuracağımız o kadar çok kelime var ki nitekim biz de korkuyoruz, kirlenmiş kelimelerle onu anlatmaktan. En güzelini ustası Vüs'at O. Bener söylemişti aslında: "Nedir bu kültür çorbası? Duyuyor musun Oğuz Atay! Çınar elli, kızdı mı kezzap gibi bakan, oysa iri çağla gözlü, kapılardan sığmaz güzel adamım! O zamanlar pek ayırdında değildin sanırım 'tutunamadığının…"

Kafası cam kırıklarıyla dolu yazarın ’insanı anlatma mücadelesi’

Yaşamdan geri kalmış yoksun kahramanların, hayata tutunamayanların yazarıydı o. Eserlerinde birey merkezli iç dünyasını, karmaşık bilinç yapısını esas aldı. Her eserinde kocaman bir oyun kurdu, önce kendi oynamaya başladı, sonra bizi oyuna soktu. Modern ya da modernist yaklaşımları romanlarında işleyen Türk yazarlarından birisiydi o. Bugün bu usta yazarın 84'üncü doğum yıldönümü. 'Tutunamamış' fakat ne olursa olsun bize ayakta kalmayı öğretmeye çalışan Oğuz Atay'a iyi ki geçmişsin bu dünyadan diyoruz.

Oğuz Atay'ın hiç bilinmeyen fotoğrafı

  • 2
  • 23
"Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?"
Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?

"Kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalıdır Olric. Gelişigüzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli. Kitaplar ve çiçekler özel itina isteyen varlıklardır. Ne yazık, bu meslekler de artık olur olmaz kimselerin elinde, sattıklarıyla ilgileri olmayan kişilerin. Durmadan kitaplara ve çiçeklere eziyet ederler, onlara nasıl davranılacağını bilmezler. Bana kalırsa, bir kitapları koruma derneği kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli…" (Tutunamayanlar)

Oğuz Atay, 12 Ekim 1934'te Kastamonu'nun İnebolu ilçesinde doğdu. Babası Cemil Bey vekil ve savcıydı. Annesi Muazzez Hanım ilkokul öğretmeniydi ve oğlunun kültürel altyapısıyla o ilgilenecekti. Zira babası bu konularda ketumdu.

Kafası cam kırıklarıyla dolu yazarın ’insanı anlatma mücadelesi’

"Kelimelerden önce de yalnızlık vardı kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık… Kelimenin bittiği yerden başladı. Kelimeler yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu." (Tutunamayanlar)

  • 4
  • 23
"Çünkü ben babacığım"
Çünkü ben babacığım

Babası filmleri ve romanları uydurma buluyordu. Bu yüzden Atay, gençliğinde babasıyla epey çatıştı. O, naif, duygusal yönleriyle annesinin oğlu olduğunu şöyle anlatıyordu:

"Çünkü ben babacığım, biraz da duygularımın 'romantik' bölümünü, sen kızacaksın ama annemden tevarüs ettim."

"İki yaşında geçirdiği sıtmanın etkisiyle hızlı koşamadığı için saklambaç oyunlarında sık sık ebe olmaktan kurtulamadı. Bu ebeyle, onu dünyaya getiren ebe arasındaki ilişkiyi bir türlü bulamadı." (Tutunamayanlar)

Kafası cam kırıklarıyla dolu yazarın ’insanı anlatma mücadelesi’

Beş yaşında ailesiyle Ankara'ya gelen Atay, ilköğretimden sonra Ankara Maarif Koleji'ne girdi. Dersleri iyiydi. Çocukluğundan itibaren en iyi dostu kitaplardı. 1951'de liseyi 9.61 not ortalamasıyla bitirdiğinde Shakespeare'in Hırçın Kız isimli oyununda oynamış, Turgut Zaim ve Eşref Üren'den resim dersleri almıştı. Ama nafileydi. Babası güzel sanatların karın doyurmayacağını söyleyince Üren; "Babana söyle, sana köşe başında, işlek bir yerde bir bakkal dükkânı açsın o zaman. İyi para kazanırsın" demişti.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN