Arama

Mustafa Özcan
Mayıs 1, 2018
Nefret ve muhabbet vaizleri!

Batı'da özellikle bazı Müslüman alimler veya vaizler, 'nefret vaizleri' olarak damgalandılar. 11 Eylül öncesinde seyrek bir şekilde, sonrasında ise birer ikişer nefret vaizi damgası yiyerek geldikleri yere geri gönderiliyorlar. En küçük bahane ile Batılı ülkelerden sınır dışı ediliyorlar. Sarı gazeteler veya sayfalar sık sık bu gibi Müslüman vaizleri köşelerine taşır ve bunları nefret vaizleri (hate preacher) olarak nitelendirir. Ebu Hamza, Filistinli Ebu Katade ve Berlin'den Yakup Taşçi hoca gibiler vaktiyle sınır dışı edildiler. Bunlardan bir kısmı belki bu vasfa uygunluk da arz edebilir. Bu ise bahsi diğerdir . Fransa da günübirlik olarak Müslüman vaizleri sınır dışı ediyor. Burada en dikkat çekici ayrıntı ve husus haklarında 'nefret vaizleri' ifadesi kullanılmasıdır. Batılılar, sadece bu gibi sadakatinden şüphe ettiği zevatı sınır dışı etmekle kalmıyor, aynı zamanda yerli imam yetiştirme programı uyguluyor. Siyasiler, sık sık kışkırtıcı tonda münhasıran Müslüman vaizler için 'nefret vaizleri' ifadesi kullanmaktan çekinmiyorlar. Kışkırtma diliyle İslam toplumlarına karşı nefret iklimi oluşturuyorlar. Adeta Pierre L'Ermite gibi davranıyorlar. Biraz eşeledikçe esasında nefret vaizi ifadesinin ilk kez tarihte profesyonel bir biçimde Pierre L'Ermite veya Rahip Pierre'e intibak ettiğini görebiliyoruz. 'Hastalığını bana attı, bulaştırdı ve çekip gitti' diye bir Arap deyimi var. O hesap! Demek ki, esasında nefret vaizleri Batı'nın bir ürünü. Bilindiği gibi, Rahip Pierre nefret vaazlarıyla Haçlı Savaşları için kitleleri harekete geçiren adamdır. Bir gün eline bir resim alır, geçirir; resim bir Arap veya Müslüman'ı Hazreti Mesih'in kabrine bevl ederken tasvir etmektedir. Bu Hristiyanları galeyana getirmeye yeter de artar bile. Bu nefret figürüyle birlikte sağı solu dolaşır ve Hristiyanları Kudüs'e davet ve gitmeye ikna eder, daha doğrusu kışkırtır. Bugün farklı türden de olsa yine karşımızda nefret vaizleri vardır. Bunlar genellikle Rahip Pierre'in mesleğinden gelme değildirler. Zira artık Batı'da din adamlarının itibarları kalmamış ve kitleleri önlerine katabilecek durumda değildirler. Bu itibarla, yeni nefret vaizleri onun modern müsveddeleri veya namzetleri değil de basın yayın organlarına kümelenen aydınlardır. Batı'da din adamlarının itibarı kalmadığından bu kışkırtmayı aydınlar, basın yayın organları aracılığıyla, siyasetçiler de kürsülerinden yaparlar. Bu yeni resim veya karikatürlerde, bir Müslüman veya Arap Mesih'in kabrine doğru küçük abdestini bozmaz. Rahip Pierre'in modern torunları Danimarka veya Fransız gazetelerinde Hazreti Peygamberi sarığına bomba yerleştirilmiş olarak tasvir ederler. Her iki halde de kışkırtmada Müslüman figürü kullanılır ama kışkırtanlar Danimarkalıdırlar ya da Fransız. Maalesef basın üzerinden gelişen yeni nefret dili ve vaizlerinin akisleri içeride de hissedilmektedir. Cumhuriyet gazetesi, Fransız Dergisi Charlie Hebdo'nun yayınladıklarını ek olarak okurlarına dağıtmıştır. Fikir hürriyeti adı altında, kışkırtma keyiflerini kullanırlar. Daha önce Şeytan Ayetleri romanı da aynı şekilde Aydınlık gazetesi tarafından kısmen veya tamamen tefrika edilmişti. Burada hem nefret hem de kışkırtma suçu birden işlenmektedir. Kısaca Pierre L'Ermite'den beri Batı zihniyeti pek değişmiş sayılmaz.

Nefret vaizlerini ve malzemelerini bugün İslamfobya malzemesi olarak kullanıyorlar. İslamfobyasının temel nedeni ise dün Viyana önlerinde silahla durdurulan Müslümanların bugün nefret silahıyla durdurulması olarak taayyün ediyor. Halbuki bugün Müslümanlar, Batı'ya silahlarıyla değil misafir, göçmen ve işçi sıfatıyla geliyorlar. Orianna Fallaci, Papa 16'ıncı Benediktus, Bernard Lewis, Bernard Henri Levi bu nefret vaizlerinden bazıları. İçlerinde tek din adamı 16'ıncı Benediktus. Müslümanların çoğalmalarını kafaya takmış durumdalar. Maalesef nefret silahıyla Müslümanların önünü kesmeye ve durdurmaya yelteniyorlar.

İslam nefretine mukabil, bir de tali olarak Türk nefretinden söz etmemiz mümkündür. Bu bazen Osmanlı nefreti şeklinde de tezahür ediyor. Bunun bölgesel yansımaları da var. Arap Baharı'ndan sonra Sünni ve Osmanlı nefreti kullanılarak kitleler mobilize edildi ve Suriye gibi ülkeler kanlı karnavallara itildi. Kan gölü haline getirildi. Batı'da İslamfobisine mukabil bölgede de bir Sünni fobisinden bahsetmek mümkündür. Irak eski içişleri bakanlarından Bakır Cebir Solag bu nefreti silah haline getirmiş ve Ölüm Mangaları vasıtasıyla kimlik katliamı irtikap edilmiş ve Sünni kitleler korkutulmuş ve sindirilmiştir. Böylece Irak fiili olarak Şiilerin kontrolüne geçmiştir.

Nefret silahı yıkıcı, sevgi silahı ise yapıcıdır. Günümüzde müspet hareket gibi bir de sevgi silahından bahseden iki zümre var. Bunlardan birisi Mısır merkezli Müslüman Kardeşler hareketinin kurucusu Hasan el Benna'dır. Onun bu yönde çok veciz bir ifadesi vardır. Felnukatil bilhub der. Kısaca sevgi ile, sevgi silahıyla vuruşalım der. Bu sevgi silahıyla insanlar ölmezler aksine dirilirler. Bu öldürme değil diriltme silahıdır. Merhum Mısırlı muhabbet vaizi Muhammed Mütevelli Şaravi de bunu şöyle ifade etmiştir: "Bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler…"

Bu,12 Eylül önce dindar gençliğin sloganlarından birisiydi. Bediüzzaman da Hasan el Benna gibi aynı dili kullanmıştır: "Biz muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yoktur…"

Bölgenin ve insanlığın atom bombalarına değil sevgi silahına ihtiyacı var. Dirilten silahların peşinde koşmalıyız .

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN