Arama

Mustafa Özcan
Mart 7, 2018
Kuveyt izlenimleri

Kuveyt'te faaliyet gösteren İbni Haldun Stratejik Araştırmalar Merkezi ( Ibn Khaldun Center for Strategic Studies) tarafından bir davet aldım. Trump'ın Kudüs kararıyla alakalı olarak bir çalıştay düzenleme kararı almışlar bana da bu çerçevede bir davetiye göndermişlerdi. Teklif edilen, konunun bir parçasını ele almamdı. Bana tevdi edilen konu başlığı: "Arap ve İslam Ülkelerinin Proje (Trump projesi) Karşısında Tutumları: Boyutlar ve Tesirleri" adını taşıyordu. Çoktandır Arapça klavye kullanmadığımdan dolayı konuyu elle yazmak durumunda kaldım sonrasında konferans merkezine ulaştığımda beyaza çektiklerini gördüm, iyi de olmuş…

2 Mart tarihinde (2018) 'tevekkelna alellah' diyerek yola koyulduk ve çoktandır uğramadığım İstanbul Yeşilköy Atatürk Havaalanı Dış Hatlar Bölümüne revan olduk ve işlemler seri ve hızlı oldu. Ben de fazla oyalanmadan derhal biniş kapısına yöneldim, yönelmeden önce mutat olduğu gibi Doğan Yayınlarının havaalanı şubesine uğradım. Bazı yeni çıkan kitaplar vardı. Kudüs ve kısa dünya tarihiyle alakalı olarak iki kitap aldım.

İşlemler hızlı ilerlediğinden dolayı erken vakitte biniş kapısına damladım. Aldığım kitapları tetkik ederken bir zatın kıyafeti ve silüeti / karaltısı alakamı çekti; silüet tanıdık geldi. Ya da öyle farz ettim. Adam da ilgime kayıtsız kalmadı, karşılıksız bırakmadı. 20 yıl öncesinin Milli Görüş çizgisini temsil eden zevatın prototipini andırıyordu. Hafif sakalı vardı, kılık kıyafetinin gösterdiği gibi bakımlı bir hali vardı. Hemen lafa girdi ve 'sizi sanki bir yerlerden gözüm ısırıyor, simanız tanıdık geldi' dedi. Ben de o sırada 'kalu bela'dan olmalı diyemedim; ama aklıma gelseydi herhalde derdim. Ardından beni uydu kanallarında gördüğünü söyledi. Uçağa biniş saatine kadar Hama asıllı olduğunu öğrendiğimiz Kuveyt Türk (Beyt et Temviy el Kuveyti)'ün şer'i danışmanlarından Halit Şebib Beyle sohbeti koyulaştırdık. Uzun bir süredir Kuveyt'te ikamet ediyor, ikinci durağı ise Türkiye. Türkiye'yi seviyor ve ikinci vatanı olarak benimsemiş.

Biraz Beyt et Temvil el Kuveyti veya Kuveyt Türk modelinden bahsettik. Halit Bey sitayişle bu banka (ortaklık bankası) modelinden ve başarılarından bahsetti. Bu model Türkiye'de Kuveyt Türk olarak faaliyet gösteriyor. Malezya gibi sair ülkelerde de farklı yapılanmaları var.

Bununla birlikte ABD kılcal damarlarına kadar dünya sistemine ve özellikle de Körfez ülkelerine enine boyuna müdahale ediyor. Daha doğrusu nüfuz ediyor. Bu müdahale alanı zorunlu olarak bankacılık alanına ve düzenlemelerine kadar uzuyor. İşte bu ortak alanda veya karşılaşmada İslami bankacılık veya bankalar alanlarını veya kimliklerini tam olarak muhafaza edemiyorlar. ABD bütün kurumları sulandırıyor ve buna da hibrit modeli yani hecin durum diyorlar. ABD her şeyin karmasını, melezini teşvik ediyor. Daha doğrusu herkesi kendine benzetiyor. ABD geçmişten beri melting pot yani kaynaştırma potası olarak anılıyor veya algılanıyor. Lakin 11 Eylül ve Trump'tan beri Müslümanlar küresel sistemden dışlanıyor. Böyle olduğu halde İslami kesimlerin zeminini yumuşatmak ve tek yanlı olarak onları başkalarıyla kaynaştırmak veya kimliklerini yozlaştırmak istiyorlar.

Bu ihtiyari surette değil zorlama suretinde gelişen melezleştirme kampanyası kimlikleri aşındırıyor, yumuşatıyor ve kırılganlaştırıyor ve çözülmelere kapı aralıyor. Silah teknolojisi gelişmeye başladığında 'Delikli tüfek icat oldu mertlik bozuldu' demişlerdi. Şimdi de bu hibrit sistem aynı etkiyi meydana getiriyor ve Tanzimat'taki gibi öz kimliği aşındırarak herkesi bir potada, çalkalıyor, yoğuruyor ve 'gavura gavur demeyeceksin' noktasına getiriyor ve kapısına çıkıyor.

Şimdi hibrid Amerikan modeli de her şeyi aşındırıyor ve sert/solid dokular, kimlikler istemiyor. Aksine hecin ve aşındırılmış melez yapılar arzuluyor. Araplar buna 'hülamiye' diyorlar. Bu durumda içeriye nüfuz etmek veya nüfuz aracı olarak aracı milletler ve yapılar temin ve elde etmek kolaylaşıyor. Halit Bey, Beyt et Temvil el Kuveyti'nin bozulduğundan bahsetmedi; ama Big Brother olarak ABD'nin gözlerinin kurum üzerinde olduğunu söyledi.

Sadece ekonomik yapı da değil siyasi yapıda da öyle. Suriye'de de neden siyasi ve hatta askeri olarak İran'a ve ona bağlı Şii milislere ön verildi, izin verdiler veya Rusya neden azınlık çözümünde ısrar ediyor? Zira küresel sistem kendi içinde barışık ve birbirine kenetli katı doku istemiyorlar.

BİG BROTHER SİZİ GÖZLÜYOR!

Kurumsal düzeyde de şahsi düzeyde de ABD kurumlar kadar çalışanlarını da gözlüyor. Elektronik gözleri detayları bile sektirmiyor, kaçırmıyor. Bu çerçevede Halit Bey bir örnek anlattı ve çalışanlardan birisi veya üst düzey görevlilerden birisi attığı bir tweetinde kuşatma altındaki Suriye halkına neden insani yardım ve gıda yardımı yapılmadığını soruyor. Bunun üzerine ABD'den gelen bir görevli (hangi sıfatla geldiyse) banka idaresine baskı yapıyor ve ilgili tweet sahibinin işten atılmasını istiyor, öyle de yapıyorlar. Halit Bey ismini verdi ama gerek görmedik. Zira bunlar ahval-i adiyeden. Gerekçesi de şu: banka çalışanları siyasi konulara giremezler, temas edemezler! Amerikan meddahlığını yapsan ve İsrail yanlısı tweetler paylaşsan gam değil elbet. Bu tarz siyaset zinhar yasak değil.

Velhasıl Suriye halkı için insani yardım eksikliğinden şikâyet eden görevliyi bu suretle kapı önüne koyuyorlar.

Şimdi bu küresel sistemin Beşşar sisteminden ne farkı var? Olsa olsa bu Beşşar bu sistemin vekâletini veya temsilciliğini yapıyor olmalı. Bu meyanda Kuveyt Vakıflar Bakanlığı Doğu Guta halkı için camilerde duaya izin verirken Beşşar aleyhinde bedduaya izin vermemiş, yasaklamış. Bunu Şiilerin varlığına bağlayanlar olsa da onu aşan boyutları olmalı. Yapıyı sulandırmak için ABD'ye Şiiler de lazım. Küresel sistem Beşşar sistemine dokunmuyor, katkı sunuyor? Peki niye? Lavrov gibiler kaç defa dediler, ' Suriye'de çoğunluğa dayalı Sünni çözüme izin vermeyeceğiz' diye. Bunu sağır sultan bile duydu. Yani siyasi ve askeri çözüm azınlıklara dayalı bir çözüm olacak. Demek ki Beşşar Esat rejiminin kollanmasının sırrı azınlıkları temsil ediyor olmasında yatıyor. Yoksa çoğunluğu temsil etse ilk işi İsrail ile hesaplaşmak olurdu. İsrail ile hesaplaşmaktansa halkıyla hesaplaşacak bir rejim kurulu dünya düzeninin fevkalade işine gelir. Dünya düzeni için işlevseldir. Bu açıdan Kissinger gibi Beşşar'ın yıkılmasını Vestfalya sisteminin sonu olarak görenler var. Neden ABD ya da Obama İdaresi İran destekli milislerin Suriye'yi istilasına izin verdi? Yine neden aynı idare Rusların bütün milisleriyle birlikte Suriye'yi istilasına izin verdiler? Aynı nedenden dolayı. Neden önce Obama yönetimi ardından da Trump yönetimi Özgür Suriye Ordusu yerine PKK yanlısı veya uzantısı PYD milisleriyle iş tutuyor? Hepsi müstakbelde Suriye'de çoğunluğa dayalı bir rejime izin vermemek adına. Bu işleri karıştırırdı.

RUSYA AMERİKAN PROJESİNİ UYGULUYOR!

Esasında Rusya ile İran Suriye topraklarında Sünni çoğunluğu terbiye etmek ve hibrit sistemine ram etmek için Amerikan sistemini veya projesini uyguluyor. Bu bizi kuruluş yıllarına götürür. Leyla Umar'ın dediği gibi CHP kurulurken ruhunu Batı'dan kurumlarını SSCB'den Rusya'dan almıştı. Bugün de İran ve Rus araçları Amerikan projesini ikameye çalışıyorlar. Dünya düzeni işte budur. Yeter ki araya Müslümanlar sızmasın!

Şimdi İran özellikle İsrail uçağının düşürülmesinin ardından Abbas Arakçı'nın da ima ettiği gibi Rusların veya Putin'in zorlaması veya devreye girmesiyle 1973 yılından beri yürürlükte olan Suriye-İsrail arasındaki ateşkese fiilen dahil oldu. Hamaney Kudüs'te namaz kılacağız derken milisleri ve ordusu İsrail sınırında bekçilik yapıyor!

Hibrid tabiri, Suriye'yi anlamak için anahtar bir kavram. Suriye hep İsrail karşısında kırılgan kalsın istiyorlar. Beşşar rejiminin veya arkasına aldığı İran'ın direniş reklamı yapması gam değil. Reklama izin veriyorlar ama kendisine ve ona giden hakiki yollara izin vermek istemiyorlar. Abdulkadir es Sufi'nin bir zamanlar dediği gibi, kendimize has küçük de olsa bir yer istiyoruz yeter ki hibrit olmasın! Böyle kendisi içinde tutarlı farklı bir paradigmaya dayalı modele izin vermiyorlar. Beyt et Temvil el Kuveyti bunun somut ve müşahhas örneklerinden birisi. Büyüdükçe ruhunu kirletiyorlar.

Sonrasında Beyt et Temvil el Kuveyti'nin muhteşem binasının önüne vardığımızda gerisini Cihad Ayiş getirecekti. Anlattığına göre sadece şahıslar bazında değil kurumsal bazda da Kuveyt Türk'ün bağlı bulunduğu Beyt el Temvil el Kuveyti'nin genetikleriyle oynuyorlar. Kurum iğdiş edilmekte ve iğdişleştirme veya melezleştirme kampanyasına, saldırısına maruz kalmaktadır. Hibritleştirme çerçevesinde kuruma bir sürü yabancı unsur doldurulmuş, dahil edilmiştir. Aralarında Şiiler, Yahudiler ve Hristiyan unsurlar da bulunmaktadır. Amaç sağlam yapıyı melezleştirmek ve iğdiş etmek.

Böylece Körfez ülkelerine uzanan Deccal'in soluğunu daha havaalanında hissettik.

Biz sohbete dalmışken vaktin nasıl hızlı ilerlediğini anlayamadık ve uçağın kalkış saati geldi. Kuveyt'e vize almamıştım; elektronik vize uygulaması varmış pasaportunun süresi 6 aydan fazla olanlar bu uygulamadan yararlanabiliyorlar. Pasaportumuzun süresi uygun olduğundan mesele olmadan sorunsuz bir biçimde uçağa buyur edildik. Bununla birlikte nedense uçağın geliş ve gidiş saatleri gece yarısını geçiyordu. Gece yarısı 01.40 sularında kalkış yaptık dönüşte ise bu 02.40 olarak taayyün edecekti. THY'nin gece tarifesi veya trafiği doğrusu bize biraz yorucu geldi. Halit Beyle yakın koltuklara oturduk ama uçakta temas imkânımız olmadı. Yanımda yaşlıca bir Amerikan çifte oturuyordu. Sabaha doğru Kuveyt'e vasıl olduk. Vize muafiyeti yerine elektronik vize uygulaması olduğundan dolayı hava alanında aşağı yukarı biraz koşuşturduk. Kazasız belasız bir şekilde bu safhayı da atlattık.

Havaalanından çıktığımda temas için bana telefonlar verilmişti. Bu telefonlara müracaat etmeye lüzum kalmadan ismimi taşıyan karton bir levha gördüm ve ona doğru yöneldim. Suriname'lı olduğunu öğrendiğim bir şoför beni bekliyordu. Çat pat bildiği kırık Arapçasıyla anlaşmaya çalıştık ve kalacağım mıntıkaya götürdü. Burası Kuveyt'te yabancıların kaldığı ve iskân ettiği Hawalli olarak anılan bölge idi. Kuveytliler genellikle müstakil evlerden oluşan mahallelerde oturuyorlar. Amerika'da olduğu gibi yabancılar ise genellikle apart hayatı yaşıyor veya apartmanlarla çevrili mahallelerde yaşıyorlar. Tan ışıkları ağarırken otele vasıl olmuştuk.

Le Jazz Hotel'de yer ayırtmışlardı ve otele yerleştik.

Uyumaya çalıştım. Deliksiz uyuduğumu söyleyemem. Kesintilerle bir miktar uyudum. Yere yabancılık çekmem ve sabah ışıkları deliksiz uyumamama engel manilerdi. Sonrasında Divaniye sahibi bir zenginin evine öğle yemeğine götürdüler. Yolda adının Amr olduğunu öğrendiğim Sisi mağduru bir Ezherli arkadaş refakat etti. Kurumun şoförlerinden idi. Kibar ve terbiyeli bir arkadaş idi. Gözü Türkiye'de idi. Ama iş bulabilir miyim kaygısı taşıyordu. Öğle vaktinde geniş bir eve buyur edildik. Asyalı hizmetliler vardı. Sürekli olarak acı kahve/ mirra ile nöbette bekliyorlardı. Siz teşekkür edinceye kadar başınızın ucundan çekilmiyorlardı. Ben de âdeti bilmediğimden mirradan birkaç defa alıyor ve hizmetlilerin hala bekleştiklerini görünce teşekkür edip savıyordum. Etrafta Kuveytliden çok Asyalı kaynıyordu. Bazen Körfez ülkelerinde yani Arap ülkesinde Arapça konuşacak bir kişi bulmakta zorluk çekiyordunuz. Filipinliler ve benzerleri revaçta idi. Tek tük Pakistanlı da görüyordunuz. Bin 250 milyon nüfusu olan yerlilere mukabil 2 bin 750 milyon civarında yabancı bulunuyor. Bunların 650 bini Mısırlı.

Geçmişte Mısırlıların yerinde Filistinliler yer alıyormuş. Lakin felaketler dizisi Filistinlileri sadece öz yurtlarında değil ikinci yurtlarında da peşlerini bırakmamış. Söz gelimi 1991 yılında Saddam güçlerinin Kuveyt'ten çıkarılma ve atılmalarıyla birlikte ardından gelen kampanyadan Filistinliler de nasiplerini almışlar. Filistinliler Saddam'ın redifleri veya içerideki beşinci taburu olarak görülmüş. Yaser Arafat'ın Saddam ile arasının iyi olmasının ceremesini Filistinliler ödemiş. Anlayacağınız kabak Filistinlilerin başına patlamış. Uzun yıllar Kuveyt ile FKÖ arasında ilişkiler buzdolabında kalmıştı. İlk kırılma anı Filistinli fedai Abdulkadir el Huseyni'nin oğlu Faysal el Huseyni'nin ziyaretiyle başlamıştı. Belki de kaderin bir remzi Beytü'ş Şark'ın Müdürü Faysal el Huseyni Kuveyt ziyareti sırasında burada vefat etti ve bu da ilişkilerin iyileşmesinin sembolü olmuştur. Şu anda Filistinlilerle Kuveyt yönetiminin arası gayet iyi eski yaralar sarılmış ve kapanmış durumda.

Bununla birlikte Arap aleminde her kırılmada Filistinliler ek bir darbe almıştır. Gerçekten de ümmetin zavallıları ve yetimleri sıfatını kazanmışlardır. Sözgelimi Saddam'ın devrilmesinin ardından (2003) Bağdat'ta Filistinliler hedef haline gelmiştir. Her siyasi mevsimde darbe yemişlerdir. Mukteda Sadr ve Şii milisler Saddam'ın fedaileri nazarıyla baktıkları Filistinlilerden intikam almışlar ve Kazimiye veya Sadr Bölgesinde birçok Filistinli bu suretle tenkil edilmiştir.

Cumartesi günü öğle yemeğine buyur edildiğimiz zenginin sofrasında çalıştaya katılacak konuşmacılarla birlikte İbni Haldun Merkezinin yöneticileri ve İslâmi davetin öncüleri veya eşrafı da hazır bulunuyordu. Halan Mısır Parlamentosunda Selefi Nur Partisini temsil eden Ahmet Halil Hayrullah Bey de aramızdaydı. Sina bölgesi üzerine bazı değerlendirmelerde bulundu.

Ben de yemek öncesinde ABD-Türkiye münasebetleri üzerine kısa ama bilinmeyen yönleriyle bir değerlendirmede bulundum. Sonra divaniyeden yani sohbet mahallinden bir üst kata yemekhaneye geçtik. Akabinde tekrar otele avdet ettik. Henüz çalıştaya bir gün daha vardı.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN