Arama

Mustafa Özcan
Ocak 17, 2018

'Yüzyılın pazarlığı' meselesi, spekülatif bir tartışmanın boyutlarını, çapını aştı. Yıllar yılı İran ile ABD arasında büyük pazarlık (great bargain) beklentisi vardı ve ihtimalinden bahsedildi. O kadar büyük olmasa da Obama döneminde bir pazarlık ya da anlaşmanın çatısı çatıldı. Filistin için de son dönemlerde yüzyılın pazarlığından bahsediliyor. Ne olduğunu bilmiyoruz. El yordamıyla tahmin etmeye çalışıyoruz. Bunun da ana hatları yavaş yavaş billurlaşmaya başladı. İsmail Heniye gibi zevatın çoktandır uyardıkları gerçeği Mahmut Abbas da doğruladı. Ramallah'da yapılan Filistin Merkez Konseyi toplantısında Mahmut Abbas kendisine dayatılan ve reddettiği 'yüzyılın planını' deşifre etti. Daha önce Suudi Arabistan'a davet edildiğinde Muhammed Bin Selman'ın kendisine Kudüs yerine Ebu Dis'i başkent olarak kabul etmesini telkin ettiği basına yansımış ama Sözcü Ebu Rudeyne aracılığıyla yalanlanmıştı. Böylece, Filistin Otoritesi Başkanı Mahmut Abbas birinci elden yüzyılın pazarlığını ('deal of the century') doğrulamış oldu. Biz de bu pazarlık genellikle anlaşma olarak ifade ediliyor. Halbuki tamamlanmamış bir süreçten bahsediyoruz.

Mahmut Abbas konuşmasında herkese verdi veriştirdi. ABD'nin BM Temsilcisi Nikki Haley ile İsrail Elçisi David Lieberman da bu tarizlerden ve sataşmalardan payına düşeni fazlasıyla aldı. Abbas'ın tarihi konuşmasının satır başları arasında, İsrail'in Oslo sürecini toprağa gömdüğü ve öldürdüğü gerçeği de vardı. Filistin Kurtuluş Örgütü'ne bağlı Filistin Merkez Konseyi'nin, işgal altındaki Batı Şeria'nın Ramallah kentinde, "Kudüs, Filistin'in Ebedi Başkenti" temasıyla düzenlenen 28. Dönem Çalışma Toplantısı'nda konuşan Abbas ABD Başkanı Trump'a yüklenerek, ABD'nin barış planını 'yüzyılın pazarlığı' değil 'yüzyılın şamarı' olarak niteledi. "Paran batsın" diye Trump'a çıkışan Abbas, "O, 'size bir barış anlaşması vereceğim' dedi. Anlaşmanın karmakarışık bir şey olduğu ortaya çıktı. O, 'müzakereleri durdurdukları için Filistinlilere ödeme yapmayacağız' dedi. Müzakereler nerede" ifadelerini kullandı. Filistin lideri Mahmud Abbas, "Filistin yönetimi, Kudüs'ü yalnızca Filistin'in başkenti olarak kabul eder" şeklinde konuştu. Abbas, New York Times gazetesinde çıkan ve Filistinlilere başkent olarak Doğu Kudüs'ün Ebu Dis semtinin önerildiğine dair haberi de doğruladı. "Tarihin bir kader anındayız" diyen Abbas, "Kudüs'ü kaybedersek, ne yapmayı düşünüyorsunuz? Başkenti, Ebu Dis olan bir devlet mi olsun? Bize şu anda önerdikleri bu: Ebu Dis" dedi. Ebu Dis semti Filistin'in denetiminde bulunuyor.

*

Mahmut Abbas bol bol konuşsa bile icraat yok. Bunlar yasak savma kabilinden zararsız konuşmalar. Daha doğrusu icraatlar etüt safhasının ötesine geçmiyor. Bunlar arasında İsrail'in zaten vazgeçtiği Oslo Antlaşmasını reddetmek de var. Bu, eskilerin tabiriyle irapta mahalli olmayan bir yaptırım seçeneğidir. Şaron'un iktidar döneminde ardından da Netanyahu dönemlerinde zaten bu antlaşma yürürlükten kaldırıldı, toprağa gömüldü. Geride sadece güvenlik boyutu kaldı. İsrail'in yüzüne salladıkları ikinci kart ise 2004 yılından itibaren devam eden güvenlik koordinasyonu. Yani şüpheli Filistinlileri İsrail'e ihbar ve teslim etmek! Henüz bundan vazgeçmeyi düşünmüyorlar bile! Halbuki, ilk yapmaları gereken budur. Oysa sudan sebeplerle Trump Filistinli mültecilere yaptığı tahsisatı kesiyor, azaltıyor. 'Ya bu deveyi güdersin ya da bu diyardan gidersin' diyor! Bir de Filistin meselesini uluslararası mesele haline getirerek BM'nin üzerine ve sorumluluğuna yıkmak istiyorlar. İşgal idaresini BM devralsın demek de hiç yoktan bir başka seçenekleri. Bu Özerk Yönetimin Arafat döneminden beri kabul ettiği ve Arafat sonrası pekişen İsrail taşeronluğunu bırakması ve meseleyi BM'nin kucağına bırakması anlamına geliyor. Mahmut Abbas'ın yardımcılarından Mahmut Al-Aloul ise bir başka yaptırım ihtimalinden söz etti: İsrail'i tanımayı askıya almak.

Mahmut Abbas'ın pek alışılmadık olan konuşması İsrail nezdinde de ma'kes buldu ve Trump'ın İsrail versiyonu Savunma Bakanı Avigdor Lieberman Mahmut Abbas'ın aklını kaçırdığını ileri sürdü. Bu da Trump'tan kopya! Trump da kendisinin turp gibi olduğunu ileri sürerken hoşlanmadığı herkesi kaçık olmakla ve aklını yitirmekle suçluyor.

*

Asrın pazarlığıyla spekülasyondan ibaret olmasa da hakkındaki spekülasyonlar devam ediyor. Bunun ipuçlarını orada burada serpilmiş vaziyette bulunuyor. Söz gelimi, Michael Wolff'un kitabı 'Ateş ve Öfke'de bununla ilgili olarak yer alan bazı ipuçları şöyle: Batı Şeria halkı Ürdün'e boca edilecek. Kısaca alternatif vatan olarak Ürdün Filistin'in yükünün bir kısmını çekecek. Batı Şeria Filistinli nüfusundan arındırıldığında halis bir biçimde İsrail'e kalacak. Zaten son sıralarda egemenlik iddiasıyla Netanyahu hükümeti İslami yapılar ve Aksa üzerine de hak iddia etmeye başlamıştı. Böylece Ürdün'ü devreden çıkarmaya çalışıyor. Kutsal mekanlar üzerine İslami kontrolü daha da azaltmak, gevşetmek maksadıyla sınırdaki Ürdün yerine Suudi Arabistan'ın rolünü öne çıkarmak istiyor. Böylece kutsal mekanlar üzerine daha gevşek bir kontrol mekanizması temin etmiş ve bir de Ürdün ile Suudi Arabistan üzerinden yeni bir ihtilaf üretmiş olacaktır. İngiliz siyaseti sonucu Suudiler Haşimileri Hicaz'dan kovmuşlardı. Şimdi de İsrail'in yardımıyla Filistin'deki dini mekanların hizmetinden azat etmek ve kovmak istiyorlar. Özellikle de Likud Cephesi Suudi Arabistan'ın rolüne sıcak bakıyor. Riyad'da yapılan önceki İslam zirvelerinden birinde Ürdün Kralı Abdullah Hazreti Peygamberin Haşimi vasfına atıfta bulunmuş bu ise Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdulaziz'in tepkisini çekmişti. Son sıralarda Ürdün büyük bir varlık kaygısı çekiyor. Bu nedenle de Ürdün Kralı Abdullah sıfatlarına bir yenisi daha ekledi: İlk Kıblenin ve İki Kutsal Haremin Üçüncüsünün Hizmetkârı! Dolayısıyla Kudüs'e müteallik dini hizmetleri Suud ailesine bırakmak, devretmek istemediğini bu yolla ortaya koymuş oluyor. Kısaca rest çekiyor.

Ateş ve Öfke kitabının yüzyılın pazarlığı etrafında ortaya serdiği gerçeklerden birisi de Netanyahu'nun Obama idaresi nezdinde müstakbel Filistin devletinin Gazze ile Sina'nın bir parçası üzerinde kurulması noktasında nabız yoklaması ve kulis yapmasıdır. Bu pazarlığın Sisi'nin onayı alınmadan yapılma ihtimali yok. Dolayısıyla asrın pazarlığına dair İsrail, Mısır, Suudi Arabistan hattında, gergefinde; Netanyahu, Jared Kushner, Sisi, Muhammed Bin Selman ve Muhammed Bin Zayed arasında bir temas trafiğinin yürütüldüğü anlaşılmaktadır. .

Kısaca asrın pazarlığı demek Filistin davasının gömülmesi, onun ötesinde Kudüs'ün satılması demektir. Asrın pazarlığıyla birlikte, geçen asırdan devreden ihanetin son halkaları da tamamlanmış olacaktır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN