Arama

Mustafa Özcan
Eylül 15, 2017
15 Eylül halk hareketi

Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Danışmanı Yiğit Bulut TRT'de bir analizi sırasında ' Suudi Arabistan'a da bahar uğrar mı?' mealinde bir cümle kurmuş veya söz sarf etmişti. Bu söz hemen Arap sokağında yankısını buldu. 18 Haziran 2017 (https://arabic.sputniknews.com/world/201706191024664798) tarihinde bu konuşmayla alakalı haberler Arap matbuatına da aksetmiştir.

Bugünlerde Suudi Arabistan çalkalanıyor. Bu ülkeye de Arap Baharı uğrar mı sorusu güncellik arz etti. Garip bir soru. Öncelikli olarak şunu hatırlatmak gerekir: Bilindiği gibi Yasemin Devrimiyle birlikte Tunus'ta başlayan devrim veya bahar kıvılcımı Körfez ülkelerini de yalamıştı. Ama bu yalama teğet geçti. Parayla istikametini bozdular. Dönemin Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdulaziz Amerika Bileşik Devletlerinde dinleniyor veya tedavi görüyordu. Apar topar ülkesine dönmüş ve 75 milyarlık bir yardım fonunu halka dağıtmış, ondan sonra sokağı teskin edebilmişti. Kral Abdullah, 11 Şubat 2011 tarihinde Mübarek'in devrilmesi konusunda ABD'nin ikircikli tavrını hiç beğenmemiş hatta unutmamıştı. Bu yüzden de Arap Baharına düşman kesilmiş ve özellikle de bu bahara dini zeminden destek ve katkı sunan 'siyasal İslamcı' yaftasıyla anılan İhvan'a iyice bir düşman kesilmişti. Daha doğrusu düşmanlığı had safhaya ulaşmıştı. Ali Cuma'nın dediği gibi bu yönetimler alimlerin ve halkın zalim sultana karşı sesini yükseltmesi bir yana gıyabında beddua etmesini bile İslama aykırı sayıyorlar. İstedikleri alimlerin saray dalkavuğu olması ve halkın da gece gündüz onları tespih ve tenzih etmesi. Baharın Suriye istikametine ulaşmasını izah sadedinde Hüsnü Mahli gibiler tezvirat yaptılar. Bu rüzgarın Benden Bin Sultan ve Cemal Cerrah gibiler tarafından suni bir biçimde estirildiğini söylüyorlardı. Riyad, Suriye'de de bahardan yana değildi sadece bölgesel rakibi İran'ın dize getirilmesini istiyordu. Lakin bunu becerebilecek çapta da değildi. Suriye'yi kazanayım derken Lübnan'ı da kaybetti.

*

Peki! Neden her yerde Suudi Arabistan geriliyor da İran ilerliyor? Bunun cevabı izlenen politika ve yöntemlerde yatıyor. İran sistematik olarak çalışıyor ve düşmanlarına da uzanmaya ve onları kazanmaya çalışıyor. Bu uğurda hem ilgisini hem de parasını esirgemiyor. Suudi Arabistan ise parayla her şeyi satın alabileceğini düşünüyor ve bu yüzden önce kazandıklarını da sonra teker teker kaybediyor. Bugün Hüsnü Mahli'nin dediği bir yana Riyad yeniden Esat çizgisine dönmüş bulunuyor. Suriyeli muhaliflerin Riyad cenahını da kendine benzetiyor. Irak, Suriye ve Yemen'de ricat hatlarında dolaşıyor, politikalarını sil baştan yeniden kurguluyor. Hatta ötesinde Katar'ın Suriye'de teröristleri desteklediğini söyleyerek İran ve Şam rejiminin ekmeğine yağ sürüyor. Sebatsız, ayarsız ve kararsız; inişli çıkışlı politikalarla ne düşman caydırılır ne de dost elde tutulabilir. Sputnik gibi Rus kaynakları Suudi Arabistan'ın Suriye politikasını sil baştan yeniden kurgulamaya hazırlandığını yazıyor. Bütün bölgesel politikalar böyle. Davud Şeryan'a konuşan çiçeği burnundaki Veliaht Muhammed Bin Selman şöyle demişti: Mehdi'nin zuhurunu kurgulayan, planlayan İran'la sağlıklı ilişkiler kurulamaz. Evet! İran'ın da böyle kör noktaları var. Ama şimdi mevsim İran'a hicret mevsimi, Esat, İran ve İsrail Arap Baharının 2013 yılında Riyad gibi işgüzar başkentlerin dahliyle kışa çevrilmesiyle birlikte kıymete bindi. Katar'ı İran ilişkileriyle itibarsızlaştırmaya çalışan Riyad şimdi İran'ın dostluğunu kazanmak için neredeyse Katar ile köşe kapmaca oynuyor. Karşılıklı heyetler gidip geliyor. Süreklilik yok tutarlılık yok. İran ise samimiyetinden değil ama sistematik çabalarının meyvesini devşiriyor. Profesyonelliğinden ve temel hususlara riayet etmesinden dolayı kazanıyor. Hasan Nasrallah'ın dediği gibi sadece İran değil cephesi ve mihveri de kazanıyor. Öbür yanda ise kaybeden sadece Suudi Arabistan değil ona umut bağlayanlar veya bölgesel müttefikleri de kaybediyor.

*

İsterseniz Yiğit Bulut'un sözlerini soru kipine sokup soralım: Bu ülkeye bahar uğrar mı? Suudi Arabistan'a bahar gelir mi? Belki ironik/müstehzi olabilir ama Arap Baharını bastıran Suudi Arabistan da baharla karşılaşabilir. Lakin bu bahar mı sonbahar mı olur artık talihine! 12 Eylül 2017 günü ve onu takip eden günlerde tutuklama furyası Suudi Arabistan'ı, dostları nezdinde bile savunulamaz hale getirmiştir.

Saray darbesi veya hanedan darbesi ( A family coup/Nick Butler) talihsizlikler zincirinde dönüm noktası olmuştur. Muhammed Bin Salman şaşaalı ama isabetsiz kararlara imza atmıştır. Yemen meselesine müdahale bu yanlışlar zincirinden birisi olmuş ve ülkeyi mali krize sokmuş ve komşuları nezdinde kırılgan hale getirmiştir. 2030 vizyonu da içi boş bir vizyondur. Bu maceracı tavrı nedeniyle genç Prensler Prensine 'Suudi Arabistan'ın Büyük İskenderi' lakabı takılmıştı. Middle East Eye'da yazan David Hearst Muhammed bin Selman'ı Suudi Arabistan'ın 'Kaoslar Prensi' olarak tanımlamıştır. Hatırlatmak yerinde olursa; Richard Perle ABD'nin, Bender Bin Sultan Suudi Arabistan'ın karanlıklar prensi idiler.

Yine istihbaratla içli dışlı gazetecilerden David Ignatius konuya tahsis ettiği bir makalesinde Muhammed Bin Selman'ın; reformist mi kalkınma taraftarı mı yoksa batakçı mı olduğuna dair seçeneklere cevap aramaktadır.

Dolayısıyla Muhammed Bin Selman'ın hikmeti hükümeti, dirayetli veya dirayetsiz idaresi ülkenin hangi baharda olduğunu da tayin edecek. 2030 Vizyonu gibi şaşaalı projelere imza atıyor lakin bu projelerin mali ayağı şimdiden sekiyor. Etrafında uzmanlar ve yayıncılar ordusu dolaşıyor ama ülke sosyal medya üzerinden birbiriyle didişiyor, kamplaşıyor. Keramet çoklukta değil isabette.

15 Eylül Halk Hareketi etkinliğinden bir şey çıkar ya da çıkmaz. Lakin 12 Eylül'de ülkenin saygın ilim adamlarının ve dindarlarının tutuklanması bu süreci daha zorlu hale getirmiştir. Katı politikalar öfkeyi daha da dalgalandıracak, kabartacaktır.

BAE'nin sabıkalı Diplomatı Yusuf el Uteybe'nin deşifre edilen yeni bir twitinde Katar'la alakalı olarak ilginç bir bilgi notu var. Buna göre Kral Abdullah Bin Abdulaziz 2015 yılında Katar'a askeri bir müdahale planlamış. 5 Haziran 2017 tarihinden itibaren de bu sürecin yeni fasıllarını yaşıyoruz. Katar Emiri Temim Al-i Sani'nin Türkiye, Almanya ve Fransa'yı kapsayan ziyarete çıkması da bu tehlikeye karşı önlem arayışlarını akla getiriyor. İran karşısında gerileyen her yerde bataklığa saplanan iki emir (Muhammed Bin Zayed ile Muhamed Bin Selman) belki de başarısızlıklarını Katar ile kapatmak istiyorlar. Neocon gurulardan Elliott Abrams'ın dediği gibi Katar'ın düşmesi herkese rahat bir nefes aldırabilir. 15 Eylül Halk Hareketini Ganim Dusuri'nin dışında kurgulayanları pek belli olmasa da bunu Katar'ın karşı hamlesine yoranlar var.

Kendi isabetsiz politikalarında sıkışanlar, boğulanlar ne olursa olsun ucuzundan bir zafer peşindeler. Bu da onlara Katar'ı dize getirmek olarak görünüyor.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN