Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Haziran 25, 2018
“Benim küçük bir karıncaya ulu nazarım vardır!"

Öncelikle, dün idrak ettiğimiz 24 Haziran 2018 seçim sonuçlarının ülkemiz, vatanımız, milletimiz ve tüm İslam âleminin geleceği için hayırlara vesile olması niyazıyla yazımıza başlamak isterim.

Seçim sonuçlarının değerlendirmelerin yoğun bir şekilde devam ettiği/edeceği ortamda yarım kalan yazımızı tamamlamak durumundayız.

Malum olduğu üzere, bir hafta önce ülkemizde hayvanlara eziyet ve işkence ederek ölümlerine sebep olunan bazı hadiseler yaşadık. Her birimizi derinden etkileyen, vicdanları yaralayan bu olaylar üzerine konuşanlar arasında siyasi kimliği olan kişiler de vardı. Onların, "seçim sonrası bu hususta birtakım caydırıcı düzenlemelerin yapılacağı" şeklindeki görüşlerine en son Başbakan Binali Yıldırım'ın açıklaması eklendi. Sayın Başbakan, "hayvanlara eziyet ve işkencenin de ağır ceza gerektiren suç olarak kabul edilmesi yönünde kanun çıkarılacağını" ifade etti.

Biz bu tür müeyyidelerin mutlaka bulunması gerektiğini, çünkü birtakım kimselerin, bu cezalardan çekinerek böylesi suçları işlemekten vazgeçebileceklerini düşünüyoruz. Bununla birlikte, konunun tam bir eğitim-öğretim; bir diğer ifadeyle "terbiye" konusu olduğunu da tekrar vurgulamak isteriz.

Eğitim-öğretimin bir parçası olarak kabul edilebilecek telkinin ne denli önemli olduğu hepimizce malumdur. Yıllar önce yurtdışı seyahatlerinde rastladığım levhalar oldukça dikkatimi çekmişti. Bunlardan biri Avustralya'da şehirlerarası seyahatte bazı bölgelerde yol kenarındaki levhalar idi. Bir kaplumbağa resmi ve altındaki yazı, sürücüleri o bölgede yolun karşısına geçmek isteyen kaplumbağaların bulunacağını hesaba katmaları yönünde uyarmaktaydı. Doğrusu, bir kaplumbağanın, bir can taşıyan varlığın hayat hakkını hesaba katma düşüncesi oldukça etkileyiciydi.

Yine Almanya'da yol kenarlarında rastladığım levhalar ceylanların yaşadığı bölgelerde sürücüleri bilgilendirmek ve dikkatli olmak gerektiği yönünde uyarılar taşımaktaydı. Amaç, bir ceylanın bile olası bir kazaya kurban edilmesine engel olmaktı.

Son yıllarda ülkemizde gerek şehirlerarası yollardaki bu anlamda uyarıcı levhalar ve gerekse şehirlerdeki billboardlarda sokaklardaki hayvanların yaz aylarında suya olan ihtiyaçlarını düşünmemiz hususundaki telkinler memnuniyet vericidir. Yaz aylarında hayvanların su ihtiyacını düşünen anlayış, kışın onların yem ihtiyacını da düşünecektir elbette… Tarihte iz bırakan Memlük hükümdarlarından biri olan Sultan Aybars'ın, kış aylarında dağlardaki yırtıcı hayvanların, hayatlarını devam ettirmelerine imkan sağlamak için yemler attırdığını okuyup da etkilenmemek mümkün değil… Netice itibariyle, can taşıyan ve Allah Teâlâ'nın kurduğu muhteşem sistem içinde bir vazife üstlenen bizim dışımızdaki her bir canlının bizler tarafından hürmet edilmesi gereken bir hayat hakkı vardır. Onların bu haklarını bilmek, kabul etmek ve anlatmak adına her türlü çaba da değerlidir…

Değerli okuyucum.

Allah Teâlâ bazen bizi uyarmak, kendimize gelmemiz için sarsmak maksadıyla mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'de dikkat çekici cümleleri nazarımıza verir. Onlardan biri de Mâide Suresinin 32. ayetidir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:

"Kim haksız yere bir cana kıyarsa, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir."

Ayetten anlamamız gereken, elbette ki haksız yere bir insanı öldürmektir. Ancak ilim ve hikmet kaynağı Kur'an-ı Kerim, düşünce ve tefekkür dünyamıza ufuk açmayı da ihmal etmez. Bu bağlamda, ayetin başında geçen "nefs" kelimesinin "can taşıyan her bir varlık" olarak mana ifade ettiğini gözden ırak tutmamalıyız. Dolayısıyla İslam dini, can taşıyan her bir varlığa saygı duymanın, ona o canı bahşeden Yüce Yaratan'a saygı duymakla eşdeğer olduğunu telkin etmektedir dersek, mübalağa etmiş olmayız. Hak aşığı Yunus Emre'nin, "Benim küçük bir karıncaya bile ulu nazarım vardır." sözünde de "Yaradılanı severim Yaratan'dan ötürü" özdeyişinde de hep bu hikmet saklıdır…

Hûd suresinin 6. Ayetinde ise "Yeryüzünde kımıldayan her bir canlının rızkının Allah'a ait olduğunu, Allah'ın, onların yuvalarındaki hallerini de gezip dolaştıkları yerleri de çok iyi bildiğinden" söz edilir. O halde, Allah Teâlâ yarattığı bu varlıklar ile ilgilenmektedir/ilgilenmeye devam etmektedir. İşte İslam bizlere, Allah'ın her birini çeşitli hikmetlere binaen yarattığı ve kendileriyle ilgilendiği bu varlıkların hayatlarına da rızıklarına da saygı duymamızı, adeta onların bu muhteşem sistem içinde hayatlarını devam ettirebilmeleri için bizim de destek ve katkıda bulunmamızı emretmektedir.

İslam Peygamberi Hz. Muhammed'in hayatında gerçekleştirdiği en önemli inkılaplardan biri de işte budur… Ona uzun yıllar hizmet eden, Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimizi çok iyi tanıyan Enes b. Mâlik şöyle demiştir: "Hayvanların bizim üzerimizdeki haklarını Resulullah Efendimizden öğrendikten sonra bizler bir yere yolculuk yaptığımızda menzilimize varır varmaz, bineklerimizin terini silmeden, onların yemini-suyunu vermeden asla kendimiz bir şey yiyip içmezdik!.."

Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin bu alandaki muhteşem başarısını onun taşıdığı misyon ve getirdiği din ile izah etmek icab eder. Onu tanıtan Allah Teâlâ, "Biz seni şüphesiz ki, âlemlere "rahmet vesilesi" olarak gönderdik." (Enbiya, 107) buyurmakla, her biri bir âlem/bir dünya olan insanlar, hayvanlar, bitkiler ve hatta cansız varlıklar âlemine dikkatimiz çekmektedir. Asıl mesele bu varlıkların yaratılış sırlarına vâkıf olabilmek adına çaba sarf etmek ve onların gerçek sahibi olan Yüce Yaratan'ın bu hususta bizden ne istediğini öğrenmeye çalışmaktır. İşte bu hususta da bize yol gösterecek olan peygamberler ve Son Nebi Hz. Muhammed Mustafa'dır…

Bir sonraki yazımızda Peygamber Efendimizin tavsiye ve uyarılarıyla konuyu tamamlamaya çalışacağız inşâallah.

Sağlıcakla kalınız efendim.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN