Arama

Prof. Dr. Hayrettin Karaman
Mart 10, 2018
Farklı İslâm anlayışları/tanımlamaları

1. "Türkiye'de ve dünyada çok farklı İslâm anlayışları vardır" cümlesini/kaziyyesini kabûl veya reddetmeden önce biraz açmak gerekiyor. İslâm ile ilgili anlayış ya İslâm çerçevesi içinde kalır, "hatâlı veya isabetli, hak veya sapmış" diyerek İslâm çerçevesi içinde yer verilebilir yahut da verilemez; yani İslâm'ın dışına taşar, gayr-i İslâm (küfür) olarak değerlendirilir. Bu ikincisini "İslâm anlayışlarından biri" olarak ele almak doğru değildir. Ancak gayr-i İslâm (küfür) sayılacak anlayışın belirlenmesinde en sağlam ve ihtiyatlı ölçütlerin kullanılması ve ezcümle İslâm âlimleri ve mezheplerinin ittifak ettikleri küfür ölçütünün esas alınması gerekir.

İslâm çerçevesi içinde kalan, İslâm sayılan anlayışları da ikiye ayırmak gerekiyor: Ortayol (sünnî) İslâm anlayışına önemli ölçüde (ittifakla sünniliğin dışına çıkaracak ölçüde) ters düşmeyen anlayışlar ile ters düşen anlayışlar. İşte bu iki anlayışın ikisi de İslâmî'dir, ancak aralarındaki fark da önemlidir.

İslâm dünyasında ortaya çıkan farklı İslâm anlayışları bu çağa mahsus değildir. Önemli farklılıklar, asırlar boyu Müslüman fert ve gruplar arasında mevcût olmuş, âlimler bu farklı anlayışları İslâm'a ve sahîh (orta, sünnî) İslâm'a nisbetleri/uyumları bakımından incelemiş ve değerlendirmişlerdir.
İslâmî öğretim kavramı (eğitim kısmen ayrı bir konudur) hem öğretilenin sahîh İslâm olmasını, hem de öğretme usûlünün İslâm'a ve İslâmî geleneğe -rûh ve amaç bakımlarından- uygun bulunmasını ihtivâ etmektedir. Meseleye bu açılardan bakıldığında dün olduğu gibi bugün de "İslâm'ı doğru öğrenmek ve anlamak", başka bir deyişle "Allah'ın râzı olduğu dînin (İslâm'ın) bilgisine ulaşmak, bunun kaynaklarını ve usûlünü belirlemek gibi bir mesele"mizin bulunduğunu kabûl etmek gerekir.

2. İhtilafın (farklı İslâm anlayışlarının) sebeplerini iki temel sebebe ircâa etmek mümkündür:

a) İnsanın fıtratından ve dînin kaynaklarının tabiatından (özelliğinden) gelen sebepler.

b) Bu fıtrat ve tabiatı olumsuz etkileyen yabancı müdahalesinden (yabancı bilgi, eğitim, kültür karışımından) kaynaklanan sebepler.

İnsan anlayış ve kavrayış bakımından tek tip değildir, hem zekâları, mizaç ve kişilikleri, hem de çevrelerinin farklılığı sebebiyle Müslümanların aynı metni farklı anlamaları, aynı örneğe farklı kıyaslamalar yapmaları, aynı hükümleri farklı maksatlara bağlamaları... mümkündür.

İslâmî zihniyete, İslâm'ın temel hüküm ve değerlerine ters düşen, bunlardan önemli ölçüde farklı bulunan zihniyet, hüküm ve değerler ile (yabancı kültürlerle) temas sağlıksız olduğu takdirde Müslüman bundan etkilenir, zihni ve vicdanı kirlenir, virüs kapar; böyle bir zihniyet ve önkabûller ile İslâm'ı anlamaya yönelen Müslümanın doğru anlama ve değerlendirme kapasitesi önemli ölçüde zaafa uğramış, şartlanmış demektir ve bunun sonucu olarak, yanlıştan başlayarak sapık olana veya küfür sayılana kadar farklı anlayışlar ortaya çıkabilir.

3. İslâm'ı doğru anlamak ve öğrenmek için izlenmesi gereken yol konusunda şunları söylemek mümkündür:

a) İslâm'ın kesin hükümleri ve doğruları ile beşerî olan veya ötekine ait bulunan kesin bilgi ve hükümleri doğru tespit etmek, farklı kategorileri birbirine karıştırmamak, elmalar ile armutları toplamaya kalkışmamak. Bu şart gerçekleşmezse hem İslâm'a nisbet edilen bilgi ve hükümlerin kesin olmayanları diğerleri ile, hem de beşerî bilgi ve hükümlerin kesin olanları kesin olmayanları ile karıştırılır. (Farklı kategoriler birbirine karışır, yanlış sonuçlara, gereksiz tartışmalara yol açılır.)

b) İslâm'ın kesin, değişmez, dînin özü ile ilgili bilgi ve hükümleri ile böyle olmayanları doğru, sağlam ölçütler ile ayırdıktan sonra birinciler çerçevesinde oluşmuş bir akıl, düşünce sistemi ve usûl oluşturmak; bir mânâda fürûdan (vahyin kesin verilerinden) hareket ederek usûle ulaşmak ve boşlukları bu usûl ile doldurmak, ötekini bu usûl ile değerlendirmek, Bu şarta uymayıp önce virüslü bilgiler, önkabûller, ötekine ait zihniyet unsurları ile bir usûl, bir ölçüt oluşturmak, sonra da vahyi bununla anlamaya ve değerlendirmeye kalkışmak yanlıştır; bu usûlün varacağı nokta en azından sahîh olmayan (Allah'ın râzı olmadığı) bir İslâm anlayışı olacaktır.

c) Zaman içinde insanın fıtratında değişme olmadığı gibi, ilişkilerinde de aynı kalan hususlar çoktur. İşte bu eşit yapı ve şartlara dayalı/bağlı anlayışlar her zaman çağdaştır ve çağa ışık tutacak vasıftadır. Müslüman geleneğinde bugün, aynen benimsenecek veya ölçü alınacak çok zengin bir bilgi, değerlendirme ve anlayış hazinesi vardır. İslâm'ı doğru anlamak ve öğrenmek isteyenlerin, bizzat Allah'ın Rasulü (s.a.v.) tarafından yetiştirilmiş ve anlayışları da kontrol ve tasdikten geçmiş sahâbe neslinden başlayarak, birbirini etkileyen Müslüman nesillerden faydalanmayı ihmâl etmeleri, bu hazineyi yok saymaları, işe her asırda yeniden/sıfırdan başlamaları mümkün, doğru ve akıl kârı değildir. Özellikle İslâm'ın inanç, ibâdet ve ahlâk esaslarını öğrenirken, anlarken gelenekten büyük ölçüde istifade edilecektir, bu konularda mâhiyet farkı sayılacak kadar farklı anlayışlar ve değerlendirmeler yapılamaz, yapılırsa hatâya düşülmüş olur.

Sosyal, siyasî, ekonomik, kültürel... şartların değişmesi ile kısmen değişmeye açık bulunan hükümler ve ilişkiler alanına gelindiğinde, burada her çağın farklı hüküm ve değerlendirmelere gitmesi mümkündür; bunu ehli olanlar, temel itibariyle klâsik usûle dayanarak yaptıkları takdirde, farklı anlayışlarını, "farklı İslâm anlayışları" veya "farklı Müslümanlıklar" olarak değerlendirmek doğru olmaz, bunların hepsi birden tek İslâm'dır, ümmet için rahmet olan zenginliklerdir.

d) İslâm'ı doğru anlamanın, Allah'ın râzı olduğu İslâm'ı bilmenin tabîî ve kâmil yolu, her bir Müslümanın, İslâm'ın temel kaynaklarını (Kur'ân-ı Kerim'i ve hadîsleri) anlayacak kadar bir bilgi altyapısı oluşturması ve bilgisini, anlayışını doğrudan bu kaynaklara dayandırmasıdır. Anlama ve öğrenmede metod bu (ictihad) olunca da başka ictihadlara bakmak, onlardan yararlanmak yasak değildir. Eğer bir Müslüman henüz bu ehliyeti elde edememiş ise, bu takdirde yapacağı şey "bir bilene sormak"tır. Bu bir bilen "bir" değildir, birçoktur, birçoğuna sormak, verilen bilginin, açıklanan hükmün delîlini de öğrenmek, bilir diye kendisine sorulan kişinin/âlimin, aynı zamanda ilmi ile âmil olup olmadığını (ahlâkını, İslâmî şahsiyetini) de göz önüne almak gerekir. Âlimin yazdıklarını okumak da ona sormak gibidir.

Hayrettinkaraman.net

Prof .Dr. Hayrettin Karaman

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN