Arama

Enes Bayraklı
Mayıs 3, 2018

Aşırı sağ partiler ve söylemler Avrupa genelinde yükselişte. Aşırı sağ partiler Avrupa ülkelerinin kahir ekseriyetinde iktidarda olmasalar bile söylemleri ve fikirleri bu ülkelerde çoktan iktidar olmuş durumda. Avusturya'da ise aşırı sağın söylemleri değil bizatihi kendisi iktidara gelmiş durumda. Populist aşırı sağcı ÖVP ve faşist FPÖ'nün kurduğu koalisyon Aralık 2017'den beri ülkeyi yönetiyor.

Hükümet kuruldu kurulalı Avusturya skandallarla çalkalanıyor. Gün geçmiyor ki Avusturya'daki anti semitizmden sadece Müslümanları sorumlu tutan bu iki partinin üyeleri ve önde gelenlerinin geçmişteki anti-semitik söylemleri medyaya sızmasın.

Daha da kötüsü ülkenin istihbarat kurumlarının bağlı olduğu savunma ve içişleri bakanlığı faşist FPÖ'nün elinde. Geçtiğimiz Mart ayında İçişleri bakanlığına bağlı ve başında FPÖ'lü bir polisin olduğu bir polis timi Avusturya istihbaratının bir birimine baskın yaptı. Basına yansıyan bilgilere göre normalde sokak suçları ile mücadele eden polislerin yaptığı baskında istihbaratın aşırı sağ hareketler ile ilgili topladığı bilgiler kopyalandı. Sadece bu olay bile Avusturya'nın aşırı sağ bir iktidar elinde nasıl bir otoriter devlet olmaya doğru yol aldığını göstermeye yetiyor.

Bütün bu skandallardan bunalan aşırı sağ hükümetin ise çareyi yine günah keçisi olarak gördüğü Müslümanları hedef almakta bulması kimseyi şaşırtmamalı. Nitekim başbakan Kurz Nisan ayı başında yaptığı açıklama ile kreşlerde ve ilkokullarda başörtüsünü yasaklayacaklarını açıkladı. Koalisyon ortağı FPÖ'nün lideri Strache ise bu "yasağın AK Parti kaldırana kadar Türkiye'de uygulandığı gibi" üniversiteleri de kapsamasını talep etti. Strachen'in 28 Şubat döneminin Türkiye'ye giydirdiği deli gömleğine atıf yaparak başörtüsü yasağını savunması bir önceki yazımda belirttiğim üzere Avusturya'da da Müslümanlara yönelik 28 Şubatvari bir sürecin başladığını gösteriyor. Kurz'un daha sonra yaptığı açıklama ile Strache ile aynı fikirde olduğunu belirtmesi bu konuda yeni adımların atılacağını gösteriyor.

İşin ilginç olan tarafı Avusturya Parlamentosu Anayasa komisyonunun böyle bir yasanın ancak tüm dinlere uygulanması halinde anayasaya uygun olacağını, böyle bir durumda ise kippa takan Yahudi çocuklarının da bu yasak kapsamına gireceğini açıklaması sonrası Avusturya'da yaşananlar. Öncelikle hükümet apar topar yaptığı bir açıklama ile yasanın kesinlikle Yahudi çocukları hedef almayacağını, zira söz konusu yasanın dini sembollerin yasaklanması olarak değil de çocukların korunması yasası çevresine çıkartılacağını açıklamak zorunda kaldı. Bu hülle ile Müslümanlar apaçık bir ayrımcılığın hedefi haline gelmiş durumdalar.

Bütün bu gidişat karşısında Avusturya'daki Müslümanların yasal bir mücadele ve sivil bir direniş başlatmaktan başka çareleri yok. Bu çerçevede Avusturya devleti tarafından resmi olarak tanınan ve İbrahim Olgun'un başında olduğu Avusturya İslam Cemaati'nin (İGGÖ) açıktan pozisyon alması ve başörtüsü yasağına karşı inisiyatifi ele alması gerekiyor. Zira katılımcı demokrasi konusunda uzun bir tecrübesi bulunan Avusturya'da herhangi bir yasadan doğrudan etkilenen kesimlerin yasa yapım süreçlerine katılma hakları bulunmakta. Diğer yandan Avusturya İslam Cemaati aynı zamanda Avusturya'daki Müslümanların hukuki olarak da temsil eden yegane kurum. Dolayısıyla Avusturya İslam Cemaati hem küçük yaştan itibaren başörtüsü takmanın Müslümanlar arasında uygulanan bir pratik olduğunu açıklayarak yasa yapım sürecine müdahil olmalı hem de eğer her şeye rağmen geçerse yasayı iptal ettirmek için dava açmalı.

Bazı kesimlerin 10 yaşına kadar olan kız çocuklarının İslamiyette başörtüsü takma zorunluluğu olmadığını öne sürerek yasaya karşı çıkmama çağrısı yapması meselenin özünü anlamadıklarını göstermekte. Zira her ne kadar ilkokul çağında çok az çocuğun başörtüsü taktığı bir gerçekse de, meselenin özünde Müslümanların açık bir ayrımcılığa tabi tutulmalarının normalleştirilmesi yatmaktadır.

Daha da önemlisi meselenin ilkokullarda kalmayacağı, başörtüsü yasağının üniversiteler, devlet daireleri ve özel şirketler dahil tüm kamusal alana yayılacağı Strachen'in yaptığı açıklamalardan anlaşılıyor. Almanca konuşulan ülkelerde anti-faşist hareketlerin en temel sloganı olan Wehret den Anfängen (kötülüğü en baştan engellemek, en baştan direnmek) Avusturya İslam Cemaati için de yol gösterici olmalı. Zira bu gelişmelere şimdi kararlı bir biçimde direnilmezse yarın çok geç olacaktır.

Enes Bayraklı

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN