Arama

Zekeriya Erdim
Ocak 17, 2018
Karneler kimin, notlar neyi gösteriyor?

Çocuklarımızı ve gençlerimizi, "yetişsinler, gelişsinler, geleceğe iyi hazırlansınlar" diye nice zahmetlere katlanarak gönderdiğimiz örgün eğitim kurumları; bu günlerde, iki haftalık yarıyıl tatiline girecekler. İlim ve irfan yuvaları olmalarını ümit ve temenni ettiğimiz okullarımız; haftanın son mesai günü, öğrencilerin ellerine, aldıkları notları gösteren birer karne verecekler.

Hayatın hakim unsurları olan yetişkinler; bir "ara değerlendirme" yapacağız. Vardığımız sonuçlara, verdiğimiz hükümlere göre; ikinci dönem için, eğitim-öğretim-yönetim başarısını artıracak ek tedbirler almaya çalışacağız.

İşte bu noktada, sağlıklı değerlendirmeler yapabilmemiz ve isabetli çözümler üretebilmemiz için; iki soruya, doğru cevaplar vermemiz gerekiyor. Birincisi, "Karneler kimin?"; ikincisi, "Notlar neyi gösteriyor?".

AYNADA KİM VAR?

Eskiden beri, genel algı ve anlayış olarak; başarının ya da başarısızlığın faturası, çocuklara ve gençlere çıkarılır. Üstelik, adına "başarı" dediğimiz şeyin takdir edilip övülmesinde, çoğunlukla cimri; "başarısızlık" dediğimiz şeyin tenkit edilip yerilmesinde, oldukça cömert davranılır.

Oysa, anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler, aydınlar ve yöneticiler, alıcı gözüyle aynaya baktığımızda; açık ve net bir şekilde, orada kendimizi görürüz. Adil ve makul bir değerlendirme yaptığımızda; aslında, karnelerin onların değil, bizim karnelerimiz olduğunun farkına varırız.

Çünkü onlar; "hiçbir şey bilmezler" olarak dünyaya geldiler. Ana rahminde, varoluş sürecine girdikleri andan itibaren; aklen, ruhen, bedenen, bizim elimizle ve dilimizle şekillendiler.

Bizim, atalarımızdan alıp evlatlarımıza aktardığımız genler; onların fıtrî altyapılarını oluşturdu. Hücrelerini, dokularını, organlarını, organizmalarını; bizim verdiğimiz maddi ve manevi gıdalar geliştirdi, çalıştırdı.

Örnekleri ve öyküleri çoğaltabiliriz ama, sözün özü ve özeti şu ki; onlar, her ne öğrendilerse, bizlerden öğrendiler. Bizim oluşturduğumuz sosyal-kültürel-fiziki çevre ve ortamların içinde, bizim tercih ettiğimiz metotlar-usuller-teknikler yoluyla; ancak bu kadar olabildiler, işte bu hale gelebildiler.

Şayet, bundan sonra, daha iyisini istiyorsak; işe kendimizden başlamalı, bizim yapıp ettiklerimizi yeniden ölçmeli ve değerlendirmeliyiz. Bu değerlendirmenin sonucunda, onlara; daha iyiyi, daha kolay bulup alabilecekleri şartlar ve imkanlar sunabilmeliyiz.

BİZ NEYİN PEŞİNDEYİZ?

Şüphesiz, kesinlikle bilmeliyiz ve iyice farkında olmalıyız ki; konunun bir başka önemli yanı, yönü daha var. Öğrencilerin aldıkları, öğretmenlerin verdikleri notlar ya da puanlar; neyin başarısını veya başarısızlığını gösteriyorlar?

Merakla beklediğimiz, heyecanla incelediğimiz karnelerdeki notların tamamı "pekiyi" olsalar bile; bu, çocukların ve gençlerin iyi yetiştikleri anlamına geliyor mu? Daha iyi notlar, daha yüksek puanlar; yaşadığımız ülkeye ve topluma, dünyaya ve insanlık alemine, daha fazla huzur ve güven getiriyor mu?

Daha yüksek bütçeler ayırarak daha fazla okullar açtığımız, daha çok öğretmen istihdam ederek daha fazla çocuğa ve gence ulaştığımız, daha yüksek notlar ve puanlar alarak daha iyi okullarda okumak için yarıştığımız halde; içki, kumar, fuhuş, zina, hırsızlık, yolsuzluk, anarşi, terör niçin canlar yakıyor? Hayvana, insana, kadına, çocuğa, yaşlıya, özürlüye, doktora, hatta öğretmene karşı şiddet; hangi sebeple ayyuka çıkıyor?

Çünkü biz; yetişme çağındaki çocukların ve gençlerin "ne olacakları" ile ilgilendiğimiz kadar, "kim olacakları" ile ilgilenmiyoruz. Aldıkları notlara ve puanlara değer verdiğimiz kadar; sahip olmaları gereken duygu, düşünce ve davranışlara değer vermiyoruz.

İyi karnenin ve kariyerin gördüğü itibarı; iyi ahlak, anlayış, yaşayış görmüyor. İyi beslenmeyen ya da bakılmayan tohum, fide, fidan; doğal olarak, iyi ürün vermiyor.

Hasılı; odaklandığımız şeyler konusunda, önemli bir arıza var. İnsanlar ve toplumlar; ancak ve ancak, ektikleri şeyleri biçebiliyorlar.

ORTAK PAYDAMIZ NE?

Yıllar önce, özel bir okulda idareci olduğum günlerde; kayıt dönemi, ortalama bir anne ile tanıştık. Aile ile okulun, devlet ile toplumun "ortak payda"sı olarak; yeni nesillerin nasıl yetiştirilmesi gerektiği üzerine konuştuk.

"Ben dindar birisi değilim, ama çocuğumun biraz muhafazakar yetişmesini istiyorum" dedi. Arkasından; "Açık konuşmak gerekirse, çok aşırısına da taraftar değilim. Anasını, babasını, dinini, devletini, vatanını, milletini sevip sayacak kadar olsa yeter" diye ekledi.

Ara sorularla, beklentilerinin odak noktasında ne olduğunu anlamaya çalıştım. Sohbetin devamında, hemen her annenin ve babanın ortak temennilerini temsil ettiği sonucuna ulaştım.

Annesine "koca karı", babasına "moruk" diyen; annesinin altınlarını, babasının paralarını gasp edip esrar ve eroin partilerinde ömür tüketen evlatlar yetiştirmek istemediğini söylüyordu. "Şımarık sosyete çocuklarının çılgınlıklarını gördükçe, duydukça uykularım kaçıyor; benim çocuklarım da böyle mi olacak diye ödüm kopuyor" diyordu.

Örgün ve yaygın eğitim kurumlarımız; kendisine ve çevresine, huzur ve güven getiren evlatlar yetiştirmeli. Bunun için, aile ve okul, devlet ve toplum olarak; kariyerin göstergesi olan "iyi not"larla birlikte, kalitenin göstergesi olan "iyi ahlak"ın da peşine düşülmeli.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN