Arama

Zekeriya Erdim
Ekim 10, 2017

Hayatın tüm alanlarında ve konularında; yetkilerini kullanabilen, sorumluluklarını üstlenebilen insanlara ihtiyacımız var. Çünkü, bunu yapamayanlar; yaşadıkları ülkenin ve toplumun, dünyanın ve insanlık aleminin sırtına yük oluyorlar.

Onun için, ailede ve okulda yapılacak eğitici çalışmaların temel amaçlarından biri; çocukların ve gençlerin, yetkilerini kullanma hakkı ve sorumluluklarını yerine getirme görevi konusunda, gereken bilgi ve bilinç düzeyine ulaşmalarını sağlamak olmalıdır. Anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler; bu anlayışı ve işleyişi, hem kendileri iyi örnek olarak, hem de onlara alanlar açıp fırsatlar sunarak, bizzat uygulamaya koymalıdır.

Aksi takdirde; kabını dolduramayan, rolünü oynayamayan, kendisini ve çevresini yönetemeyen, olaylar ve durumlar karşısında gereken tavrı gösteremeyen edilgen bir nesil yetiştirmiş oluruz. Dahili ve harici şartların, unsurların estirdikleri rüzgarlara, fırtınalara, kasırgalara direnemeyip; kolayca savrulan, sarsılan, hatta yıkılan ve yok olan zayıf bir toplum haline geliriz.

SINIRLARI KORUMAK

Aslında, temel ilke olarak; bir ülkenin ve toplumun sınırlarını korumakla, bir kişinin ve kurumun sınırlarını korumak arasında bir fark yoktur. Çünkü biliyoruz ki; tuğlalar birleşip duvarları, duvarlar birleşip kaleleri oluşturur.

O halde; birinci derecede korunması ve geliştirilmesi gereken unsur, ille de insandır. Ülkelerin ve toplumların varoluş şartları ve imkânları; kendilerini oluşturan insanların kabiliyetlerinin ve kapasitelerinin toplamları kadardır.

Kişilerin ve kurumların, ülkelerin ve toplumların gelişmişlik düzeylerinin göstergelerinden biri; yetkilerini kullanabilme, sorumluluklarını üstlenebilme becerileridir. O beceriler ki; bize var olabilme, ayakta kalabilme, rüzgârın sert estiği tepelere çıkıp sapasağlam durabilme gücü ve imkanı verir.

İnsanın, yetki ve sorumluluklarının sınırlarını belirleyen iki temel unsur vardır. Bu unsurların çizdiği çerçevenin içi iyi doldurulmalı, dışına da taşılmamalıdır.

Birincisi; farkındalık; yani, içinde bulunduğumuz çevrenin ve ortamın, olayların ve durumların gerektirdiği hali ve tavrı görebilmek, bilebilmek. Söylemlerimizle ve eylemlerimizle; bizden beklenen pozisyonu alabilmek.

İkincisi, güç ve imkân; yani, başta kişisel kabiliyet ve kapasitelerimiz olmak üzere, kullanabileceğimiz maddi ve manevi unsurlar. Bizim irademizle ve insiyatifimizle harekete geçirilip; belli bir amaç için değerlendirilebilecek, doğrudan ya da dolaylı tüm imkânlar.

Yetişkin bir insan, yetkilerini kullanma ve sorumluluklarını üstlenme konusunda zafiyet gösteriyorsa; eğitim safha ve süreçlerinde arıza var demektir. Bu sonucu değiştirmek için; süreci gözden geçirip, ıslah etmek gerekir.

TEDBİRLİ CESUR OLMAK

Hayatın içinde, her işin ve ilişkinin; ifrat ve tefrit tanımına uygun uç örnekleriyle karşılaşıyoruz. Kimilerimiz, kendi kabımızı doldurma becerisi gösteremezken; kimilerimiz, doğal sınırlarımızın dışına taşıyoruz.

Bazen, korkaklık yapıyor; ama adına tedbir diyoruz. Bazen, ahmaklık yapıyor; cesaret, hatta kahramanlık gibi takdim edip böbürleniyoruz. ,

Kişisel, kurumsal, toplumsal, evrensel işlerimizin ve ilişkilerimizin tamamında; bize; korkaklık derecesine düşmeyecek tedbir, ahmaklık derecesine düşmeyecek cesaret gerekir. Bu anlayış ve alışkanlık ise; eğitim safha ve süreçlerinde kazanılan bir temel değerdir.

Aşırı tedbirli, baskıcı, yasakçı, korumacı, tehdit ve şiddet içerecek şekilde otoriter ortamlarda yetişen çocuklar ve gençler; genellikle ürkek ve korkak olurlar. Fıtri kabiliyet ve kapasiteleri; taş altında kalmış tohumlar gibi ezilip kaybolurlar.

Bu ezikliğin oluşturduğu acizlik, yetersizlik duygusu; bazen duygusal patlamalara yol açabilir. Kişi, içindeki derin boşluğu doldurmak için; metot, usul ve muhteva açısından, aşırı yahut aykırı davranış biçimlerini seçebilir.

Sınırın gerisinde kalanlar; kendilerini ve değerlerini koruyamayıp, baş üstünde tutmaları gereken şeyleri ayakaltına düşürürler. Kontrolsüz bir biçimde, dışına taşanlar ise; kendilerine ve çevrelerine beklenmedik belâlar getirirler.

Güvenli bir yolculuk için; sürücünün, aracın gaz ve fren sistemlerini birlikte ve uyum içinde kullanması gerekir. Özellikle, olumsuz hava ve yol şartları ile hızlı gitmenin zaruret haline geldiği dönemlerde; bu hassasiyet, hayati derecede önemlidir.

NÖBETİ İYİ TUTMAK

Hepimiz, her zaman; bazen savaşa dönüşen, zorlu bir hayat mücadelesinin ortasında duruyoruz. Bulunduğumuz her yerde; cephedeki asker gibi nöbet tutup, birilerini ya da bir şeyleri koruyoruz.

Gayret ederek, fedakârlık yaparak, gerekirse büyük bedeller ödeyerek koruduğumuz, gözettiğimiz değerlerin başında; bugünün eğlencesi, yarının güvencesi olan çocuklarımız var. Onlar, yetişme safha ve süreçlerinde; bizim nöbetimizi devralmaya ve kendilerine miras bırakacağımız değerleri korumaya hazırlanıyorlar.

Bize düşen; kendi nöbetimizi iyi tutarak, onlara huzurlu ve güvenli bir dünya bırakmaktır. Bizden sonra, daha iyisini yapabilecek hale gelmeleri için; şimdiden, yetkilerini kullanma ve sorumluluklarını üstlenme becerilerini ortaya çıkaracak ortamlar oluşturmaktır.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN