Arama

Zekeriya Erdim
Haziran 21, 2017
Balıklara “Uçma”, Kuşlara “Yüzme” Öğretilebilir mi?

Allah (c.c.), canlı ya da cansız her varlığı, bir "amaç" için yaratmış. Yarattığı her varlığı da, yaratılış yahut var oluş gayesine uygun özelliklerle donatmış.

Normal şartlar altında; el tutmak, ayak yürümek içindir. Zaruri durumlar dışında; ellerimizle yürümeye, ayaklarımızla tutmaya kalkışmak abesle iştigal anlamına gelir.

Osmanlı döneminin mektep modellerinden birisi olan Enderun'da, çok önemli bir ilke varmış. Çocuklara ve gençlere, aynı kalıptan çıkmış "tek tip torna" muamelesi yapılmıyor; kendi ilgi ve istidatlarına göre yetiştiriliyorlarmış.

Hatta, mektebin girişine bir "serlevha" (baş tabela) asılırmış. Üzerinde ise; "Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz" ifadesi yer alırmış.

Şimdilerde, tersine bir anlayış ve işleyiş, örgün ve yaygın eğitim hizmetlerinin tüm safha ve süreçlerine hakim oluyor. Bütün imkanlar kullanılarak ve kişinin kabiliyet, kapasite durumu tüm hesapların dışında tutularak; balıklar uçmaya, kuşlar yüzmeye zorlanıyor.

Sonunda "balık" da, "kuş" da olamıyorlar. Dünya sahnesinde sergilenen "hayat oyunu" içinde, fıtratlarına uygun bir "rol" alamıyorlar.

ÇALIŞMA MOTİVASYONU DÜŞÜK

Türkiye genelinde yapılan bir araştırmaya göre; çalışanların yüzde yetmişaltısı, yaptıkları işlerden memnun değiller. Severek, isteyerek seçtikleri ve benimseyerek devam ettirdikleri işleri değil; kahren ve kerhen razı olup, istemeye katlanmaya yahut kabullenmeye çalıştıkları işleri yapıyor gibiler.

Bu durum; morali ve motivasyonu da, verimi ve ürünü de olumsuz yönde etkiliyor. Kişisel, kurumsal, toplumsal bazda; başarı ve mutluluk kat sayısı düştükçe düşürüyor.

Ayrıca, iş hayatındaki olumsuzluk ve verimsizlik; sosyal hayata da yansıyor. Çalışırken mutlu ve mütebesim olmayan insan; evinde ve ailesinde de karagülmez oluyor ve surat asıyor.

Bunun sebebi; ilgi ve istidadına (fıtri yakınlığına, yatkınlığına) uygun bir alanda yahut bölümde kariyer sahibi olamaması, kendisini iyi hissetmesini sağlayacak bir meslekte veya branşta çalışmaması. Böylece; "fıtrat"ı ile "fiiliyat"ı arasındaki açıyı kapatıp üst üste çakıştırarak, sosyal ve psikolojik doyuma ulaşamaması.

"MADEN"SİZ "MARİFET" OLMAZ

Sahip oldukları temel, karakteristik özellikler bakımından; "insanlar madenler gibidir". Yaratılıştan getirdikleri fıtri kabiliyet ve kapasite; alanları ve oranları açısından farklıdır, çeşitlidir.

Yerinde, zamanında, amacına ve usulüne uygun kullanılabilirse; bütün madenler (ilgiler, yetenekler, kabiliyetler, kapasiteler) değerlidir, kıymetlidir. Çünkü, hemen hepsi; hayatın farklı alanlarında ve konularında, insanın ve toplumun, olmazsa olmaz ihtiyaçlarından yahut gerekliliklerinden biridir.

Biz (anneler, babalar, öğretmenler, idareciler, uzmanlar, yöneticiler) ; insanların madenlerini değiştiremeyiz ama geliştirebiliriz. Altını elmas, yakut yapamayız ama cevherini işleyerek ve aykırı unsurlarını ayıklayarak daha iyi yahut en iyi altına dönüştürebiliriz.

Çocuklar ve gençler eğitim hayatında ilgi ve yeteneklerine uygun alanlarda, bölümlerde okurlarsa; yetişkinler çalışma hayatında kendi istidatlarına uygun işlerde çalışırlarsa; hem daha mutlu, hem de daha başarılı olurlar. Sosyal, psikolojik, kültürel, ekonomik, bilimsel, teknolojik alanlarda ve konularda daha fazla katma değer üretecek hale gelirler.

Hasılı, insanın "maden" i ile "marifet" i arasında doğru orantı vardır. Balıklar suda süzülür, kuşlar havada kanatlanır.

"KÖMÜR" OCAĞINDAN "ELMAS" ÇIKARSA

Dünya genelinde yapılan çeşitli araştırmaların sonuçlarına göre; 52 yetenek alanından söz edilmektedir. Bu yeteneklerin kullanılıp katma değere dönüştürülebileceği 1150 civarında mesleğin, meşguliyet alanının bulunduğu bilinmektedir.

Bu bilgi ve birikimden hareketle; çocukların ve gençlerin önce ilgi ve yetenek alanlarının (yani balık mı, kuş mu olduklarının) belirlenmesi, sonra da ona uygun bir eğitim sistematiği içinde yetiştirilmesi gerekir. Çalışma hayatında ise; ilgi ve yetenek alanları ile sektörlerin, mesleklerin, branşların eşleştirilip uyumlu hale getirilmesi zaruridir.

Mevcut eğitim sistemi; ilgi ve yetenekleri sözel, sayısal, eşit ağırlıklı gibi dar kalıplara sıkıştırıp hapsediyor. Alan, bölüm, meslek, meşguliyet seçimleri ise; zuhurata tabi olup gidiyor.

Özellikle, temel altyapının oluşturulması gereken ilkokulda ve ilgilerin, istidatların keşfedilip ortaya çıkarılması gereken ortaokulda; küçük istisnalar dışında, toptancı bir yaklaşımla, "kömür" işletmeciliği yapıyoruz. Kömür ocağından aynı zamanda "elmas" da çıksa, hatta içinde Kaşıkçı Elması kadar değerli parçalar da olsa; farkına varmadığımız yahut ayırt edici özellikleri bilmediğimiz için, onlara da kömür muamelesi yapıp ateşe atıyoruz.

ZİHİN DEVRİMİ GEREKİYOR

Zamanın Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı 2023 hedeflerinden söz ettiğinde; yüksek bürokraside bulunan bir dostumuz, şerh düşmüştü. "Reis'in öngördüğü hedeflere ulaşabilmemiz için ya Türkiye'nin teknoloji satan bir ülke haline gelmesi, yahut bir yerlerden petrol fışkırtması gerekir" demişti.

Biz de, "inşallah ikisi birden olur hocam" diye dua etmiştik. Eğitim hayatında başlayıp, çalışma hayatında devam etmesi gereken bir anlayışa, işleyişe dikkati çekmiştik.

Teknoloji satacak hale gelmek, bir sürecin sonucunu almak demektir. Bilgiyi bilime, bilimi teknolojiye, teknolojiyi sanayiye, sanayiyi ticarete dönüştürmek için; uzun soluklu bir plan ve program gerekir.

Ülkemizin ve toplumumuzun "sabit değerler"i; yer altında yatan madenler misali, hem kendi ihtiyaçlarımızı fazlasıyla karşılamaya, hem başkalarına da ikram etmeye yetecek kadar. Bunun için, tepeden tırnağa, bir "zihin devrimi"ne ihtiyaç var.

21.06.2017

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN