Arama

Prof. Dr. Teoman Duralı
Mayıs 13, 2018
Çağdaş küreselleştirilen İngiliz-Yahudî medeniyetinin ana ideolojisi

Irkcılığın Bilimdışılığı ve Yahudilik -II-

Yahudîlik, tek başına ne belirli bir ilahiyâta ne de tarihe işâret eden bir addır. O, bir başkalığın, farklılığın ve üstünlüğün vurgulanışıdır. Ancak, bu vurgulanışta öne çıkan husus, bireysel ile toplumsal yaşayışın her ayrıntısını Yahudî dininin etkileyip belirlemesidir.

Yahudîlik, evvelemirde tektanrılılığı tarihte ilk defâ açık seçik ve kesinkes ilânen teblîğ etmiş dindir. Tanrı tebliği, Hz. Mûsâ tarafından ilkin Firavun'a, dolayısıyla da Mısırlılara bildirilmiş olmakla birlikte, o, bunu reddedince, bu kere Resûl, İlahî kurallar manzûmesini kendi halkına duyurmuştur. Bunu benimseyen Israilliler, tarihte bütün öteki milletlerden farklı bir konuma girmişlerdir: Rabbe imân ederek Onun inâyetine mazhar olmuş biricik kavim olma orununa yükselmişlerdir. Bu son derece dramatik durumun, Israilliliğin nefsinde üç çeşit yankısı olmuştur:

—Birincisi, müşrikler denizinin ortasında mümîn olarak kendini yapayalnız duyumlamıştır;

—ikincisi, yapayalnızlık ile başkalarınca anlaşılmazlığın yarattığı tedirginlik yüzünden süreklice savunma konumunda kalmıştır — 'ben' ile 'ben-olmayan' arasında geçit vermez dağlar girince, kendinden gayrı kimseyi, kimse de onu sevememiştir;

—nihâyet üçüncüyse, Tanrı yolunda tek başına savaşan seçilmiş mümîn kavim olma duygusuyla her zaman kendini haklı, başarılı ve herkesten üstün görme marazına dûçâr olmuştur.

"Israilliğin bilinci olumlu olmaktan ziyâde olumsuzdur", diyor Edward Said. "Aslında, Israillilik, Yahudî olmak demektir. Ne var ki, imkânsız değilse bile, Yahudî olmağı açıklamak olağanüstü müşkil bir iş olsa gerek; zirâ olumsuzluklardan ibârettir: Arap değilsiniz, Müslüman değilsiniz, yabancı (İbr goyiş) değilsiniz, kısacası 'değiloğludeğilsiniz'... Gerçeklik dünyasında kimlik, ötekilerle zıtlık üzre inşâa edilemez..."[1] İmdi, Israilliliğin esâs zaafı, kimliğini zıtlık üzre inşâa etmiş olmasıdır. Doğru, kimlik, başkalarından farklı olma zeminine dayanır. O zeminden 'kendine mahsûsluk', 'özgünlük', 'kuruculuk', 'yapıcılık', 'yaratıcılık', 'üreticilik' dallarıyla 'kişilik' dediğimiz 'olumlu' bir varolan olarak koca 'ağaç' bitecektir. Bu, olağan, sağlıklı olan durumdur. Oysa farklılığın, zıtlık yahut zıtlaşmayla karıştırılmaması iktizâ eder. Çünkü, 'farklılığ'ın tersine, 'zıtlık', olumsuzlukların boşandırıcısıdır. Bu olumsuzluklardan biri, karşılıklı nefret, ötekisi de yıkıcılık ile düşmanlıktır.

Tarihte vukûu bulmuş beşerî felâketlerin sorumluluklarını toptan tek tek bireylerin sırtına vurmak, yanlıştır. Bununla birlikte, Hz Mûsâ'nın kendisine ilettiği Allah tebliğini elinin tersiyle itip reddettiğinden ötürü, devrin Firavunu hep yerilmiştir. Israillilerden önce yahut onlarla birlikte Mısırlılar, Yahudî dinine intisâb edeydiler, tarihin akışı nice değişik olacaktı; nice insanlık fâciasının önü alınabilirdi. Nihâyet, tektanrılılık, Mısırlılara öylesine yabancı bir kavrayış da değildi. Çünkü Hz Mûsâ'nın çağdaşı Firavunun M.Ö. Ondördüncü yüzyılda yaşamış selefi, Nefertitinin kocası olan, tahta da IV. Amenhotep adıyla oturup pâyitahtı Thebesten kendi inşâa ettirdiği Akhetatone taşıyan Akhenaton[2] (saltanatı: 1379 - 1362), putları kırdırıp güneş diskiyle temsil olunan Atonu tektanrı, kendini de Tanrı ile insan arasında aracı ilân etmiştir. Fakat, ölümü üzerine yerini alan oğlu Tutankhamen'le tekrar köptanrılı dine geçilmiştir. Böylece Israilliden başka ortada tektanrılı dini kucaklayacak kavim kalmamıştır.

Bütün ötekiler gibi, Israilliler de, Yahudî dinine intisâb ettikten sonra dahî, yine dince yönetilip belirlenen toplum olma keyfiyetini sürdürmüşlerdir. Evvelemirde toplumun önderi, kılavuzu hep Haham (İbr Rabbi) olmuştur. Haddizâtında Israilinkisi Ruhbân zümrenin tarihidir. Ruhbânın öncüsü de Peygâmberlerdir. Peygâmberler (İbr Nevi'im), ilahî kurallar ile buyrukları tebliğ edip öğretmiş; Rahiplerse, bunları tefsîr ve tedrîs etmişlerdir. Kurallar ile buyruklar geleneğinin menbaı Tevrat olup onun tefsîr ile tedrîs olunduğu yerler Mişna, Talmud, Zohar ile Haggada gibi kaynaklardır.

Tevrat (İbr Torah), Yahudî İncilinin (İbr Tanakh) başlangıç[3] kısmıdır. Bu ilk beş kitap, Tekvîn (İbr Bereşith; OrL Genesis), Hurûç (İbr Şemot; OrL Exodus), Lâvîlûlar (İbr Vayyikr; OrL Leviticus), Sayılar (İbr Bammidbar; Ar Âdâd; OrL Numeri) ile Tesniyedir (İbr Haddebârîm; Y&OrL Deuteronomium).[4]

Hz Mûsâ, Allahın tebliğini insanlığa ileten peygâmber olmanın yanısıra, Firavun Mısırının tutsaklığından kurtarıp 'vaadedilmiş topraklar'a sevketmiş Israil kavminin siyâsî önderi ile rehberidir. Buradan da 'Yahudîliğ'in, 'Israil' kavmine manevî kurtuluşun yanında, hürriyet ile bağımsızlık ve dahî yurd edinme mücâdelesinin de tarihini ifâde ettiğini görüyoruz. Bu tarih, az önce bahsolunduğu üzre, bizlerdışında kalanlarla dur durak bilmez savaşın serâncâmıdır. Acılı ve acıklı serüven M.Ö. Onikinci yüzyıldan M.S. Yirmincinin ortalarına değin sürmüştür. Bu da, Israilliye, özge hiçbir topluma nasîb olmamış raddede, kenetlenme, dayanışma, 'kendinden-olmayan'ı endişeyle karşılayıp hakîr görme, hamle yapma ile mücâdele etme duygusu ile bilincini kazandırmış, üstelik, söz konusu duyguyu sürekli olarak da bilemiştir.[5] Menfâyı kendi cemâatına vatan kılmayı; yeryüzünün neresinde bulunursa bulunsun, Israiloğlunun, gerek akrabâyıtaallukâtıyla, gerek kendi özgül topluluğuna mensûp bireylerle gerekse dünya çapında bütün Israiloğullarıyla kenetleşme ile dayanışma irâdesini; atalarından devraldığı manevî-dinî ile maddî mirâsı evlâdıayâline aktarma duyarlılığını; Yahudîliğin şartlarını, özelliklerini, mâlî, iktisâdî, siyâsî ve coğrafî çıkarları ile amaçlarını; ve nihâyet Kudüs merkez olmak üzre, Filistine yerleşme ülküsünü her daim nesiller boyu diri tutmak cehdügayretini öngören öğreti 'Ziyonculuk'tur (Fr Zionisme).

Dinden esinlenip hız alarak Israilli kendini yalnızca dince ve medeniyetce değil, daha ilginci, kavmiyetce dahî öteki toplumlara göre üstün saymıştır. Bu üstünlük ve farklı olma, duygusunu kendinden olmayanlardan, yânî yabancılardan ustaca saklarken, kendi insanına nesiller boyu ısrarla aşılayagelmiştir. Sonuçta çift katmanlı bir kimlik geliştirmiştir: Bir, camekâna taşınmış seyirlik yüz, yânî binlerce yıldır 'Menfâ'da (Y Diaspora) sîneye çekilmiş eziyetlerden ezilmiş, ızdırâplarla dolup taşmış çilekeş bir varlığın yüzü; iki, ruhsatını Tanrıdan aldığına dair kendikendine telkîn ettiği üstün insan olma duyuşu. Bu ikinci hususu da müdhiş raddelere vardırmıştır: Tanrıdan kendine bahşolunduğuna inandığı üstünlüğünü 'sulandırmamak' maksadıyla Israilli öteden beri evlilik yoluyla karışmamağa özen göstermiştir. Soyca, kanca karışırsa, takdîs olunmuş, kutsanmış üstünlüğünü yitireceğine ilişkin kuvvetli bir kaygıyla yatıp kalkmıştır. Sonuçta medeniyetleşmiş milletlerin pek azında rastgelinebilecek bir genetik birlik ile benzerliği Israilli, Batı ile Orta Asyaya, Kuzey Afrika ile Avrupaya dağılmış toplulukları arasında sağlamıştır.[6]

Israillinin, Tanrıdan el almış, mukaddes kavim olduğu fikri, yaşlıdan gence, nesilden nesle aktarılagidilir. Ata ocağında, ailede başlayan eğitme işi, Israil Yahudî hayatının en önemli ve belirgin vasfıdır. Aile hayatı, bu sebeple, Yahudîliğin baş tâcıdır. Haddizâtında aile, her toplumun odağındadır; onun da orta direği anne olan kadındır. Her toplumda durum böyle olmakla birlikte, Yahudî bunun açık bilincine sâhiptir. Bu bilinci, Şabbat[7] örneğinde gördüğümüz üzre, dinî kutlamalarla biler.

Israilliler, Hz Yakûb'un soyundan geldiklerine inandıklarından, kendilerini büyük bir aile şeklinde algılamışlardır. Demek ki Israillilik, Tanrının takdîs etmiş olduğuna inananların ümmeti olmanın yanında, kendilerini kandaş sayanların kavmidir. Böylelikle Israillilik, 'çifte kavurma' bir kavrayıştır: Hem ülkü hem de kan topluluğudur. Tarihte mensûpları arasında böylesine güçlü bağların bulunduğu bir başka medeniyet toplumunu bulgulayamayız. Israillilerin temel çabası, her devir ile nesilde bu bağları zayıflatmadan sürdürmektir. Bu maksatla soyun karışmasını önlemek, Israil hukukuna bile yansımış bir kaygıdır. İşte Jewish Agency (Sohnut) Başkanı Sallai Meridor, kuruluşundan beri Israil Devletinin ana hattını bize şöyle çıkarmıştır: Yeryüzünün neresinde yaşarsa yaşasın, Yahudîlerin, Israile yerleştirilmeleri devletin temel siyâseti olmuştur. Ne var ki, geriye, demek ki Israile dönüş kanunundan ecnebîlerle evlenmiş olanlar ile bunlardan dünyaya gelmişlerin de yararlanıp yararlanamayacakları hususu tartışılagelinmiştir. Karma evlilikten olanların da 'geriye dönüş kanunu'na dâhil edilmeleri maddesinin, halakhaha aykırı görülmesinden ötürü, değiştirilmesi talebi, son zamanlarda tekrar gündeme taşındığından Sallai Meridor yakınmaktadır. Anlattıklarına bakılırsa, Menfâda karma evliliklerin oranı yüksekmiş. Fakat gerek bu evli çiftlerin gerekse onların çocuklarının Israile dönüp vatandaşlık haklarını elde etme arzuları çetin zorluklara yol açıyormuş. Hâlihazır zorluklara yenilerinin dahî eklenmesinden kaygılıymış. Buradan hareketle Israilli ile menfâdaki Yahudîlerin birbirlerinden daha bir uzak düşeceklerini öne süren Meridor, açılan mesâfenin en fazla yeni yetişen nesli etkileyeceği, onun da nitekim, önemli sayılabilecek kimlik kaybına uğrayacağı kanısını taşıyor. İmdi, Israillinin, aslında, bütün Yahudî ümmetine karşı sorumluluk duyması gerektiğine işâret ediyor. Israilli Yahudî, kimliğini koruyamazsa, Israilli ile menfâdaki Yahudî birbirlerinden önünde sonunda kopacakları konusunda Meridor uyarmaktadır. Bundan dolayı, yine Meridof a kalırsa, karma evlilikten dünyaya gelmiş olsa dahî, kendini Yahudî duyan ne denli çok kişi, Israil kültürünün değerler şemsiyesi altında toplanabilirse, bu kültürün yaşayabilirliği de onca pekiştirilmiş olur.[8]

Filhakıka, Yahudîliğin, öteden beri en can alıcı sorunu olan 'Yahudî kimdir?' sorusu varlığını çağımızda da sürdürmektedir. Israillilik ile Yahudîliğin çakıştırılması şartı ve her iki unsurun soy esâslı olması, sorun'un özünü teşkîl etmektedir.

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Çağdaş Küresel Medeniyet – Çağdaş Küreselleştirilen İngiliz Yahudi Medeniyeti – Anlamı, Gelişimi ve Konumu' isimli kitabından alıntılanmıştır.)

Ş. Teoman Duralı


[1] Edward Said: "A Truly Fragile Identity", 9. s, "Al-Ahram/ Weekly"de.

[2] Genelde tıbbın öncüsü, özellikle de, Yunan Tıp Tanrısı Asklepios'un atası sayılan M.Ö. Yirmiyedinci yüzyılda yaşamış Mısırlı hekim Imuthes gibi, Firavun Akhenaton'un ('Atonun hizmetkârı') da zencî olduğu öne sürülmüştür. Gerçekten de tam anlamıyla zencî olup olmadığı iyice bilinmemekle birlikte, duvar resimleri, en azından, melezliğe işâret etmektedirler.

Ortaya koyduğu din de tanrılardan biri olmaktan çıkarılan Aton, 'Tektanrı' ilân edilip Amon ile Re gibi öteki tanrılar iptâl olunmuşlardır. Sonsuz sınırsız kudreti, besleyiciliği, bağışlayıcılığı ve varedicili- ğiyle yüceler yücesi Aton, Güneşin aydınlatıcı ve ısıtıcı ışınları gibi, varlığın her köşe bucağına nufuz eder, ona hayat verir.

Yeni pâyıtaht Akhetatonda ('Aton ufku') Aton adına birbirinden görkemli tapınaklar inşâa olunmuşlardır. Dualar okunup ilahîler söylenmiştir —bkz: Baffour Ankomah: "So BlackPeople Cannot Invent?", 22. s.

[3] —ilk beş kitap (İbr Hamişah Humşei Torah, kısacası, Humaş: Beş; Ar Esfâr al-Hamse; OrL Pentate- uchus) —

[4] Bkz: D. Vetter: "Judentum (vom jüdischen Standpunkt)", 546.-556. syflr; ayrıca bkz: Henri Cazelles: "Pentateuquea", 1309-1311. syflr.

[5] Krz: Juan-Jose Tamayo: "Las Energias Utopicas de la Fe", 16. s, "Babelia"da.

[6] Bkz: Philippe Chambon: "La Bible relue et corrigee par la genetique", 44. s.

[7] Cuma akşamından cumaertesi akşamına değin süren Şabbat, Yahudîliğin en kutsal ibâdetlerindendir. Kutlama, annenin iki kandil yakmasıyla başlar. Her omuzunda birer melekle baba, Havradan döner. Melekler, o evde, ailede, Şabbat hazırlıklarının tamamlanmış olup olmadıklarını teftîş ederler. Şabbat, esâsında, aile efrâdının sofrada biraraya gelip Tanrıyı anmasıdır. İbâdet dışında her tür etkinlik kesinlikle yasaktır. Tekvînde Tanrı, "istirâhat günü takdîs etmekçin Onu hâtırında tutasın(8); altı gün çalışıp işini yapasın(9); fakat yedincisi, Tanrın olan Yahvânın istirâhat günüdür; ne sen, ne oğlun, ne kızın, ne kölen, ne câriyen ne de kapılarının içinde kalan konuğun, kimse iş görmesin(10); zirâ, Yahvâ, altı günde göğü, yeri, denizi ve kapsadıkları her şeyi yarattı; yedinci gündeyse dinlendi; bu cihetle Yahvâ, istirâhat gününü mübârek kılıp takdîs eyledi"(11) diye buyurmuştur. Tesniyedeyse şöyle buyurmaktadır: "Tanrın olan Yahvânın sana buyurduğu üzre kutsayasın diye istirâhat gününü hıfzedesin (kutlayasın)(12); altı gün çalışıp her işini ikmâl edesin(13); yedincisiyse Tanrın olan Yahvânın istirâhat günüdür; ne sen, ne oğlun, ne kızın, ne kölen, câriyen, ne öküzün, ne eşeğin, ne hayvanlarından biri ne de kapılarından içeri konukların, hiçbiriniz iş görmeyesiniz; kölen ile câriyen dahî senin gibi dinlensinler(14); Mısır diyârında köleydiniz; Tanrın olan Yahvâ seni oradan kurtardı; kölelikten kurtarılışını unutmayasın; kurtuluşunu hâtırlayasın diye Tanrın olan Yahvâ sana istirâhat gününü buyurmuştur"(15).

Ayrıca bkz: Alan Unterman: "Dictionary of Jewish Lore & Legend", 177. s.

[8] Bkz: Sallai Meridor, Şalom Gazetesinden, 12. s.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN