Arama

Prof. Dr. Atilla Arkan
Ağustos 9, 2018
Liseye geçiş sınavları ve yerleştirmeler: Sınavsız liseye geçiş mümkün mü?

Geçen iki yazıda liseye geçiş sınavları ve yerleştirme sürecinde ortaya çıkan sayısal verileri ve bunların anlamları değerlendirilmişti. Görülen o ki, Milli Eğitim sistemi fiziki kapasite sorununu büyük ölçüde halletmiştir. Tam gün eğitim hedefi için ise bir miktar daha fiziki kapasite arttırmak durumundadır.

Bu sene tercih yapmayan ve yerleşemeyen 380.877 öğrenci için nakil sürecinde ihtiyaç analiz yapılarak okul türlerinin dönüştürülmesi sorunu büyük ölçüde çözecektir. Türk toplumu kontenjanların boş kaldığı İmam Hatip ve meslek liselerinde eğitimin kalitesini düşük ve okul sonrası kariyer imkanlarını az bulmaktadır. Uzun vadede ise okul türlerinin sayısının azaltılması alternatifi de analiz edilebilir.

Adrese dayalı yerleştirme sistemi hedef bakımından doğrudur. Adrese dayalı yerleştirmelerin merkezi olarak yapılması yerel çözüm imkanlarını, okul müdürü, il ve ilçe milli eğitim müdürleri gibi yerel yöneticilerin olumlu katkılarını devre dışı bırakmaktadır. Eğitimin kalitesini doğrudan belirleyen yerel aktörlerin yer almadığı bir yerleştirme sisteminin oluşabilecek sorunları hızlı bir şekilde çözebilmesi zayıf bir ihtimaldir. Eğitimin kalitesinin arttırılması bakımından söz konusu yöneticilerin hem yetki ve sorumluluklarının artması gerekmektedir. Türk eğitim sisteminin odağında yerleştirme sınavları değil eğitimin kalitesini arttırma ile bugün ve geleceğin becerilerinin öğrencilere kazandırılmaları konuları olmalıdır.

Liseye yerleştirme sınav sonuç verileri üç konuyu ön plana çıkarmaktadır. Sınava dayalı bir eğitim sisteminin zaafları, eğitimde kalitenin arttırılmasının önceliği ve dezavantajlı okullarda bulunan öğrencilerin öğrenme ve beceri kalitesini arttıracak somut uygulama ve politikaların geliştirilmesi ihtiyacı.

"SINAVDA ELENEN ÖĞRENCİLER ÜLKENİN GELECEĞİNDEN DÜŞEN TUĞLALARDIR"

Türkiye'nin öncelikle sınav odaklı bir eğitim yapısından beceri ve kazanım odaklı bir yapıya zaman içerisinde geçmesi gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle Türkiye'nin ihtiyacı olan şey, eğitim yoluyla gençlerine beceri ve nitelik kazandırarak meslek ve kariyer yolları inşa edebilmektir. Sınavda elenen öğrenciler ülkenin geleceğinden düşen tuğlalardır. Eğitim sisteminde sınav elemenin değil kazanım ve becerileri ölçmenin, durum tespiti yapmanın ve geleceğe yönelik yol haritası çıkarmanın bir aracı olmak durumundadır.

Tüm öğrenci sayısının % 10'nun belli okullara yerleştirileceği merkezi sınav mahiyeti itibariyle bir eleme sınavıdır. Becerilerin ölçülmesi bakımından sınavlarda mantık, muhakeme ve analiz sorularının sorulması olumlu bir adımdır. Fakat bu sınava bu yıl itibariyle öğrencilerinin % 80'ni katılmıştır. Bu yüksek bir orandır. Bu durum Türk toplumunun eğitimden beklentisiyle değerlendirildiğinde etüt merkezlerine, özel derslere ve benzeri faaliyetlere ihtiyacı arttıracaktır. Bu ise sınav kaygı ve stresini yaygınlaştıracak ve eğitimi gerçek hedefler olan beceri kazanımından uzaklaştıracaktır. Ayrıca sınav merkezli eğitim sistemleri ve özellikle eleme mantığına dayalı sınavlar rekabet imkanlarına sahip olmadıkları için sosyoekonomik açıdan dezavantajlı öğrenciler için büyük bir adaletsizlik doğurmaktadır.

SINAVSIZ LİSEYE GEÇİŞ SİSTEMİ MÜMKÜN MÜ?

Sınavsız bir liseye geçiş sistemi mümkündür. Almanya, Şanghay, Singapur, Kanada ve Amerika'nın bazı eyaletleri gibi dünyadaki uygulamalar da bunu desteklemektedir. Adrese dayalı yerleştirme sisteminin başarılı olabilmesi için okullar arası eğitim kalite farkların azaltılması yararlıdır. Fakat bu zaman ve süreç yönetimi gerektirmektedir. Bununla ilgili önemli adımlar şöylece tespit edilebilir:

  1. Öncelikle katılımcı bir yöntemin takip edilmesi gerekmektedir. Güven ortamının, ortak bir zihniyet ve dilin oluşması için buna ihtiyaç bulunmaktadır. Türkiye siyasal geçmişi, eğitime ideolojik yaklaşımların güçlü olması, Türk toplumunun göçlerle çok hızlı dönüşümler yaşaması gibi sebeplerle eğitim alanında oldukça bölünmüş durumdadır. Öğretmenlerin, her kademe eğitim yöneticilerinin, akademisyenlerin, sivil toplum örgütleri ve eğitim sendikalarının sorunları ve çözümleri konuşarak bir güven ortamı ve ortak bir zihniyet inşa edilmek durumundadır. Eğitim kalitesinin artıp yaygınlaşmasıyla Türk toplumunun eğitim sistemine güveni arttıkça sınava olan ihtiyaç azalacaktır.
  2. Öğretmenlerin mesleki kapasitesini geliştirmesi çok faydalı olacaktır. Değişimin hızından dolayı sürekli gelişime imkan veren öğretmen gelişim modellerin üretilmesi faydalı olur. Okul temelli öğretmen gelişim modelleri Türkiye gibi bölge farklarının ve eğitim camiasının çok büyük olduğu ülkelerde çok daha iyi sonuçlar elde edebilir.
  3. İl, İlçe Milli Eğitim ve okul yöneticilerinin eğitimin kalitesini ölçüp değerlendirme becerilerini güçlendirmek ve kaliteyi arttırmak için eğitimde liderlik kapasitelerini geliştirmek önemlidir. Hali hazırda yöneticilerin üzerinde aşırı bir bürokrasi yükü bulunmaktadır.
  4. Eğitimle ilgili yetki ve sorumluklar kademeli ve tedrici bir şekilde merkezden il, ilçe milli eğitim ve okul müdürü gibi eğitimin yerel yöneticilere aktarılması sürece çok katkı sağlayacaktır. Yerinde izlenip çözüm üretildiğinde, eğitimin kalitesi hızlıca yükselebilir. MEB merkez teşkilatının denetim ve liderlik rolünü güçlendirmesi ise sürece katkı sağlar.
  5. Türkiye'de eğitim kalitesinin göreli olarak düşük olduğu dezavantajlı okullara yönelik uygulama ve politikalar geliştirilmesi çok yararlı olacaktır. Başarı ortalamalarını aşağıya çeken okullar bellidir. Aynı zamanda bu okulların iyileştirilmesi sosyal adaletin bir gereğidir. Bu okullarda bulunan öğrencilerin sayısal büyüklüğü siyasal maliyet çıkaracak büyüklüktedir. Bu okullara yönelik şu adımlar atılabilir:
    1. Fiziki durumları, sosyal ve spor alanları daha da geliştirilebilir.
    2. Dezavantajlı öğrencilerin özgüven ve sosyal becerilerini geliştirecek spor, sanat ve müzik uygulamalarına bu okullarda özel önem verilebilir.
    3. Teşvik sistemleriyle ve isteğe bağlı olarak tecrübeli, başarılı ve kaliteli öğretmen ve okul yöneticileri bu okullara gönderilebilir
    4. Bu okullarda Psikolojik Danışman ve Rehberlik hoca sayısının arttırılabilir ve bu hocalar her bir öğrenciye ulaşan özel etkinlik ve uygulamalar geliştirebilir.
    5. Her bir öğrenciye uygun akademik gelişim programları uygulanabilir.
    6. İlde bulunan üniversitelerden destek alınabilir.
    7. Tüm bu iyileştirmelerin yapılabilmesi için bu okulların bütçelerinin arttırılması veya proje bazlı bütçe aktarım mekanizmalarının kurulabilmesi iyi olur.
    8. Bu uygulamaların etki analizlerinin yapılarak sürekli iyileştirme modellerinin baştan tasarlanması da önemlidir.

Milli Eğitim sisteminin çözülemeyen sorunları ve eğitim kalitesinin yaygınlaştırılamaması artık sosyal ve siyasal maliyetler üretecek aşamadadır. Fakat Türkiye bunu aşacak her türlü birikime sahiptir.

Prof. Dr. Atilla Arkan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN