Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ağustos 24, 2017
Tatilimiz Kazanca Dönüşebilir Mi?

Değerli okuyucum.

Bayram tatilinin on güne çıkarılması üzerine insanların yeni bir tatil imkânına kavuşması vesilesiyle yarından itibaren tatil beldelerine veya doğup büyüdükleri memleketlerine doğru yola çıkacaklarını söyleyebiliriz. Gazetelerin ekonomi sayfaları bu tatilin katma değerini yazmakla bitiremiyor. İlgililer, tatilin insan için değerini ifade eden açıklamalarda bulunuyor. Yazılanlar ve söylenenler doğrudur. Peki, ama bizim tatil anlayışımız nasıl olmalıdır? Tatil, boşa geçirilecek bir zaman dilimi midir? Tatilde, her zamankinden fazla "yeme-içme-uyuma" sarmalına mahkûm olmak zorunda mıyız? İsraf kavramını, tatil günlerinde unutalım mı? Günlük ibadetlerimize tatil günlerinde ne derece hassasiyet gösteriyoruz? Bunlar ve benzeri sorular ve cevapları, maalesef gündemimizde yeterince yer almıyor. Zira odaklandığımız tek nokta var: Tatile çıkmak... Gelin madem tatilin ne olduğunu ve nasıl olması gerektiğini, nasıl olursa bu zaman diliminin bir kayıp değil kazanca dönüşeceğini ele almaya çalışalım.

Konuyu ele almaya başlarken, bir "medeniyet" şuuruna sahip şanlı ecdadımızın tatil konusundaki anlayışından kısaca bahsetmeyi de ihmal etmemek gerekir düşüncesindeyim.

Eğitim Tarihimizde, "Yaylâkiye" diye bir tabir vardır. Bu, bir öğrencinin yaz mevsiminde serin yaylalarda düzenlenen program çerçevesinde, bilgilerini kendisinden daha düşük sınıflarda olan öğrencilere aktararak pekiştirmesi amacıyla gerçekleştirilen "yaz kampı" demektir. Dolayısıyla öğrenci, yaz döneminde hem dinlenmekte hem eğitim-öğretime azaltılmış bir dozla devam etmekte hem de belli bir miktar gelir elde etmektedir.

Öte yandan Osmanlı anlayışında dinlenme maksadıyla gerçekleştirilen gezilerin sahil kenarları ya da yüksek yerlere yapılıyor olmasının bile farklı tabirleri vardır. Şayet gezinti ve dinlenme amacıyla deniz kenarına, sahil beldesine gidiyorsanız bunun adı "tenezzüh" olurdu. Yok, eğer seyahatiniz dağlar ve yüksek mevkilere olacaksa bunun adı da "teferrüc"… Nitekim, Bursa'da Uludağ'ın eteklerinde yer alan teleferik istasyonunun bulunduğu semtin kadim bir zamandan beri adı Teferrüç'tür.

Bu tarihi malumat sonrasında gelelim tatil kelimesinin ne anlam taşıdığına, ne olup-olmadığı meselesine…

"Tatil" Ne Demektir?

Sözlüklere baktığımızda, tatil için "faaliyete, çalışmaya belli bir süre ara verme / İşi durdurma, işi geçici olarak bırakma." anlamlarına rastlarız. Esasen Arapça bir kelime olan ve "tahsil"in zıddı olarak duran "tatil", kök itibariyle "atal ve atâlet" kelimelerinden türemiştir. Atâlet ise hepimizin bildiği gibi, "işsizlik, tembellik, üşengeçlik, durgunluk ve hareketsizlik" anlamlarına gelmektedir. Kanaatimizce hafızamızdaki "tatil" kavramını, bu kelimenin bizde çağrıştırdığı olumsuz yön şekillendiriyor ve bizler tatil dendiği zaman, hiçbir şey yapmaksızın vakti boş bir zaman dilimine döndürerek adeta onu "öldürdüğümüz" bir süreç olarak düşünüyoruz. Oysa yüce dinimiz İslam, her şeyin olduğu gibi vaktin de kadrini bilmemizi, ona gereken değeri vermemizi ve onu en güzel şekilde değerlendirmemizi tavsiye eder. Hepimizin bildiği, ama nedense yeterince anlayıp gereğini yapamadığımız bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: "İnsanların çoğu iki nimetin kadrini bilme hususunda aldanmışlardır (fırsatı değerlendirememiş ve kaybetmişlerdir.) Bunlar: Sağlık ve boş vakit'tir."

Hz. Peygamber (sav) bu veciz ifadesiyle bize sağlığımızı koruma ve vakti değerlendirme hususunda önemli bir uyarıda bulunmaktadır. Çünkü kaybedildikten sonra sağlık; ve elden çıktıktan sonra vakit, geriye dönüşü olmayan şeylerdir.

Hadis-i Şerif'te geçen "ferâğ", bir işi bitirip boş vakte sahip olmak, serbest kalmak demektir. Hayatı Kur'an-ı Kerim ile şekillenen Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, Kur'an'ın şu emrini hem yaşamakta hem de yaşanması için tebliğde bulunmaktaydı:

"O halde, bir işi bitirdiğin zaman hemen yeni bir işe koyul…" (İnşirâh, 7) Söz konusu ayet, Müslüman bir kimsenin hayatında "boş vakit, boşa geçirilecek zaman ve vakit öldürmek" gibi mefhumların olamayacağını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla kişinin çalışması kadar, dinlenmesi de önemlidir ve dinlenmek boş bir iş değildir. Yeter ki, her şey yerli yerinde ve ölçüsünde olsun…

İslam Denge Dinidir

Kur'an-ı Kerim'de Müslümanlar, "ummeten vasaten" şeklinde tarif edilir (Bkz. Bakara, 143) Bu kavram Ümmet-i Muhammed'in denge unsuru olduğuna dikkat çekmektedir. Aynı zamanda onların dengeli olmaları/yaşamaları gerektiğine de… Evet, gerçekten de Sevgili Peygamberimizin (sav) hayatına baktığımızda, O'nun nezih yaşantısında bizler için çok değerli örnekler görürüz. O ki, "Sizin üzerinizde, nefsinizin, eşinizin ve çocuklarınızın hakkı vardır. O halde her hak sahibine hakkını verin" tavsiyesinde bulunmaktadır. Nitekim kendisi de günlük yaşantısında, ibadetler de dahil olmak üzere hep dengeli davranmıştır. Sözgelimi, gecenin bir vaktinde uyanıp namaz kılmış, uykusu geldiğinde istirahate çekilmiştir. Yine bazı günler oruçlu olmuş bazı günler ise nafile orucunu terk etmiştir. Sünnet-i Seniyye dediğimiz o müstesna güzellikteki hayattan alacağımız ders şudur ki, Müslüman ibadette dengeli olmaya dikkat ettiği gibi, çalışmada da dinlenmede de dengeli/ölçülü olmaya dikkat etmelidir. Çünkü dengeli olmak Ümmet-i Muhammed olmanın en güzel özelliklerinden biridir; ve Müslüman, her konuda Sevgili Peygamberimizin, "Her şeyin hayırlısı dengeli ve kararında olandır" hadis-i şerifini kendine örnek almalıdır… O halde diyebiliriz ki, yaşadığımız hayat içinde tatil dediğimiz bu kavrama yer açmalıyız. Ancak adına tatil deniliyor olsa da atâlete, tembelliğe düşmeden, bir süreliğine yaşantımızda küçük değişiklikler ve farklılıklar oluşturarak bir "tebdil" süreci yaşamalıyız… Tıpkı atalarımızın dile getirdikleri gibi, "tebdil-i mekânda ferahlık vardır".

O halde diyebiliriz ki, tatilimiz, tembelliğe ve atâlete zemin hazırlamamalı, bu süreç farklı bir mekânla ruhumuza ferahlık verecek unsurlar ihtiva etmelidir. Kişiye huzur, ferahlık ve ruh zindeliği sağlayacak şeyin, "Allah ile beraberlik" olduğu da unutulmamalıdır. Zira şunu hepimiz biliyoruz ki, sadece nefse hitap eden tatiller, ruhu tatmin etmemekte ve dinlendirmemektedir. Çoğu kez insanlar dinlenmek üzere gittikleri tatillerden ruhları yorularak dönebilmektedirler. Buna mukabil, bedenen yorulmalarına rağmen bazı seyahatlerden ruh zindeliği ve gönül ferahlığı ile dönmek te mümkün olabilmektedir. O halde bir başka anlamlı uyarıya kulak verelim: "Haberiniz olsun' Kalpler (gönüller) ancak Allah'ı anmakla huzura erer." (Ra'd, 28)

Tatil, İsraf Etme Hürriyeti Vermez!

Göreve geldiği ilk günlerde gıda ve tarımdan sorumlu Sayın Bakanımız otellerdeki yemek israfından şikâyette bulundu. Evet, doğrudur ve hem de acı bir hakikattir!.. Tatil beldelerinde en çok işlenen günahlardan biri israf'tır. Son yıllarda gündeme getirilen "Açık Büfe" kavramı maalesef insanları israf denilen bir haram ile karşı karşıya getirmiştir. Aslında bu konuda dinimizin verdiği hüküm gayet açık ve nettir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz, haddinizi aşmayınız. Çünkü Allah israf edenleri sevmez." (A'raf, 31) Kur'an'ın ifadesiyle "israf" kelimesi, dilimizde "savurganlık" olarak karşılık bulmaktadır. Halbuki bu ayete, öncesi ve sonrası dikkate alınarak bakıldığında, israf kelimesinin "haddi aşmak" olduğu görülecektir. Zaten israf kelimesinin birincil anlamı "haddi aşmak" demektir. Ayet bize "haddi aşmayın/ölçüsüz davranmayın/saçıp savurmayın" diye uyarıda bulunurken, elimizdeki tepsiyi -ne kadar yiyebileceğimizi hiç hesaba katmadan- "tepeleme" dolduran bizlerin bu tavrı, "bir akarsunun kenarında bile olsanız abdest alırken suyu israf etmeyiniz" buyuran Peygamberimizin (sav) emir ve tavsiyesiyle ne ölçüde bağdaşıyor dersiniz?..

Tatil konusunda belli bir anlayış ve bilince sahip olan kişi, tabağında bıraktığı ve israf ettiği bir dilim ekmekten veya bir tanecik zeytinden bile bir gün hesaba çekileceğini unutmaz…

Tatili Manevi Kazanca Dönüştürmek

Aziz okuyucum.

Tatiller, aslında değerlendirilebilirse manevi kazanç için de önemli bir imkan sunar bize… Şöyle ki, mesai mecburiyetinin olmadığı tatil günleri şayet iyi planlanabilirse, sair zamanda ifasına imkan bulamadığımız ibadetlerimize imkan verebilir. Sözgelimi, nafile namazlara ek olarak Kur'an okuma faaliyeti, yine bunlar yanında okumaya fırsat bulamadığımız kitapların okunması, tatilin manevi kazanca vesile olması demektir. Böylesi bir olumlu tablo yanında, maalesef olumsuz gerçeklerle karşı karşıyayız. Çünkü tatile çıkmak demek, sanki ibadetlerde bir gevşekliğe de mazeret ortamı sağlamak anlamına geliyor. Neticede, farkında olmadan tatil günleri, ibadetlerde her geçen gün isteksizliğe, zevk almamaya da kapı aralamaktadır. Bunda yenilen içilen gıdalarla beraber onların sunulduğu ortamların da rolünün olduğunu unutmamak gerekiyor. Her şeyden önce Allah Teâlâ'nın hoşlanmadığı israf günahının işlendiği bir ortamda yemek yemenin bile maneviyatımıza zarar verebileceği ve bunun bizde ibadetlere karşı isteksizlik olarak yansıyacağını söyleyebiliriz. Son sözümüz, sözlerin en güzeli Kur'ân-ı Kerim'den… "Nerede olursanız olun O (celle celalühü) sizinle beraberdir; ve Allah yaptıklarınızı görmektedir." (Hadid, 4)

Tatil günlerinizin, ruhunuza ferahlık, gönlünüze huzur ve bedeninize sağlık vesilesi olması; yanı sıra manevi bir kazanca dönüşmesi dileğiyle…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN