Arama

Fatmanur Altun
Haziran 21, 2017
Seri Tüketmeli İnsan!

İnsanlık tarihinden söz ederken iki büyük devrimden bahsetmek adet haline gelmiştir. Bunlardan ilki Tarım Devrimi, diğeri de Sanayi Devrimi'dir. İnsanoğlunun tarım yapmayı keşfetmesi onu yeryüzündeki mücadelesinde ilk defa ihtiyacı miktarınca üretim yapabilir düzeye taşımıştır. Bu sayede yeryüzünde insan popülasyonu genişlemiş ve ilk medeniyetlerin temelleri atılabilmiştir. Sanayi Devrimi ise insanoğlunun artık ihtiyacının kat kat üzerinde üretim yapabilmesinin adıdır. Sanayi Devrimi'yle insanın üretmek için temel motivasyonu ihtiyaç olmaktan çıkmış, üretmek için üretme dönemi başlamıştır.

Seri üretim

Sanayi Devriminin en belirleyici yönü seri üretimdir. Fordist üretim biçimi olarak da adlandırılan seri üretimin keşfi ile üretim bantları sanayinin kalbine yerleşmiştir. Malların bantların iki yanına dizilmiş insanlar tarafından mekanik ve son derece hızlı biçimde imal edilmesinin doğrudan iki sonucu olmuştur. İlki üreten insanın, ürünü ile bağının kopmasıdır. Fabrikada çalışan işçiler ancak bir vidasını, bir yüzünü, bir kapağını gördükleri ve üretiminde yer aldıkları örneğin bir kalemle artık bağ kuramaz hale gelmiştir. İş tamamlandığında, işte bu benim eserim diye gösterebilecekleri bir şey yoktur ortada. Ömürlerinin büyük çoğunluğunu o bantların kenarında geçiren insanların birer zanaatkar olmaktan birer dişli haline gelmesiyle hayatın anlamı da sorgulanır hale gelmiştir.

Fordist üretim biçiminin diğer bir sonucu seri halde fazlaca üretilen mamullere pazar bulma arayışıyla ortaya çıkmıştır. Fazla fazla, son derece ucuza mal edilerek üretilen ürünleri birilerinin tüketmesi gerekmektedir. Bu arayış kitle iletişim araçlarının ve reklam sektörünün ortaya çıkmasıyla kendisine bir mecra bulmuş ve insanlar tüketmeye, daha fazla tüketmeye sevk edilir hale gelmiştir.

Tüketim toplumu

Bugün modern toplumları tanımlarken tüketim toplumu tabirini kullanıyoruz. Okuduğumuz gazeteler, dergiler, televizyon, internet, reklam panoları ve daha nice değişik mecra bizi sürekli olarak tüketmeye teşvik ediyor. Peki bunu nasıl yapıyorlar?

Aslında bu ihtiyaç yaratma süreci iki aşamada gerçekleşiyor. İlk aşamada gerçek ihtiyaçlarımızı karşılamaya dönük insanoğlunun binlerce yıl içerisinde ürettiği çözümler itibardan düşürülüyor. Tabi bu aşamaların her birinde esas yükün kitle iletişim araçlarının sırtında olduğunu belirtmemizde yarar var. Örneğin kıyafetlerimizi terzilere diktirmeyi, ayakkabılarımızı kunduracılara yaptırmayı bırakıyoruz. Neden? Çünkü terziye kıyafet diktirmek yahut kunduracıya ayakkabı yaptırmak bunları hazır almaktan daha pahalıya geliyor. Reklamlar ve diğer mecralar yoluyla hazır giyime özendiriliyoruz. Fakat hazır giyimin bizlere sunduğu sınırlı seçenekler içerisinde hiçbirimiz tam anlamıyla mutlu olmuyoruz. Üzerimize göre dikilmemiş beş, altı beden seçeneği içinden birine girmeye çalışıyoruz. Tam şikâyet etmek aklımıza geldiğinde kitle iletişim araçları bir başka stratejiyi devreye sokuyorlar. Zihinlerimize 'ideal beden nasıl olmalı' sorusunun cevaplarını zerk etmeye başlıyorlar. Böylece birdenbire bize sunulan sınırlı kıyafet seçenekleri, bize göre yapılmadığı için hep bir yerleri rahatsız eden ayakkabılar değil, bizzat biz, hatta bedenimiz suçlu oluyor. Kollarım kısa, bacaklarım uzun, belim kalın, omuzlarım geniş, ayaklarım büyük, taraklı, küçük, boyum uzun, kısa, çok zayıfım, çok şişmanım, standart dışıyım…

Eğer sorun bensem…

Sorunu seri halde üretilen kıyafetlerde değil kendimizde görmeye başladığımızda bu kez bize dayatılan ideal bedenin peşinden koşturmaya başlıyoruz. Spor salonları, diyet ürünleri, estetik ameliyatlar ve daha önceleri var olmayan daha nice yeni 'ihtiyaçlar!' hayatımızın bir parçası haline gelirken, yeni tüketim alanlarına da can suyu taşır hale geliyoruz. Dolaplarımızı açtığımızda denk gelip tam anlamıyla üzerimize oturan az sayıdaki kıyafetimize yahut ayakkabımıza elimiz giderken, onca kıyafetin ve ayakkabının nasıl olup da oraya geldiğini bir türlü sorgulayamıyoruz. Terzileri, kunduracıları hayatımızdan çıkarırken hiç de kazançlı çıkmadığımızı görüp, onları tekrar hayatlarımıza davet etmek istesek de bu kez nadir bulunan bir meslek haline geldiği için terzilerin yahut kunduracıların son derece yüksek meblağlar karşılığında çalışmaya başladığını öğreniyoruz. Ve yeniden seri üretimin acımasız kollarına bırakıyoruz kendimizi. Öyle ya biz tüketmezsek üretilen bunca mal ne olacak?!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN