Arama

Fatma Bayram
Temmuz 18, 2017
Bu Yaz Ne Yapsak?

Hayatı yavaşlatıp uzun ve sıcak günlerin keyfini çıkarma, gezip tozma, yiyip içme ve kim bilir daha bizim bilemeyeceğimiz nice nice hazların mevsimi olarak görülen yaz aslında kışın rutin iş gücünden fırsat bulamadığımızdan hep ihmal ettiğimiz açıkları kapatmak için müthiş fırsatlar sunar. Benim size tavsiyem bu yaz en başa dönmek ve yüzlerce yıldır üretilen çok sözleri –onlara tekrar dönmek üzere- bir kenara çekerek Hazreti Peygamberin hayatını ilk kez okuyormuş gibi sıkıca gözden geçirmektir.

Kendinize bir Siyer, Hadis ve Şemail kampı yapın. Çünkü her daraldığınızda çıkışı bize işaret eden Peygamberi n orada bütün canlılığı ile durduğunu görebilmeniz için zihninizin temeline onun siretini kazımış olmanız gerek. Onun hayat ve gidişatını, ahlak ve karakterini detaylıca bilenler en sıradan olaylardan en ehemmiyetli vakıalara kadar her konuda bize ışık tutmaya, örnek olmaya devam ettiğini hiç zorlanmadan görürler. Bu görme, öyle olay olup bittikten, yalan yanlış tavırlar alınıp kozlar oynandıktan sonra uzun muhasebeler sonucu olmaz; öyle olursa bir faydası da olmaz. Tam olayın içindeyken karar verme, seçim yapma aşamasındaki o birkaç saniye içinde Peygamberin hayat ve ahlakının işaret ettiği yönü görmeniz lazım. Bunun için de onun siyerini çok iyi bilmeniz ve size o an lazım olan örneği oradan şak diye çekip çıkarabilmeniz lazım. O ihtiyaç nedeniyledir ki siyer hayatta bir kez okunmaz; dönüp dönüp tekrar okunur. Üstelik siyer ve şemail okumak insanı zorlayan, sıkan ve yoran bir okuma değildir. Tıpkı onun kahramanının doğal, sade ve samimi sohbeti gibi içinize akıveren, sayfaların nasıl tükendiğini anlayamadığınız bir okumadır. Size asrı saadeti yaşatır, sahabe ile arkadaş ve yoldaş eder.

Müslümanlığın hakikatini, en saf ve berrak halini görmek için dikkatlerimizi asrı saadete çevirmek şarttır. Elbette bu sözlerim o günden bugüne üretilen medeniyeti önemsizleştirmek için değil. Aksine bu çağrı o günlerden bugüne kadar yayıldığı her coğrafyada canlı ve hareketli bir şekilde yeni yeni kalıplara dökülen o ruhu geleceğe taşımak için kökleri sağlamlaştırma çağrısıdır.

Siyer ve şemail okumak, ihtiyacımız olan ahlaki ıslah ve tekamülün yolunu yordamını ilmi ve spekülatif yorumlardan değil, tıpkı bizim gibi kanlı canlı bir örnek insanın hayatından öğrenmemizi sağlar. Mevlana Şibli'nin tespitiyle bu dünyada ifa edilebilecek en yüksek vazife insanlığın terbiye ve ahlakına katkıda bulunmaktır. Ona göre bu gaye insanlık tarihi boyunca üç yoldan biriyle sağlanmaya çalışılmıştır: vaazü nasihat, ilim ve tedris, kanun ve nizam… Bu gerçeği tespit ettikten sonra der ki bütün bunlardan daha etkili olan ise ahlaki faziletleri şahsında toplamış bir insanı örnek gösterebilmektir. Her zaman misallerin düsturlardan daha etkileyici ve öğrenme açısından da daha kolay olduğunu vurguladıktan sonra tarih boyunca gelen bütün peygamberlerin bu ahlakı bir yönüyle tekamül ettirdiklerini ama "insan-ı kâmil" denilecek ve insanlığın ihtiyacı olan bütün detaylarda örnek olacak tek şahsın Hazreti Peygamber olduğunu belirtir. Buna bir misal olarak da Hazreti İsa ile Efendimizi karşılaştırır. Hazreti İsa'nın şahsında af, sabır, tahammül, barış, kanaatkarlık ve tevazu gibi hususların bulunmasına mukabil yönetim ve idare için gereken ahlak kaidelerini bulamayacağımızı; oysa Hazreti Peygamberin bir denge ve ahenk örneği olan hayatına baktığımız zaman onun aynı zamanda hem bir hükümdar ve kumandan hem de takva sahibi bir zahit olduğunu; toplumuna her konuda önderlik eden güçlü bir lider iken bunun mütevazı bir kul olmasına engel olmadığını ve alicenap ve kerim bir efendi gibi davranırken özel hayatında kanaatkar bir fakir hayatı sürebildiğini söyler. Hayatın hiçbir boyutunu eksik bırakmayan bir örnekliktir onunki… İsterse bir tüccar, bir aile babası, bir mazlum, bir lider, bir imam, bir hakim, bir muallim olsun herkes onun hayat hikayesinde kendisi için şaşmaz ve yanılmaz örnekler bulur.

Aslında Peygamberin hayat ve ahlakını tanımak bu örneklik ihtiyacından önce itikadımız için zorunlu bir dayanaktır. Çünkü biz en temelde onun doğruluğuna güvendiğimiz için onun getirdiği kitaba ve dine güveniriz. Bu nedenle Peygambere iman Allah'a imandan hemen sonra gelen ilk esastır. Ona inanmadığınızda ne kitaba, ne meleklere, ne ahirete ne de dirilişe inanabilirsiniz. Bunlara inanamadığınızda ise Allah'a inanıyor olmanız hayatınızda bir fark oluşturmaz. Ayrıca Peygamberi yakından tanımak sizi onun vasıtasıyla kandırılmaktan korur. Siyer ve hadis okudukça onun sözlerine ve davranışlarına o kadar vakıf olursunuz ki kimse sizi Peygamberi kullanarak kandıramaz. Bu noktada bütün kandırılmalara bilgisizliğin (ve ilave olarak karakter zayıflığının) yardımcı olduğunu hatırlatmak gerekir.

Peygamberin karakter ve ahlakını yakından tanımak dinde o kadar esaslı bir yer tutar ki ona ilk iman edenler sadece onun şahsiyetine duydukları güvene dayanarak onun peygamberliğini kabul etmişlerdir. Çünkü ortada ne Kur'an vardı ne de kendilerini neyin beklediği konusunda bir başka ön bilgi. Sadece onun hiç bir zaman yalan söylemediğini, hiçbir konuda menfaatçi olmadığını, hiçbir durumda öne geçme ve liderlik etme tutkusu olmadığını biliyorlardı. Ayrıca ilk vahyin dehşetiyle titreyerek evine döndüğünde Hazreti Hatice'nin söylediği gibi her zaman zayıfların, yetimlerin, düşkünlerin yanında olduğunu; daima akrabasına, fakir fukaraya ve kimsesizlere yardım ettiğini, verdiği sözden asla dönmediğini, her durumda hakkın yanında yer aldığını biliyorlardı. İşte İslam'a davet edildiklerinde onu kabul ederken bütün dayanakları bu karaktere duydukları güvendi. Şimdi ben size soruyorum: Onun gidişatını kendinize örnek alabilmek için hangi konuda nasıl davrandığını biliyor musunuz? Mesela kendisine başkaları hakkında özel bilgiler getiren birisine veya giydiği şık bir elbise sebebiyle kendi kendine beğenmiş nazarlarla bakan Hazreti Ayşe'ye ne demiştir acaba? Birine bir iş verileceği zaman dindaşını tercih etmiş ya da zulme uğrayan birinin yardımına koşmak için o kişinin inancına bakmış mıdır? Her bulduğunu yemiş, önüne her konanı içmiş midir? Karnına her gün taş mı bağlamış, hep hırpani mi giyinmiştir? Onu düşündüğünüzde gözünüzün önüne gözü yaşlı bağrı taşlı bir ulu pir mi gelir, yoksa onu bir gece vakti zifiri karanlıkta duyulan bir gürültüyle herkes korkudan bir yana kaçarken eğersiz atına atlayıp Medine'nin etrafını teftiş etmiş ve sonra da herkesi teskin ederken hayal eder misiniz? Parayla ilişkisi nasıl olmuştur? 'Vefat ettiğinde zırhı bir Yahudi tüccarda rehin idi' diye okursanız bu size neler düşündürür? Onu minberde sırtında kırmızı yeşil çizgili bir mintan, başında kırmızı sarık, saçları omuzlarında hayal ettiniz mi hiç? Bu sorular uzar gider. Bakalım siz okudukça neler göreceksiniz? Zihninizdeki peygamber imajına bağlı olarak hayatınızda neler değişecek?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN