Arama

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Temmuz 22, 2018
İslam’ı yaşamak ve Hz.Peygamberi örnek almak (II)

Bir önceki yazının devamı...

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmete, etrafındaki ashabına İslam'ı, tevhidi, peygamberliği o kadar mükemmel anlatmıştı ki hiç bir tereddütleri kalmıyordu. Onun söylediği her şey doğrudur. Miraçtan sonra Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yaşadığı olayı müşriklerin duyması üzerine hayret içinde kalanlara karşı Ebubekir'in ise: "eğer o söylüyorsa doğrudur" sözü son derece önemli bir tavır ve sadakat örneğidir. Öyle bir eğitim almıştı ki o ashab "Peygamber'in ağzından çıkan her şey doğrudur" diyordu.

Şimdi ise kesin olarak yüzde yüz ağzından çıktığını bildiğimiz sözleri/hadisleri vardır. Resulullah'ın yani olabilir mi acaba böyle söylemiş mi? Falan filan, şeklinde cahilce gevelemelerle hadislere gölge düşürmeye çalışan oryantalistlerin ağzıyla konuşan fantezi modernistler konuşup dururlar. Resulullah bu hadisi buyurmuş mu? söylemiş mi? Diye zihin bulandırıyorlar. Resul-i Ekrem 23 yıllık peygamberlik dönemimde hiç mi bir şey konuşmadı, hiç mi ashabına bir şeyler anlatmadı? 23 yıl müddetle hep sustuysa, sadece Kur'an-ı Kerim'i tebliğ edip geri kalan zamanında hiç konuşmadıysa mesele yok. Hiç oturup kalkmadıysa, hiç davranmadıysa hiç takriri yoksa, fiilatı yoksa, ibadetlerini nasıl yaptıysa önemli değil diyorsak, eğer böyle bir olay yoksa mesele yok. Ama Resulullah'ın 23 yıllık peygamberliği döneminde dünya önder ve liderlerinin hatta hiçbir Peygamber'in sireti bu kadar ayrıntılı bir şekilde yazılmamıştır. Hiçbir zaman hiç bir liderin, hiçbir kumandanın, hiçbir devlet adamının, hiçbir kralın, liderin ve Peygamberin hayatı bu kadar ayrıntılı bir şekilde bize intikal etmiş değildir. Devlet başkanlığının nasıl icra ettiğinden, ümmete dini nasıl tebliğ ettiğine kadar, dişlerinin fırçalamasından tutun, tuvalete gidiş şekline, yıkanmasına giyinmesine, yemesine, içmesine, bütün konuşmalarına hatta ashabıyla yaptığı şakalaşmalara kadar hepsi, hepsi bize intikal etmiş ve anlatılmıştır. Tebük seferine giderken Ceyşul'usra'ya nasıl yardım topladığından, hanımlara nasıl vaaz ettiğine kadar, Mekke'nin fetih gününde o büyük zafere giderken o devesinin sırtında o müzaffer bir kumandan olmasına rağmen, hiçbir zaman zafer sarhoşluğuna kapılmadan mütevazı bir kumandan olarak başını önüne eğip Mekke'ye Allah'ın huzurunda şükran ile girerken ki haline varıncaya kadar. Müşriklerle olan bütün ilişkileri, Yahudilere karşı olan bütün tavırları, küfre karşı olan net tavrından tutun, çocuklarla ilgilenmesine kadar. Bir bayram gününde Medine'nin sokağında boynu bükük olarak oturan ve ağlayan bir çocuğun derdi ile ilgilenmesine varıncaya kadar ümmetin her şeyi ile ilgilenmiştir. Böyle bir Peygamber sevilmez mi? Böyle bir Peygamber'in peşinden gidilmez mi? Böyle bir insan ne söylüyor idiyse "doğrudur" denilmez mi?

İşte hadisler onun bu mirasını bize intikal ettirirlerken, böyle rastgele bulup bizim bugün yaptığımız gibi önümüzde bir kitapta bir şey buluyoruz hemen alıp aktarıyoruz. Böyle kolayca bilgiye ulaşmak diye bir şey yok. Bu hadisler böyle rastgele ve kolayca toplanmamıştır. Ashap ve onlardan sonra gelen nesiller, Bu hadisleri son derece büyük titizlikle, son derece ince eleyip sık dokuyarak bize intikal ettirmişlerdir. İşte konuşuluyor Efendim Buhari 200 bin hadis toplamış niye 4 bin hadis tasnif etmiş. Bu Buhari'nin muazzam özelliği olduğunu bilmeden konuşmak budur işte. O, kitabına "sahih" demesinin sebebi sahih olanlarının kesin olanlarını almıştır. Asıl olay şudur: Buhari devrine gelinceye kadar Hadislerin tasnif usulü müsned şeklindedir. Ama Buhari devrine geldikten sonra ki hadisler ale'l-ebvab olarak toplanmaya, tasnif edilmeye başlandı. O zaman Buhari diyor ki ümmete şu konuda şu kadar hadis, bu konuda bu kadar gereklidir. Örneğin abdest, gusül ve suların kullanılması bahsi ile bu kadar, abdest bahsi ile şu kadar, namazla, oruçla ilgili şu kadar şu şu konularda bu kadar hadis yeter diyor. Bunlarla amel edilirse bu ümmet salah bulur ve bu ümmet daima peygamberin sünneti üzerine yürümeye devam eder. Buhari'nin topladığı hadisler bunlardan ibarettir. Ama cehalet bazen insanı, kötü duruma düşürüyor.

Ya Buhari'yi eleştirmek, ya da Resulullah'ın hadislerine şöyle bir gölge düşürüp de biraz oryantalist ağzıyla konuşmak için maalesef ileri geri müctehid taslakları oluyor. Bu tarzanca ve cehaletle yoğrulmuş davranışlar hiç de ilmi ve İslami değildir. Bunlar hadislere Resulullah sünnetinin bize intikal ettirilmesini çekemeyen batılı oryantalistlerin bazı zayıf zihinlere biraz zerk ettikleri yanlış düşüncelerdir. Zaten ümmetin mensupları bunlara iltifat etmemişlerdir. Bunlar son derece marjinal kalmış düşüncelerdir ve Müslümanların bunları çok da fazla önemsediği yoktur.

Ama bizim için önemli olan şu: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) aramızda olmayabilir hiçbir liderin bu kadar hayatı ayrıntılarıyla kendi ümmetine ve milletine intikal etmiş değildir. Dişlerimizi fırçalarken bile acaba Resulullah nasıl fırçaladı öyle fırçalıyoruz. Ağzımızın kirli durmaması için onun sünnetini uyguluyoruz. Yatağımıza girerken nasıl gireceğimizi, sabahleyin kalkarken hangi duayı okuyup kalkacağımızı onun bize öğrettikleriyle yaşıyoruz. Dostlarımızla arkadaşlarımızla konuşurken ister istemez onu hatırlamak ve onun söylediklerini yaşayıp uygulamak zorunda kalıyoruz.

Diğer taraftan Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bunların yanında şanlı bir mücadele vermiştir. Mekke'li müşriklere karşı, gerek Mekke'de, gerek Medine'de verdiği kavga tarihte eşine asla rastlanan bir kavgadır. Dişe diş bir mücadeledir. Bedir'de 305 kişi ile büyük bir kitleye karşı mücadele etmiştir. Uhut'da, Hendek'te, dişini canına takarak ve dişini vererek bu uğurda, bedel ödeyerek, yüzünü kanatarak, yaralanarak bizzat savaş ortamında bulunmuştu. 60 yaşında iken Medine'den kalkıp deveye binip Suriye'ye kadar sefer yapıyor. Böyle bir mücadele örnekliliği azdır. Bu yüce şahsiyet "şöyle yaşlandım biraz oturup dinleyeyim" demiyor. O zorluk ordusuyla Tebuk'e gittikleri zaman ayaklarında ayakkabı mı vardı. Şu hurma ağacının etrafındaki liflerden, o yün gibi olan lifler ashabın ayaklarına sarıp kullandıkları papuçlarıydı. Güzelce ayaklarına sarıyorlar, ve ipi biraz bükerek onu bağ yapıp ayaklarını çöldeki kumlar yakmasın diye bu şekilde sarıp Bizanslara karşı mücadeleye gidiyorlardı. İşte lider budur. 60 yaşında olsa bile ümmetin önünde, en önde ve zorluk ordusunun başında her türlü zorluğa katlanarak Bizans gibi bir devlete karşı meydan okumak üzere gidiyor.

Şimdi onun mücadelesine baktığımızda, mücadelesinde hem tevhid inancının özelliği vardır hem de son derece cesaret örneğine dayalı, yiğitliğe dayalı, izzete ve şerefe dayalı bir mücadele vardır. Aziz bir mücadele vardır. Peygamber etrafındakiler boynu bükük, korkak, pısırık, pinti, bir nesil değildi. Hepsi yiğit idi. Hepsi meydandaydı.

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN